KUR'AN'DA EKOLOJİK DENGE
Mehmet Kaçar
“Yeryüzünü ise, (yaşamaya elverişli halde) yayıp döşedik. Oraya sabit dağlar koyduk ve orada ölçülen, tartılan her şeyden bitirdik.”(Hicr:19).( Mütenasip; belirli ölçüler dahilinde).
“Küfre sapanlar/inkâr edenler, gökler ve yer(bir madde halinde) birleşik iken onları(büyük bir patlama ile) ayırdığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı bilmediler mi? Onlar hala inanmazlar mı? “(Enbiya: 30)
Yüce Allah’ın; “Her canlı şeyi sudan yarattık” buyurması, müfessirlere göre; “Her şeyi sudan canlı kıldık, yahut her canlı şeyi su sebebiyle yarattık” manasına gelir. Canlılarda % 80-90 temel unsur su olmuştur. Mucize dışında, gözle görülen her canlı-bitkiler dahil susuz oluşmamış ve susuz yaşayamaz demektir.
Yüce Allah, insanı (toprak su karışımı=salsal) çamurdan yaratmaya başlamış ve kendi bünyesinde geçirdiği safhalardan sonra ona ruh vermiştir. İnsandaki ruhî haller ve şahsiyet, lisan orjini, kendisini kontrol etme ve ileriye yönelik düşünme gibi özellikler, hiçbir varlıkta yoktur. Sonra onun neslini de ondaki nutfe(meni)den başlayarak, yine türlü safhalardan geçirerek, evrim veya başka bir varlığa dönüşüm yoluyla her canlıyı kendi tür ve özelliklerine göre ayrı ayrı yaratmıştır. Peygamberimizde; “Allah Âdemi kendi (kendisini göstererek, şu görünen) suretinde yaratmıştur” buyurmuştur.
“Andolsun ki sizi yeryüzüne yerleştirdik ve sizin için orada (birçok) geçim vasıtaları meydana getirdik. Öyleyken pek az şükretmektesiniz.”(A’raf:10)
Yine andolsun ki siz(in önce insan olarak maddenizi)yarattık, sonra size(teşekkül devresinde insan olarak) şekil verdik, sonra da meleklere; “Kudretim için) Âdeme secde edin” dedik. İblis’ten başka hepsi secde ettiler; O, secde edenlerden olmadı.”(A’raf:11) Âyeti kerimede geçtiği üzere insan kendisinin yaratıcısı değildir. Kendisine şekil/suret, dillerini ve renklerini verende yine kendisi değildir. Bunun gibi insanın bilgisi de ezeli, ebedi, her şeyi kapsayıcı ve görecesiz değildir. Böyle olunca insan yüce Yaradan’ına karşı, iblis misali O’nun yüceliğini tanısa bile büyüklük taslayarak secde/ibadet etmez, emrini yerine getirmezse nankörlük yapmış/kâfir olmuş ve şeytanın kendine benzetmeye çalıştığı kimselerden olmuş olur.
“Şüpesiz ki biz, her şeyi bir kader(hikmetli bir ölçü) ile yarattık”(Kamer:49)
“Dağları görür de onları donmuş (hareketsiz ve yerlerinde durur) zannedersin. Halbu ki onlar, bulutların geçmesi gibi geçip gider.(Neml:88)” Burada dağların geçip gitmesinde, dünyanın döndüğüne bir işaret vardır. Şimdi dünya ile birlikte dönüp giden dağlar, sur’a üfürüldüğü gün parçalanıp ufalanacak ve yerlerinden kaybolup gideceklerdir. Diğer taraftan “Levha Tektoniği” alanında çalışmalarda varılan bilimsel netice kısaca şöyledir: Yer kabuğu “mağma”nın üzerinde yüzmekte olup üzerindeki dağlar ve diğer şeyler hareket halindedir. Bu hareket ortalama yılda 1-2 cm olup, bu da insanın hissedebileceği bir hız değildir. Fakat jeolojik olarak önemlidir. İşte hareketsiz zannedilen dağların bu yönden de bulutlar gibi hareket ettiğini bilim insanları ispatlamışlardır.(Hoşgören; s, 19-22). Selametle!