
Millî sanayi ve yerli üretim şart!..
Mehmet Kaçar
Bizler çocukken, yani ilk okul yıllarımızda, “yerli malı haftası” kutlardık ve çevremizde üretilen, sebze, meyveyi okula getirir onu arkadaşlarla paylaşmayı öğrenirdik. Bir başka önemli yanı da bu haftanın kendi malımıza duyarlılık kazandırmak olmuştur. Bu hafta 1980’li yıllardan sonra önemini kaybetti çünkü artık yerli malı diye bir malımız da kalmamıştı.
Osmanlı İmparatorluğunun tarih sahnesinden çekilip, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin sahne almasından sonra günümüze dek, hemen hemen her alanda bir yabancı ve Avrupa hayranlığı bizlere pompaladı ve üretim sahasında böylece ihmal edildi hatta tamamen terki diyar eyledi.
Özellikle de Osmanlı Devleti’nin son iki yüz yıllık tarihine baktığımızda, Avrupa hayranlığının tâ o dönemlere sarktığını görmekteyiz.
Avrupa devletleri olan Fransızlara, İngilizlere ve Almanlara karşı bir hayranlık, bir yakınlaşma ve onları taklit etme ve özenti oluşturuldu. Onların günlük hayat tarzlarını taklide başlayıp mukallit bir ulus olduğumuzda, yaşamlarında ve günlük hayatlarında kullandıkları eşyaları da kendimize monte eder olduk. Emperyalist ekonomi ta o zamanlardan beri bizi çember içine almaya başlamış.
Sanki Avrupa malı bir ayrıcalıkmış gibi bir algı oluşturulmuştu ülkemizde. Avrupa malı kullanmak bir ayrıcalık ve imaj gibi vede medeniyet ve zenginlik sembolü olarak görülüyor, aileler Avrupa malı ile bir birlerine bunlarla hava basar olmuşlardı.
Ne var ki Birinci Cihan Harbinden yorgun argın ve hemen hemen her konuda sıfırı tüketmiş bir ulus olarak çıkmışız, diş fırçasından, dikiş iğnesine ve hatta toplu iğneye kadar iğneden ipliğe dışarıdan alır hale gelince yabancı hayranlığı da bir kat daha artmıştır.
Bizin çocukluğumuz da köyleri atları ve eşekleri ile gezen çerçiler vardı. Bu çerçiler bizin o anki aklımızda bugünkü AVM’ler kadar değerli idiler. Mahalle aralarında satış yaparlardı. En hatırladığım şeyler arasında tolu iğne, dikiş iğnesi ve dikiş ipliği satın alırdık. Bunların üzerinde Çin malı yazılarının olduğunu görürdük.
Bugün, ağır savaş sanayiinde, Tıp cihazlarında, otomobil sanayiinde, enerjide, tıbbi ilaç ve cihazları sanayiinde hâlâ yüksek yüksek düzeyde dışarı bağımlılığımız devam etmektedir. Turizm ve tekstil sanayiinde yıllarca oyalanıp durmuşuz ve yukarıda saydığım konularda da yatırım yapmak aklımızın ucundan dahi geçmemiş.
Hâlâ tüketim ekonomisinde pek çok malımızda yabancı markalardan oluşmaktadır. Mesela temizlikte kullandığımız bir çok ürünü incelediğimizde görürüz ki yüzde 70-80 ‘i yabancı malları. Yine içtiğimiz bir çok meşrubat ve yediğimiz pek çok marka yiyecekte öyle!.. Bunlarla rekabet edecek gücümüz dahi yok. Çocuk mamaları, ve besinleri de öyle.
Hatta öyle bir hale gelmişiz ki toplu taşıma araçlarına, yada özel bindiğimiz araç markalarına, evlerimizde kullandığımız elektrik ve elektronik eşyalar ile beyaz eşyalara şöyle bir yan gözle bakalım ne göreceğiz? Yerli markaya rastlayabilecekmiyiz acaba?
Evet, zamanı geldi ve geçiyor bile. Bundan böyle top yekun bir seferberlik başlatıp, sanayi, enerji, tüketim alanlarında üretime geçerek yerli malı kullanmayı öğrenmeliyiz. Yeni nesillere, israf ekonomisini ve tasarrufu anlatıp, üretim yapacak şekilde eğitim ve öğretim vermeliyiz. Üretilen malların Avrupa pazarlarına satılacak kaliteyi de yakalaması bir zorunluluktur. Değilse her emek ve alın teri, her çaba boşa gider mazallah.
Bugün ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik şartlar ve tüketicilerin tercihleri göz önünde tutulduğunda, yerli malı, millî malların üretilip kullanılmasının artık bir zaruret olduğu görülecektir.
Türkiye’de yerli üretimin, iç talep ve tüketimle uyumlu halde olması, ekonomide yapısal değişiklikler, yada sorunların giderilmesi, üretimin yapılmasını sağlayacaktır. Yani kamburlar bir bir ortadan kaldırılmalıdır.
Bugün insanların yaşamında önemli bir yeri bulunan ve tüketimi yoğun olan, ürünlerimiz incelendiğinde, bilgisayara, akıllı telefon, otomobil, televizyon ve diğer bazı elektronik aletlerin ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Bu ürünlerin en belirgin özelliği ise ya ithal edilmeleri yada büyük oranda ithal girdi ile karşılamaktayız. Özellikle tıbbi, elektronik cihazlarda bu oran neredeyse yüzde yüzlere yakındır.
Türkiye’nin sanayileşmeye çok geç başlaması, üretim metot ve aracılarının yeterince yenilenmemesi nedeniyle Avrupa’ya bağımlı bir ülke haline geldiğimizi saklamak zır cahillik olacaktır.
Ayrıca, ithal girdi veya ürünlere olan yoğun ilgi, Türkiye’nin dış ticaret ve cari açık dengesinin olumsuz olarak yaşanmasına da neden olmaktadır. Ülke ekonomisinde de önemli sıkıntılar baş göstermektedir.
Türkiye’de ki üretim ve tüketim dengesinde ki uyumsuzluğun alınacak olan tedbirlerle giderilmesi gerekmektedir. Cari açığın yerli ve millî üretime gidilerek ve israf ve tüketim ekonomik dengeleri ayarlanarak önüne geçilmesi, yerli kaynakların daha etkin ve kullanılabilir hale getirilmesi, tüketicilerin de yerli malına yönlendirilmelerinin sağlanması, AVM’lerde yerli mallarının satışına ağırlık verilmesi şeklindeki tedbirler cari açığı dengeleyebilir düşüncesindeyim.
İnsanımız, bu konuya azami derecede bir duyarlılık göstermeye alıştırılmalı ve ilk tercihin yerli malı olmasına alıştırılmalıdırlar. İthal ve yerli malı arasındaki tercihini yerliden yana kullanmalıdır.
Bu noktada, genellikle yerli malı ve ürünü satan veya üreten, milyonlarca insanımıza yenileri eklenecek ve geçimlerine de bu yolla destek verilecek, esnaf ve sanatkarlarımızın pozitif ayrımcılıktan kurtulmaları sağlanmış olacaktır.
Geleceğimiz, israf etmediğimiz, tutumlu davrandığımız ve yerli ve millî malı üretip kullandığımız, küçük işletmelerimize alış veriş yaparak destek çıktığımız oranda daha müreffeh bir ülke olacaktır.
Bunun sağlanabilmesi içinde, önce aileler sonra eğitim öğretim kurumları ve sanayiciler ile esnaf ve sanatkarlar odaları ve insanlarımızı idare etme yetkisi alanların ciddi çalışmaları ile olacaktır.
Bu vesile ile ülkemizde top yekun bir ekonomik seferberlik ilan edilip, hemen hemen her günün, her haftanın, her ayın ve her yılın çok ama çok önemli bir anlamı vardır. Ancak önemli olması ve üzerinde durulması gereken gün ve haftalar da vardır. Bizim için her gün ve hafta millî üretim, millî sanayi ve millî refah haftasıdır.
Çocuklarımız, komşularımız, akrabalarımızdan bu duyarlılığa sahip çıkmalarını istemeyi de ihmal etmemeliyiz.
Allah’a Emanet olun!..