Mehmet Kaçar

Pandemi döneminde dinin ve duanın rolü

Mehmet Kaçar

Koronavirüse yakalanmış olan kişilerin tedavi döneminde dini inançlarına ve dualara sarılmaları, onlara moral ve psikolojik destek vermekte, iyileşmelerine katkı sağlamaktadır. Hasta yakınları da onların bir an önce şifayab olmaları için zikirler, Kur’anlar ve hatimler indirmeye devam etmekteler. Onlar açısından da bu yollarla hem onlara manevi destek vermiş oluyorlar hem de Şifa veren Sadece Rabbil Âleminden dua yoluyla şifa talep ediyorlar ve kendi psikolojik durumlarını da düzeltiyorlar. Koronavirüs hastalığı 2020 yılında dünya genelinde yaşanmış en ciddi sağlık sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmıştır.  Dünya milletlerinin her türlü yaşam şeklini değiştirmiştir.

İsmi ile müsemma bu virüs sınır tanımadan ülkelerin birçoğunu sadece sağlık alanında değil ayrıca ekonomik ve siyasi sahalarda da etkilemiş ve pek çok ülkenin iflas etmesine neden olmuştur.

Tüm bunların yanı sıra belki de en önemli etkisi insanların ruhsal sağlığı üzerinde olmuştur.

Zira Dünya Sağlık Örgütü(WHO) tarafından pandemi olarak kabul edilen bu virüs, insanları sağlık ve ölüm ile tehdit ederek onlara korku, kaygı, strese vb. psikolojik sorunları yaşamalarına neden Bu virüse yakalanmış ve tedaviyi başarılı bir şekilde tamamlamış olanların, tedavi süresince yaşamış oldukları ruhsal sorunlar nelerdir?

Bu sorunlar ile nasıl mücadele ettiler?

Dua, Kur’an okuma, ibadet etme gibi dini konular, şifa sürecinde ne kadar etkili olmuştur?

Dua, ibadet, Kur’an okuma, zikir çekme, sabır etmeyi öğrenme ve diğer dini sahalar, bu kişileri nasıl etkilediğini ve onlara nasıl bir moral kaynağı olduğunu görmek açısından çok önem arz etmektedir. Dua etmesem, Kur’an okumasam, zikir çekmesem, şifa verenin sadece Allah olduğuna inanmasam bu hastalık sürecinde şifayab olmam belki de mümkün olmazdı diyenlerin sayısı oldukça fazla ve dinin, inançlarının hastalık zamanların da ne kadar tesirli bir reçete olduğunu göstermektedir. Asıl olan sadece hastalık zamanında değil her nefes alıp verdiğimiz anlarda da Allah’ın emirleri ve Resûlüllah(s.a.v)’ın gösterdiği yolda ve yönde yaşamamız gerekmektedir.

Kısa bir araştırma yapılacak olursa din ve inanç sisteminin, hastalık ve salgınlarla baş etme sürecinde ne kadar etkili bir reçete olduğu görülmektedir.

Yani dini inanç ve ritüeller, şifa ayetlerini okumalar, benzer felaket ve krizler karşısında olduğu gibi koronavirüs ile mücadele de kişilere pozitif katkılar sağladığını artık kimse inkar edemez.

Dünya imtihanının bir gerekliliği olarak, imanda sadakât hâlinin bir teste tutulma halidir musibete sabır. Çünkü kul musibet halinde Rabbine mi sığınacaktır, yoksa bu sıkıntılardan kurtulmak için gayr-ı meşru yollara mı tevessül edecektir? Yoksa Rabbine isyankar mı olacaktır? Bu imtihanlar onun hayatına bile mâl olsa , kul bilir ki, bu dünya zaten geçici bir misafirhanedir.

İmtihan,   sınanmak, belâ ve musibetler karşısında Müslüman’ca bir tavır göstermek müminlerin şiarıdır. Bu dünya hayatında bile bir yerlere gelmek için insanoğlu bir dizi imtihandan geçer. Bu imtihanı verenler aldıkları puan neticesinde bir üst okula girerler. Hatta bir iş sahibi olmak da bir dizi imtihan sonunda mümkün olur.  Aynı şekilde, işinde yükselmek isteyenler de bu aşamaları imtihanlar vererek geçerler. Kısacası dünya hayatı her an  istediğimizin olduğu bir hayat tarzı değildir.

Dünyada dahi maddi ve manevi arzu ve isteklere, emellere, bolluğa, refaha ermenin bir bedeli vardır. İstenilenin anında var olduğu yer ise dünya değil, Cennet’tir.

Dünya imtihanını kazanmanın yolu ise, hayatın ve mematın sahibi olan Yaratıcının razı olacağı bir hayat yaşamaya ve başa gelecek sıkıntılara karşı sabretmeye, hayatı kula kulluk ederek değil, Bir ve Eşsiz olan Allah’a kulluk ederek idame ettirmeye bağlıdır. Yüce Kitabımız Kur’an’da: “Andosun ki, sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte  doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır”(Bakara: 155-157)

Bu âyetler de geçen bazı kavramlar, tefsirlerde şu şekilde açıklanmıştır: İmtihan, bela veya ibtila; “sınanan kimsenin durumunun ne olacağının ortaya çıkarılması için denemek” demektir.  Yalnız şurası unutulmamalıdır ki, Arapça’da güzel şeylerle denemeye de kötü şeylerle denemeye de   “bela “ adı verilir.

İnsan zenginlik, refah ve bolluk da imtihan edilebilir. Bu durumda da, “Şükrünü eda ediyor mu, zekâtını veriyor mu, insanlara yardım ediyor mu?” şeklinde bir imtihan konusudur.

Musibet; mümini rahatsız eden, ona isabet eden, can, mal veya ailesinde rahatsızlık verici her bir durumdur. Bizde “musibet” denilince akla daha çok, hastalık, sıkıntılar ve bunların insanın kalbine yükleyeceği elem ve keder verici olumsuz hadiseler gelir.  Sabır ise, “nefsi hoşa gitmeyen şeylere katlanmaya alıştırmak” demektir. Hz. Peygamber(s.a.v) sabrı şöyle izah eder: “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (Buhari; Cenaiz, 32)

Hastalıklar, tabii afetler, kıtlıklar ve ölümler karşısında sabreden ve kaderine rıza gösteren bir kul, ruhen olgunlaşır, yıkılmak yerine ayakta kalır. Kendisine ve çevresine karşı da bir umut olur. “Sabredenleri müjdele” hitabının altında yatan sırlar arasında bütün bu sıkıntı ve musibetlerin ahrette ona  mükafat olarak döneceği müjdesi olduğu gibi, bu nimetlere nail olacağı müjdesini de kapsam içerisine alır.   Selam ve Dua İle!

Yazarın Diğer Yazıları