Müslüman'ım demenin bir bedeli var mıdır?
Mehmet Kaçar
Müslüman’ım demenin bir bedeli vardır. Bu bedel, her platforumda, her yerde ve makamda İslami ve Kur’an-i bir mücadelenin içinde olmaktır. Sakal bırakıp, sarık sarıp, beş vakit namazı kılıyorsan, İslam’a düşman olan ve İslâmi emirleri uygulamayan, bunu da makama, koltuğa bağlayan ve ben olmazsam olmaz düşüncesinde olanlar acaba hiç düşünüyorlar mı ki, Rasûlüllah Efendimiz (S.A.V), Mekke ve Medine’de sadece cilbap mı giydi, sarık mı sardı, beş vakit namazla mı meşgul oldu yoksa bunların yanında İslami yaymak, kitlelere anlatmak, insanlar arasında adaleti tesis etmek ve insan onurunu bina etmek için canı ve malı ile de çalışmadı mı? Demek oluyor ki her yer ve şartta İslami ve Kur’an-i bir mücadelenin içerisinde olmak Müslüman’ım diyenin ödeyeceği güzel bir bedeldir.
Biz Müslüman’lar İslami ve Kur’an-i mücadele metodundan oluşan anlatma metodumuz, hakiki manada da biz Müslümanlar buna sünnet metodu diyoruz. Sünnet sadece cübbe giymek, sarık sarmak, misvak kullanmak, tırnakları bir atlayarak kesmek değildir. Eğer İslam’ı anlatmıyor, öğretmiyor, öğrenmiyorsak, bu yolda malımızı canımızı ortaya koymuyorsak, bunları yapmanın hiçbir anlamı yoktur.
Patron, Müdür, Milletvekili, Şeyh, Lider vs arenalarında gladyatörlük yapmak, Allah’ın tüm yasaklarına karşı açıklamalar üretip onları meşrulaştırmak ancak haddi aşan, aklını, ilmini ilahlaştıran, zalim toplumların işidir.
Müslüman’ım diyene de sorulacak, acaba sen ateşe, karınca misali su mu taşıdın yoksa odun mu diye?
Yine sorulacak, sen Firavunun yanında bulunarak Musa(A.S.)’ya yardım edebilir miydin diye. Firavun’un yanında değil de Musa’nın yanında mıydın diye?
Tekrar zamanı geldiği zaman sorulur “şimdi çağırın o kölesi olduğunuz, peşinden koştuklarınızı” gelsinler de sizleri buradan kurtarsınlar diye!.
Bugün bu ve benzeri sorulara cevap verebilenler, sünnet yolunda olanlar ve dünya hayatında Allah yolunda çalışanlardır.
Gerçeklerle yüzleşmek çok uzun sürmez ve sadece “en fazla üç günlük” zaman dilimi kadardır.
Bu dünyayı parsel parsel eylediniz diye, mülkün ebedi sahibi olarak kendinizi mi görüyorsunuz? Mülkün gerçek sahibi, sizinde sahibiniz olan Allah(C.C)’tır. Dünyayı parselledik diyerek mülkü sahiplenince sizin mi olduğunu zannediyorsunuz?
Evet, bu dünyada istediğiniz yere rahatça gidebilirsiniz desek, onu da yapamıyorsunuz: Herkes bir vize duvarı ile karşı karşıya kalıyor.
Buna rağmen isteyen bazı problemleri aşarak dilediği yerde yaşar, rızkını arar. Mafya liderlerinin değil; Allah’ın dediği olur bunu unutmayalım.
ünyanın bir parçasını kendinin zanneden Almanya, kendi genlerinde var olan soykırım doyumunu, şimdilerde de İsrail aracılığı ile Filistin halkı üzerinde gerçekleştiriyor ve bir de kendi katliamcılığını yok sayarak dünyaya ırkçılık dersi vermeye kalkıyor.
Hak bir değerdir ve onunda sahibi tarafından bir değer ölçüsü belirlenmiştir. Bu ölçüler/ değerler sana, bana veya konjüktürel durumlara göre değişmeyen değerlerdir. Hele hele söz konusu değerleri yakınlarına, sevdiklerine, arzularına vs peşkeş çekemezsin. Bu değerleri ana, babanıza, şeyhinize, reisinize, müdürünüze, patronunuza, müteahhidinize vs ihale edemezsiniz, satamazsınız.
Varlık sebebinizi kahramanlara, kendi kafanızdan kurguladığınız velilere(!), ins/cinlere, atfedemez; hukuki belgelerle değiştiremezsiniz.
Hak olan değerlere muhalifleri, sebebi ne olursa olsun övemez, destekleyemez, beraber olamazsınız. Söz konusu ‘hak değerlerin’ olmadığı bir toplumda “din” ifadesizdir, aldatmacadır, “afyon”dur. Kul hakkı, sosyal haklar, kamu hakkı ve ahlak olmazsa din bir sömürü aracına dönüştürülür.
Böylesine toplumlarda, hak hakimiyetinin mücadelesi/kavgası, dürüst insanlar için peygamberi bir metot dolaysı ile asıl sünnet olandır.
Sözün özü, müslümansanız bu kimliğinizi öne çıkarmalısınız. Aksi taktirde hak/adalet ve doğruluk adına konuşamazsınız.
Beşeriyette kutsal olan kendi varlığınız ve o varlığı size kutsal olarak veren sahibinizdir. Bu değerinizi “az bir pahaya satıp, bile bile kendinizi, üç günlük dünya için tehlikeye atmayınız.
Öyleyse şunu iyi bilelim ki, İslam; bir takım ritüeller toplamından ibaret bir ibadet dini değildir.
Aksine İslam; hayatı ibadetleştiren, alıp verdiğiniz nefesin dahi bir ibadet değeri olduğunu öğreten bir ubudiyet dinidir. Gün boyu işlenen ahlaki her bir davranış; ibadettir.