
Kulağına ezan okuduklarımız ne âlemde?
Mehmet Kaçar
Çocuğumuz veya torunumuz doğduğu gün acaba kulaklarına neden Ezan-ı Muhammedi ve kamet okur veya okuturuz? O çocuğa verdiğimiz bu dini eğitimin ardından bir daha salasını okuyup, cenaze namazını kılıncaya kadar, dünya eğitimi ile çok ileri boyutlarda ilgilendiğimiz halde, manevi eğitimlerini ihmal eder ve hiç sormayız.
Yani kulağına ezan ve kaamet okuduklarımızı, bir de ölünce cenaze namazını kılarak veya kıldırarak cenazeyi kabre defnettiğimiz anda hatırlıyoruz. Ezan ve Kaametle cenaze namazı arasında geçen hayatının hiçbir yerinde ona Allah(cc)’ı hatırlatacak insanlarla karşılaşması engellenen, hatırlatanları da cezalandıran bir sitemin içerisinde büyüyoruz veya büyütülüyoruz.
Biz belki çok ciddi bir işe yarayamadıklarımıza, en azından bu yıl ve sonrasında hiç olmazsa torunlarımıza veya eğitimine katkıda bulunabildiklerimize bir şeyler yapabiliriz.
200- 300 yıllık batıya olan yolculuğumuzda İslamsız, maneviyatsız bir nesil yetiştirdik. Kendi kültürüne Almanya’nın, İtalya’nın, İsviçre’nin bütün Hıristiyan menşeyli kanunlarını tercüme ettirerek ithal ettik ve uygulamaya koyulduk. Günah denizlerinde kulaç atan, sömürgen, semirgen kanunları bünyemize, kültürümüze ve inancımıza uymasa da aldık ve uydurmaya çalıştık. İslâm’ın gül bahçesine bu kanunların gül olması için yaşatmaya çalışırken, bizim olan, bize ait güllerin sökülüp, kurutulmasına neden olduk ve sadece söküm işlerini seyrederek vakit geçirdik. Batının dikenli bahçelerinde ellerimizi, yüzümüzü, ayağımızı kanata kanata yaşamaya çalışıyoruz. Amma acısını yine bizler çekiyoruz.
Politikacılarımız, etrafımızın batılılar tarafından çevrildiğini, ateş çemberi içerisinde olduğumuzu, Yunanistan’ın ve ege adalarının Amerika tarafından askeri üst adı altında bir bir işgal edildiğini Rusya’nın sınırlarımızda sürekli eli tetikte beklediğini anlatıp duruyoruz da, “Neden?” sorusuna ise hiç birimiz bir cevap veremiyoruz. Zira bu necip vatanın üç tarafı denizlerle çevrili olduğu halde dört tarafı da hainlerle çevrilmiştir.
Bu sınırlar içerisinde halkın kahir ekserisi Müslüman olmasaydı, biz ve kültürel anlamda kuşatılabilir miydik? Bu sınırlar içesin de Hıristiyanlar çoğunlukta olsaydı ülkemiz peşkeş çekilir bizlerde seyrederdik.
Gelin artık şu kreş ismini vermekten ve konuşmalarımızda söylemekten vazgeçelim. Çünkü bu kelime Fransa’nın kültürümüzün üzerine çöreklendiği yıllarda yerleşmiştir. Fransa’dan getirtip çocuklarımızı ve torunlarımızı Fransız mürebbiyelere emanet etmişizdir. Onlarda kendi Hıristiyan kültürüne göre bir nesil yetiştirmiştir.
Bugün çocuk evlerine aktardığımız kaynakları annelere ayırsak, anneleri bu konuda eğitecek kurslar açsak, annelere, kulaklarına ezan ve kaamet okunan çocuklarına ezana ve kamete uygun eğitim sitemleri ve hayat dersleri vermesi öğretilse…
Ana okullarında çocuklara sömürge dili olan İngilizce, Fransızca yerine, yürüyen tombul ayaklarının tutan minik ellerinin, gören şirin gözlerinin, duyan açık kulaklarının, koklayan burunlarının yaratıcısı öğretilse ve ona hamd etmek, şükretmek öğretilse…
İlkokul ve sonrasında helal ve haramlar öğretilse, bugün içimizde gezinen suçlulara, ne cezası verelim? tartışmaları da ortadan otomatikman kalkıp gidecektir. Suç işleyenlere ceza için kafa yormak, yerine suç işlemeyen, helali haramı bilen, cana kıymak şöyle dursun, teninin bir tek çizgisine zarar vermeyecek hale getirmek gerekir. Aklı başında zannedilen bir TV programcısı tanımadığı bir adamı kurşunlayan, taciz yapan, gasp eden insanları ayıpladıktan sonra “Çarşı, Pazar meydanlar, sokaklar bugün bunlarla dolu… “diyor ve “en az beş yıldan aşağı hapis cezası vermeyelim ki önleyici olsun” diyor.
Onun iddiasına göre hareket edecek olursak, koskocaman bir ülkeyi hapishane yapmak mecburiyetinde kalacağız ki, bu durum bize göre yanlıştır. Çünkü iyilerin sayısı kötü iş yapanlardan çok çok fazladır.
Çocuklarınıza, sağlam bir İslami ilim, bütün ilimlerin İslami bir ilim olduğunu, Tabiatı yaratanın, Kitabı gönderenin Allah(cc) olduğu ilmini, Kâmil bir insanı, Güzel bir ahlakı, Gönlüne, gönlü yaratanın adalet terazisini yerleştirelim.
Ruhen güçlü yetişen neslimizin bedenen de kuvvetli olması gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz: “ Onlara gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın ki, Onunla Allah’ın düşmanını, sisin düşmanınızı, Allah’ın bildiği, sizin bilmediğiniz(düşmanları) ve onlardan başkalarını korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız size tam olarak verilir. Ve siz haksızlığa uğratılmazsınız./ Eğer barışa meylederlerse sende meylet ve Allah’a güven, şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Enfal 60-61).
Ukbe bin Amir’in (r.a) anlattığına göre Sevgili Peygamberimiz, bu ayeti okuduktan sonra ayette geçen “kuvvet” kelimesini: Dikkate ediniz, “Kuvvet” atmaktır. Dikkat edin “kuvvet” atmaktır. Dikkat edin “ kuvvet" atmaktır diye açıklamıştır. (Müslim, Sahih, K. İmare, Babu Fazlirremy, Ebu Davud, Cihat, Bab Remy).
O günün atıcılık silahı oktu. Bugünün atıcılık silahı kıtalar arası füzedir. Üçüncü nesil uçaktır. Tanktır, toptur vesselâm!