Mehmet Kaçar

OSMANLI GÜCÜNÜ 'AKILDAN' ALIR

Mehmet Kaçar

Osmanlı İmparatorluğu, İmparatorluk kapılarını bir bir açarken, inancı, aklı, adaleti ve ilmi ön plana çıkarmış bir devlettir. Bu örnekler ise Medine Peygamber Devleti ile bire bir örtüşmektedir. Çünkü, efendimiz ve dört halife (Allah hepsinden razı olsun), Medine Peygamber devletinde, gayri müslimlerle yaptıkları koalisyon(ortaklık)da, vahye dayanan, aklı dayanan istişareye, istişareden neşet eden adalete, adaletten zuhur eden ahlaka ve dini inançların özgürlüğüne, dini inançların temelinde var olan ilme önem vererek kurulmuş bir devlettir. İşte Osmanoğulları da bu ölçüleri kendilerine örnek aldıkları zaman, üç kıta ve yedi iklime hükmedebilen bir imparatorluğun sahibi oldular. Ne zaman bu ölçüleri ellerinden kaçırıp, tekamül yerine sefahatı(eğlence ve taklitçiliği) ihtiyar(seçmek) edindiler, tüm bu imparatorluk ellerinden alındığı gibi ve dahi ismi bile tarihten silindi gitti.

Neydi o zaman bu Osmanlıyı güçlü kılan?

Tarihi eserleri birazcık objektif gözle karıştırınca görülecektir ki, Osmanlı’nın güçlü olması aklı selim sahibi olmasından ileri gelmektedir.

Osmanlıların zaferlerle ayrıldığı savaşlar da uygulanan taktiklerde bunu bir bir doğrulamaktadır.

Uyguladıkları savaş hileleriyle(El Harbu Hudatun: “Savaş bir hiledir.”), düşmanı şaşırtıp, aklını başından alan, Annapolis kuşatması şu şekilde gelişmiş ve aklın ön plana çıktığı bir savaş olmuştur.

Veziri azam, silahtar Ali Paşa, 12 Temmuz 1715 tarihinde Annapolis kuşatması başladı. Ali Paşa ordusunu karada yaymış, bir anda kaleyi kuşatacak şekilde, kale ve tabyalara yaklaştırmıştı. Ali Paşa, bir yamacın sahanlığında kumandanlarıyla beraber meşveret ettiği sırada karanlığı yırtıp gelen nal sesleri duyuldu. Ortaya çıkan bir süvari, atından yere atlayıp:

“Destur verirsen sana haber getirdim Paşa baba” dedi. Ali paşa:”Hayırdır inşaallah” dedi. Süvari: “hayırdır, hayırdır” paşa baba dedi. “Donanmamız dahi deniz cihetinden Annapolis önüne gelip karaya asker çıkarmaya başlamıştır. Kumandan Paşa’nın emrini bekler. “Ali paşa: “Çok şükür Yâ Rabbi!” diye dua ettikten sonra haberci süvariye: Tez yetiş de! sağ taraftaki orduları sola, sol tarafı da sağa kaydırsınlar.”

Sabah namazı, cemaatle eda edildikten sonra hücum hazırlıkları en üst seviyeye çıkarıldı. İlk çatışma deniz kuvvetleri arasında yapıldı. Çünkü bütün ağırlıklar gemilerle sahile çıkarılmıştı. Bura da yapılan top atışları ile kale, ateş ve duman altında kaldı. Ardından da kaleden Osmanlı askerleri üzerine karşı atışlar yapılarak karşılık verildi. Bu karşı atışların gösterişten başka bir işe yaramadığı gözlemlenmektedir. Çünkü Osmanlı birlikleri Venedik toplarının ateş menzili dışında bulunuyordu. Ali Paşa çok zeki bir kumandandı. Düşman müdafaa sistemini çok ince ayrıntılarına kadar incelemiş ve kuşatmadan iki gün önce bir arazi üzerinde bir kaç defa kaleye hücum provaları yapmıştı.

Osmanlı ordusunda ilk defa uygulanacak olan bu plan şöyle uygulanmaya başladı.

Ali paşa, menzil dışında düşman birliklerini dövemeyeceğini bildiği halde, toplarını on dakika kadar, mermileri kısa düşecek şekilde ateş ettirdi. Top mermileri, tıpkı Venedik top gülleleri gibi düşman mevzilerine ulaşamadı. Bunu müteakip her düşman kuvveti, sözde top atışlarının hiç bir işe yaramadığını görmüşler de, sanki çare kalmamış gibi, sağ ve sol kanatlardan gösterişli bir şekilde hücuma kalkar numarası yapmaya başladılar. Bazen süvari birlikleri ve bazen de yayalar hızlı ileri çıkıyorlar, fakat düşman top mevzilerine girince, sanki zayiat vermiş gibi hızla geri çekiliyorlar. Bir çoğu kendilerini yere atıyor, ötekiler de onları, sanki yaralanmış gibi kaldırıp geri taşıyorlardır. Toz duman ve top ateşleri arasında bu oyunu oynamak hiçte zor olmuyordu. Düşman kuvvetlerine gelince, Osmanlı hücumlarını topçularının baraj ateşi ile durdurduklarını sanıyorlar ve sevinç naraları atıyorlardı. Görünüşte çok şiddetli çatışmalar oluyor, Osmanlının müthiş hücumları sözde geri püskürtülüyordu.

En sonunda Ali Paşa, yenilmiş gibi, savaş borularını çaldırarak tüm hücumlarını durdurdu. Harekat adeta bıçak gibi kesildi adeta durdu. Böyle net ve kesin bir perişan bir geri çekilişten hemen üç beş dakika sonra Osmanlıları tekrar hücuma geçeceği asla düşünülemezdi. Düşman kuvvetleri böyle düşünürken, Ali paşa tam yerinde işaretini verdi. Koşu işareti bekleyen atletler gibi tetikte, gözleri paşaların da işaret bekleyen, Osmanlı topçuları yıldırım gibi hareket edip ileri fırladılar. Toplarıyla beraber kısa bir mesafeyi aşmaları, menzile girip şimşek hızıyla, yeni siperler almaları bir oldu.

Bir iki dakika henüz geçmemişti ki bütün top namlularından zafer gülleleri ateşler içerisinde düşman mevzilerini dövmeye başladı. Bu sıra da ikinci dalga topçuları da mevziye girip zafer ateşleri yakmaya başladılar. Palamotya birliklerinin yedisi de yerle bir edilmişlerdi.

Osmanlı askeri birlikleri, sağ ve sol kanatların da, süvarilerin desteğinde olmak üzere hızla hücuma başladılar. Bir anda ne olduğunu anlamayan düşman birliklerinin arasına daldılar. Bu kadar sesiz ve bu kadar çabuk bir zafer , hele zaptı aylar sürecek düşman birliklerine karşı böylesine bir galibiyet görülmüş şey değildi.

Osmanlılar öyle ani ve hızlı düşünüp, düşman birlikleri üzerine saldırmışlardır ki, düşman birliklerinden sağ kurtulanlar kaleye sığınmak için kaleye geri kaçtılar. Bu kaçış başalayınca Osmanlı topçuları da, tıpkı provalar da yaptıkları gibi toplarını bırakııp birliklerine doğru geri döndüler ve orada ki toplarını hızla çevirip kaleyi top atışları ile kale dövülmeye başladı. Kale içindekileri bu durum kaosa sürükledi.

Kaleye geri kaçan düşman kuvvetlerinin o hengame de akıl edemedikleri bir nokta vardı; onların kılık-kıyafetlerini giymiş Türk askerlerinin, aralarına karışıp onlarla beraber kaleye girebileceklerini hiç akıl edememişlerdi. İşte bu öncü kuvvetler sayesinde diğer Osmanlı askerleri de kaleye yöneldiler. İlk kaleye girenlerin sayısı az da olsa, kapıyı açıp, kapı kale burcuna da sancak diktiler.

Daha sonra kale kapısını yenden kapatan düşman birlikleri, dışarıdaki ordunun gücünü hesap edemediler. Osmanlı ordusu, kale kapısı burcuna diklen sancağı görünce, kumandanlarının yapmayın etmeyin demelerine rağmen hücum ettiler ve kale kapısını kırdılar. Kale kapısı çok sağlam ve kale önünde de çok derin ve geniş hendekler vardı. Tüm düşman tedbirlerine rağmen kapıları kırıp kaleye girdiler. İçeride ki kardeşleriyle birlikte kaleyi fethedebilmek için dışarıda kalanlar da çok hızlı bir şekilde kaleye girdiler.

Böylece kale tamamen düştü ve teslim oldular. Fetih Ezanları okumaya başlandı ve tekbirlerle, Besmelelerle namazlar eda edildikten sonra kale tamamen Osmanlı hakimiyetine geçip, Osmanlı bayrağı burçlara dikildi. Tarih ise 19 Temmuz 1715 idi.

Osmanlının rakiplerine karşı kullandığı en güçlü silahı akılı idi. Osmanlının Avrupa’ya karşı uyguladığı orantısız güç te buydu. Osmanlının bu gücünü çok geç fark edebilen batı korkudan titrerken, bazı gösterilerde ise “zulüm 1453 tarihin de”başladı diye hainlerine naralar attırmayı da marifet saydılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları