
KÜRESEL SÖMÜRÜ MEDENİYETİ!..
Mehmet Kaçar
“Güvercinleri köpeklerin keyfi için kurban edemeyiz. Güvercini yaratan yaratıcı özgür göklerin süsü olarak yaratmıştır. Onun özgürlüğü İslamın dirilişidir çünkü.”
Orta Doğuda veba hastalığına muttalib olan ağızların dişlemediği hiç bir değer, pençeleri geçirilmemiş hiç bir değer kalmamıştır. Ne insanlık ne hayavanat ve ne de medeniyet adına hiç bir şey sağ salim bırakılmamıştır.Her küresel sömürü medeniyetinin ağzından kan yağmurları ıslatmaktadır yerin bereketli topraklarını. Şu an yani şu dakika da hemen güney sınırımızın bir adım ötesine göz atmak bunu görmek için zaten yeterli olacaktır. Vahşi kanların çöle çevirdiği Müslüman insanların cesetlerini görmek için uzak zamana ve mekana gitmemek lazım. Bunun lüzumu da yok....
Küresel sömürü medeniyeti, söylemleri ayrı (barış, demokrasi, özgürlük), uygulamaları ayrı(kan, sömürü, kimyasal, kölelik, çocuk katilliği ve Osmanlının Suriye’de intikamını almak) gizli hitlerizm, stalinizm, marksizm yani faşist diktatörlüğün egemen olduğu milenyum çağı medeniyeti.
Ruhunu kaybetmiş, vahşi çığlıklar atan ve ağzından salyalar yerine kan püskürten bir medeniyet... vahşi batı, barbar batı ve kan emici faşist dikta...
Bu sahte medeniyetin önünde duracak tek gerçek güç, geçmiş kültürlerin bozulmamış, iğdiş edilmemiş, pak, saf, latif, zarif, pür ve sahici halidir. Çok uzakta da değildir, elimizin hemen altında, bir avuçlamamızı bekler durumdadır. Öldüren değil dirilten, kurutan değil yeşerten, kanatan değil yaralarını saran medeniyetin adıdır bu medeniyet...
Vahşi ruhu, barbar yönü, sömüren, köleleştiren ruhu depreşmiş, cinnet geçiren, tek dişi kalmış bu medeniyet bu yüzden en son hıncını alana dek saldırıyor...
Rahmet medeniyetinin, ihya medeniyetinin bu kana susamış medeniyete üstünlük kurabilmesinin, ancak kendi genlerine, kendi kodlarına dönmesi ile olacağını bilmek gerek ve bu yola revan olmak gerek...
Duaların arşu alaya yükseldiği, manevi ve maddi kirlerin yunduğu mabetlerimizin şadırvanlarından akan ilahi abu hayattan içen ve gagalarını Rablarının izni ile dolduran ebabillerin ve güvercinlerin milenyumun kan emicilerine karşı havalanma zamanı, özgürlüğe kanat çırpma vakti çoktan gelmiştir artık...
En aşağılık, süfli emellerini depreştiren küresel sömürücü ve köleleştirici medeniyetin iğdiş ettiği zihinlere ve zihin çarmıhına mıhladığı gotik canavarları bir an önce beyinlerden, ülkelerden de sökülüp atılma zamanıdır bu zaman...
Kulaklarımız da yankılanan Cehennem zincirlerinin şanğırtısının yankısını hamasi ayrıştırıcı, vahşi reflekslerden bir an bir an önce uzaklaşarak durdurabiliriz ancak.
Rahmet medeniyetinin küresel sömürü kan emici ve barbar sinsi şifrelerini ortaya çıkarabilmesi ve karşısında dimdik durabilmesi rahmet medeniyetinin temsilciliğine soyunmuş bulunanların kendi kusurlarıyla yüzleşmesi hatalarından ders çıkarması, kendi medeniyetini var eden ve hakim kılan tüm unsurlarla barışması ve barışı bir an evvel sonuçlandırmasına bağlı insanlığın ve evrenin kurtuluşu...
Birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe, adalet içinde paylaşarak mücadele etmenin odak noktası da budur işte.
Sanatı estetiği, edebiyatı, musikiyi, şiiri, en yüce değerleri tekrar hayatımıza değer etme zamanı artık çoktan ve hatta geçiyor bile...
Sahte sanatın üretilmiş ilahlarına, sahte rambolarına, sanal kahramanlıklarına, ruhsuz ve içeriksiz vampirlerine, gökte uçurdukları süpürgeli şeytanlarına, boynuzlu geyiklerine ihtiyacımız yok artık.
Rüyalarını dahi ruhsuzlaştırmış, hayatın tüm renklerinin canlılığını yitirmiş bir çaresizliğin, kıpkızıl bir medeniyet olarak sunulmasında aslında tam bir medeniyetsizlik, tam bir barbarlık bir kan emiciliği değilmi dir.
Damarlarına sadece sanal rüyalar dolduran, kalplerinde sentetik hayallerini temizleyen körpe yavruların ölüm bakışlarında ki gözleri kan diye yudumlayan bir dünya asla kurtuluşun ümidi senaryolarını yazıp oynayamaz...
Sanal ve hayal ürünü kaygılarını, dimağ ve şuurunda kaybettiği hülyalarını da kaybeden, hülyaları kaybedince de neslini, kaybeden medeniyetin yeniden bir nesli diriltmesi asla düşünülemez.
Kurdukları sahte krallık, faşist medeniyetlerinin salyalı köpek dişleriyle, sanat ve edebiyat adına, şiir ve musiki adına yok ettiği insani değerlerin yerine hayvani değerleri yeşerten medeniyetin yerine sanatı, estetiği, kültürü, kadim kelam ve sanatla yeniden geri almanın zamanı gelmedi mi hala!...
Orta doğu da ve Asya’da vebalı ağızların dişleyip murdar etmediği hiç bir insani ve İslami değer, pençereleri geçirilmemiş hiç bir canlı kalmamıştır artık.
Şu an, hemen şimdi sınırlarımızın bir adım ötesine bakıvermek yeterli olacaktır, kan emicilerin nasıl kan emdiklerini görebilmek için...
Dünyamıza yön vermesi gereken ve kendilerine asri medeni ilkeler koyan ve bu koyduğu ve adına medeni ilke dediği ilkelerin uygulanmasını için gösterdikleri gayretleri görüp başı dik yüreği geniş medeni ilkelerin uygulanması için göstereceğimiz çabaların itici gücü rahmet medeniyetinin ta kendisidir.
Kadim ahlaktan, hak ve adaletten yoksun olan hiç bir sistem insanlığın huzurunu ve güvenini tesisi edemez ve mutluluğunu kuramaz.
Kendi sanal ve sömüren ihtirasları uğruna, ülkeler arasında sınırlar çizen, sömürülerine yeterli görmedikleri zaman kendi çizdikleri sınırları değiştiren, savaşlar çıkarıp, ihtilaller yaptırmaktan asla gocunmayan, mazlumların gözyaşı dökmesi için zalimliğin dozunu her geçen gün artıran zihniyetlerden, mazlumların göz yaşlarını ve akan kanlarını görmelerini beklemek, kurumuş köpeğin dişleri arasına güvercinin kafasını uzatmasından başka bir şey değildir çünkü...
Kendi kan emici vampir kılıklı ruh canavarlarını üreten garp medeniyetlerinin, ürettikleri canavarları kontrol ve yok etmeye çalışmasını beklemek, kanlı pençerelerden insanı ve yavruyu okşamasını beklemekten çokta farklı olan bir şey değildir.
İslam coğrafyası hiç bir zaman bu kadar büyük ve geniş çaplı, sinsi ve hain hain olduğu kadar da stratejik bir saldırı ve tehlike altında kalmamıştı. Bu nedenden dolayıdır ki acilen kaşınma ve göbek kaşıma yerine düşünme ve düşünceleri eyleme geçirme zamanı gelmiştir.Ebabilleri kudurmuş sırtlanlara yem edemeyiz.