
MEKKE'LİLERE NEDEN MÜŞRİK DENDİ DE KAFİR DENMEDİ!..
Mehmet Kaçar
Kur’an da, inanç sistemleri, mümin, münafık, kafir ve müşrik olarak bizlere bildirilmiştir. Bu inanç gruplarının her birinin ayrı ayrı özelliklerin den örnekler sunulmuştur. Biz bu yazımız da müşrik konusunu ele alıp Mekke’lilere bu ismin neden verildiğini açıklamaya çalışacağız.
Müşrik, Arapça bir kelime olup, şirk koşan, Puta tapan, dünya malı ve evlatları ile övünerek kendini ilahlaştıranlara verilen addır. yani Allah(c.c) a eş koşan, tapındıkları putları aracı kılıp onları Allah la aralarında ilah kabul eden ve Allah’la kendileri arasında aracılık ettiklerine inandıkları için bu isim verilmiştir.
Mekke’lilere, Müşrik denmesinin en can alıcı şekilde Kur’an da ki “Leheb” suresinde görmek mümkündür. Ebu Leheb’in hayatının incelenmesi ile anlamak mümkün olabilir düşüncesindeyim. Mekke’lilere Ebu Leheb’in ilahlığı ile müşrik dendiğini, bu kıt aklımla söylemeye ve anlamaya çalışıyorum.
Şimdi Ebu Lehebin hayatının incelenmesine bir göz atalım:
Rivayetlere göre; Ebu Leheb, Peygamber Efendimizin(s.a.v) davetini duyduğu zaman O’na meydan okumuş, inanç, ahiret, cennet, cehennem, hesap, mizan gibi konularda da:
“Eğer kardeşimin oğlunun dedikleri haksa(gerçek ve doğru ise), ben kendimi mallarım ve oğullarımla kurtarırım!”demiştir. Bura da, dünya sevgisi ve evlat sevgisini Allah’ın sevgisinden daha üst seviyeye çıkarak kendince bir sistem kurmuş ve bu sisteme de ilah olmuştur. Yani anlayacağınız üzere, “sevgi şirkine” düşmüş olmaktadır.
İşte Ebu Leheb’in şirkinin şirk olduğunu bizlere bildirmek ve O’nun yanlışına düşmemeiz için Rabbil Alemin şu ayeti celileleri bizlere göndererek uyarmıştır. Nübüvvetten önce (Peygamberlik gelmeden önce) Rasulullah’ın iki kızı Ebu Leheb’in iki oğlu olan Utbe ve Uteybe ile evlenmişler ve Ebu Leheb’in gelinleri olmuşlardı. Utbe Rukiye ile, Uteybe de Ümmü Gülsüm ile evliydi. Aşağıda ki vereceğimiz ayet mealleri nazil olunca (Tebbet suresi), Ebu Leheb ve oğullarına:
“-Muhammed’in kızlarını boşamazsanız başlarımız birbirimize haramdır” dedi.
Bunu üzerine de Utbe ve Uteybe, Peygamber Efendimizin(s.a.v)kızlarını boşamak için yanına giderek :
“-Ben ‘Battığı zaman yıdıza andolsun.”Necm,1) ve “Sonra ona yaklaştı ve sarktı”(Necim, 8), ayetlerini inkar ediyorum” dedi ve Efendimizi yüzüne de tükürdü.
Allah Rasulü(s.a.v): “-Allah’ım! onun başına köpeklerden birini musallat eyle.” diye beddûa etti. Babasıyla beraber gittiği bir Şam yolculuğunda, bir arslan onu parçalayarak yedi. Ebu Leheb ise, Bedir Savaşından yedi gün sonra bulaşıcı bir hastalıktan dolayı öldü ve cehennemi zümeraya gitti.
Âlimler, ayeti kerimede geçen “malı ve kazandığı “dünyalıkları hakkın da şu açıklamalar da bulunmuşlardır.
1-Burada ki maldan kasıt sermayesi, kazancından maksat da kar ve gelirleridir.
2-Maldan maksat ise hayvanlarıdır. Kazançtan maksat da bu hayvanlardan elde ettiği yeni nesiller ve ürünleridir. Çünkü o, zenginlik ve bolluk içerisindeydi.
3- Malı, ona babasından kalan, kazandığı ise bizzat kendi kazandıkları dır.
4-İbn Abbas (r.anh) şöyle demiştir. “-Kazandığı” ile onun evladı kast edilmiştir. Bunu delili, Peygamber Efendimiz (s.a.v) şu hadisi şeriflerin de: “- Kişinin yediği şeylerin en temizi, kendi kazancından olanıdır. O’nun evlâdı da kendi kazancın dan dır.”(Ebu Davud, Buyu, 77-Nesai, Buyu, 1- İbn Mace, Ticaret, 1). Yine bir başka Hadisi Şerifde de: “Sen ve senin malın babanın dır.” hadisi şerifi de bunu en açık delilidir.
Rivayet o dur ki; Ebu Lehebin oğulları davalaşmak için babalarının yanına gelirler ve orada dövüşürler. Ebu Leheb, aralarına girmek için ayağa kalktığında, içlerinde biri onu iter, o da yere düşer ve kızar. Bunun üzerine:” Çıkın yanımdan ey pis ve habis kazanç!”der.
5-Dahhâk ise bir başka açıdan konuya bakar:
“Bu onun malı ve habis ameli, yani Peygamber (s.a.v)’e olan düşmanlığı ve kurduğu tuzaktır.”
6-Katade:”Kazandığı ifadesi, kendisinden faydalanacağını umduğu ameli ona fayda vermedi, anlamındadır. “demiştir. Bu durum Kur’an’da: (Faydasını umarak) yaptıkları amellerine yöneldik de, onları geçersiz kıldık...”(Furkan,22) ayetinde açıklandığı gibidir.
Mekkelilere müşrik ismi verilmesinin vasıflarını açıklamaya devam edelim:
Mekke’liler ahirete inanmayan, dünyada ki üstünlüğü de sadece “sahip olunan dünyalıklara” kıyaslayan kimselerdi. Bu nedenle daha çok mal sahibi olmaya gayret ederler, daha çok erkek çocuk sahibi olmak için çabalarla ve erkek çocuğu olmayanlara nesilsiz yani “ebter” diyerek küçük görürler. Etrafındakilere bu özellikleri ile üstünlük taslarlar, savaşlarda ise mal ve oğulları ile gururlanırlar idi. Normal zamanlarda ise mal ve oğulları ile iktidar olurlardı,güç iktidar ve sahibi olurlardı.
Eb Leheb de, bozuk düzenin kendi lehine işlemesinin bozulmaması için, sömürmeye ve köleleştiren düzenin devamını istiyor ve kendini Firavunlaştırıyordu. Bu bozuk düzenden en çok çıkar sağlayanlardan birisiydi. Bu yüzden de çıkar ve menfaati bozulacak olursa, ilahlığı son bulacak, sistemi yıkılacak diye korkusu ile yeğeni Muhammed(s.a.v)e düşman olmuştu.
Sahip olduğu tüm güçlerini Peygamberlik düşmanlığı uğruna adeta seferber etmiştir. Amma yaptıkları ne bu dünya da ne de ahirette kendisine hiç bir fayda sağlamamıştır. Allah’ın(c.c) dediği olmuştur. Bu yeni din kendini övmeyi, mal mülk sahibi olmayı ve oğullar edinmeyi üstünlük saymıyor ve insanların kardeş olduğunu öğütlüyordu. Ahirete inancı emir telakki ederken, puta tapıcılığı, köleliği ve ırkçılığı yasaklıyordu.
Kısaca denilebilir ki; Müşriklik, ahireti inkar edip, putları Allah’a eş koşup, kendi kazandıkları ve nesilleri ile ilahlaşmaya giden yolun adı d olmuş oluyordu.
Kur’an da müşriklerin sıfatları tabi ki de sayılmıştır:
Ayeti celilelerde bunu açık bir şekilde görmek ise mümkündür:
Kur’an’da: “Yoksa Rabbinizin oğulları(Ebu Leheb, mal ve oğullarımla kurtulurum diyordu)sizin için seçti de, kendisi meleklerden kız çocuklarımı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz”(İsra:40). Buradan şunu anlıyoruz ki; Mekkeli Müşrikler, oğullar bizim Rabbimize de kız çocuk kalıyor diyorlardı.
Putperestlere (müşriklere) de ki: Kızlar Rabbinin de, erkekler onların mı? Yok sa biz melekleri onların gözü önünde kız olarak mı yaratık?(Saffat: 37/149-150).
Müşrikler de Allah’a inanıyorlardı. Dahası zekâtlarının yarısını putlarına diğer yarısını da Allah’a veriyorlardı. Bunu Ku’an’ın beyanından biz de öğreniyoruz.
Ve onlar yine melekler Allah’ın kızlarıdır demek suretiyle sapıtıp müşrik olduklarını bizlere açık bir şekilde beyan buyurmuştur.
Müşrikler, tapındıkları putlara secde ediyorlar ve bunun da ötesin de ona ibadet ediyorlar ve biz ibadet ettik diyorlardı.
Burada müşriklerin bir özelliklerini daha görüyoruz. Bu özellik kafir ve münafıklarda görülmeyen bir özelliktir. Putlara secde edinerek tapınma sadece müşrikler(puta tapıcılar) tarafından yapılıyordu. Bunlar Mekke’li müşrikler ile Hintli Budist gibi dinlerde görülüyordu.
Yasin Suresi 74. ncü ayeti celile de ise Rabbül Âlemin şöyle buyuruyor: “Onlar, Allah’tan başka bir takım ilahlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.”
Burada da oğul ve mal ilahları ve sevgi şirkine işaret edilmektedir.
Hadisi Şerife göre de; içki, kadın, erkek, araba, ev, yat, kat, evlat sevgisi, en önemlisi de dünya sevgisi ile sevgi şirkine düşmüş oluyorlar. Müşriklerin en belirgin özelliklerinin başında da bunlar geliyor.
Allah(c.c) hakkı yerine getirir, onların ondan başka yalvardıkları(tapındıkları putları) bu gün ekonomi, para ve politik görüş ise hiç bir şeyi yerine getirmezler.Çünkü o hakkıyla işiten, hakkıyla gören bir ve eşi benzeri olmayan, kız ve oğlan evlatlar edinmeyen, ortak kabul etmeyen, dengi olmayan Allah’tır.
Bura da putların cansız varlıklar olduğu ve kendilerini bile koruyamadığına göre tapınılmaması gerektiğine vurgu yapılmıştır.
Ayetlere göre; onlar putlarını ilah ediniyorlar ve ona yalvarıp, ondan yardım diliyorlar ve ayrıca onların yeryüzündeki ilah temsilcileri oluyorlardı.
Bunu birazcık açacak olursak; biz de kıble olarak seçilen Kabe’ye dönüyoruz. O zaman biz Kabe’ye mi ibadet ediyoruz? Yoksa Kabe bizim için bir put mu? Hayır asla böyle bir soru bile sorulamaz. Bunu soranlar zaten şirk içerisinde olanlardır. Biz, ibadeti Kabe’ye ediyoruz dersek gerçekten de müşrik olup, şirk denizine dalmışlar gibi olanlardan oluruz. Böyle olsaydı bizimle puta tapanlar arasında çok bir farkımız kalmazdı öyle değil mi? Mesela; Namaz’a niyet ederken kıbleye dönüyoruz, o zaman Kabe’de bir taş değil midir. Eğer Kabe’ye ibadet ediyoruz dersek biz de gerçekten müşrikler safın da yerimizi almış oluruz.
Bizlere küçüklüğümüz de, “yönüm kıbleye, kıblem Kabe’yi şerif, durdum divana, uydum Kur’an’a (yani Allah’a ) uydum, Kur’an’a uydum diyerek niyet etmeyi öğretirlerdi. Bura da öğretilen şirk koşmamayı ve Allah’tan başka sevgiler de aşırıyı ifrat ve tefriti nasip etmesin...
Ne güzel bir eğitim ve öğretim metodu değil mi?
Selametle....