Mehmet Kaçar

Müslümanların İlmi Terki

Mehmet Kaçar

Osmanlılar döneminde, ilmiye sınıfında ortaya çıkan “gevşeklik” hastalığı, neticesinde, ilimle uğraşanların sayısı hızla düşmeye başladı ve ilmiye sınıfının geç,m sıkıntısına düşmesi de bu ivmeyi hızlandırmıştır.

İlme karşı soğumanın nedenlerini, şu beş ana başlıkta toplamak mümkündür:
İlk olarak, Osmanlılar döneminde, ilim tahsili konusunda “seyyit ve saadeddin mesleği, yani allamelik” davasında bulunmak için her ilmi, her fenni (bilmi) öğrenmek ve bilmek, yolları takip edilip, daha faydalı, daha verimli olan mütekaddimin ve eslâf mesleği, yani ilmin şubelerinden birinde yetişmek ve üstat olma yolu terk edilmiştir.
İkinci olarak ta, ilim kaynakları mesabesinde bulunan eslâfın eserlerini terk ve ihmal ederek son dönem âlimlerinin kısa ve çok muğlak (zor ve kapalı) ibarelerle dolu kitaplarının, medrese programların da kabul görmesi, bu kitapların maksatlarını ve vermek istediklerini anlayabilmek için yeniden şerh(açıklama),haşiye, haşiyetül-haşiye yazılarak talim ve teallümün de suubet (güçlük) gösterilmesi.
Üçüncü olarak ise; yüksek dereceli ilimler(ulûm-âliye) ve ibarelerin lâfızlarının tahlilleriyle (açıklama ve izahatlarıyla lüzumundan fazla vakit harcayıp, dini ilimler ve faydalı hakikatlerle çok az meşğul olup, öğrenilen ilimlerin göğüs ve sadırlarında değil, kitaplara da ve safırlarda korunmasına çalışması.
Dördüncü olarak da;İlmiye mensupları, yani alimler, rızık ve geçim derdine düşmeleri, bu nedenle de ilim yerine başka işler yapmaya başlamaları, alimlerin ilmi şerefleri ile uymayan ve geçim derdine ilimden daha çok zaman ayırmaya ve bu vesile ile de öğrencilerin zeki olanlarının memuriyet ve makam arkasından koşmaya başlamaları, ilmi araştırmalardan deneylerden çok uzak kalmaları.
Beşinci olarak da; İbni Kemal, Ebussuud, merhumlar ile bazı emsallerinden sonra, yöneticilik ve insanları idare etme ilmini öğrenmekle ilgili ve ilmin geleceğinin düzenlenmesi ve geleceğe götürecek uygulamaların ehliyetsiz âlimliğe ruh verebilecek kabiliyetten uzak olan şahsiyetlerdir. Bunların yeteneği ilim değil, yöneticilik ve idare bilmidir.
İşte, sizlere bura da sunmaya çalıştığım nedenler ve diğer sebeplerin sonucunda, Osmanlılar, zamanında ilmi inhitat çoğalmaya başladığından ne “mutlak müctehid” , ve ne de “mukayyet müctehid” olabilecek kapasite de hiç bir kimse yetiştirilememiştir. Şu kadar var ki Osmanlıların ilk devirlerinde, Molla Hüsrev, İbni Kemal, Ebussuud merhumlar gibi fıkıhın güç ve müphem(kapalı) konular da ve İslam Dininin dikkat edilmesini istediği konuların da, yeterli ilmi seviyeye sahip, pek çok büyük ulema yetişmiş ise de “erbabı tahric” derecesinde “eshabı tercih” ve erbabı temyiz” derecesinde fıkıh âlimlerinin yetişip yetişmediği, en çok tartışılan bir konudur. Tanzimat devrinden itibaren hükümet kanunlarının başka (garbi) kaynaklardan alınıp uygulanması ve İslâm ümmetinin mukadderatına hakim olanların batılı düşünür ve âlimlerin, istek ve arzu ile dini bağlardan uzaklaşmaları hükümetin ilmiye mesleğine olan teveccühlerinin kesilmesine sebep olmakla, alimlerin, elde etikleri, yüksek saygı ile devlette ki mertebelerinden, ayrıca bir de genel rekabetten büsbütün susup kaçtıklarından din âlimi olmak için Medrese kapılarını arşınlayanlar oldukça azalmıştır. Bunun bir neticesi olmak üzerien maalesef, son asırda batı taklitçileri tabakasının üstüne çıkacak kabiliyette din alimi yetişmemiştir.

Bu tespitlerden sonra eğer yeniden, ilim mesleği ve alimliğe önem verilmez ise, ilmin gelişip, kullanılır hale gelmesine, yeniden yeşermesine çok yüksek dereceler de yardımlar edilmezse, Allah korusun, dini kitaplardan, dini konular, istihraç edebilecek din alimi yetişmeyeceğinden, hala çok korkulmaktadır. Onun için devlet başkanları(başbakan-cumhurbaşkanı ve bütün islam ümmeti ilmiye mesleğinin geliştirilmesine, İslam dininin yeniden yeşermesine, büyük bir özenle destek vermeyecek olurlarsa İslam alemi, gerek diyaneten, gerek siyaseten ve gerekse içtimaen pek azim ve mühlk mazarraf ve mefsedete düçar olmak tehlikesinden de asla kurtulamaz).

Yazarın Diğer Yazıları