
Kendisine yönetim verilen mü'minin durumu!
Mehmet Kaçar
Şunu unutmamak da fayda vardır, herke kendi çapında birer yöneticidir. Babalar aileleri, anneler çocukları üzerinde birer yöneticidir. Memur çalıştığı işin hakkını vermeye, amir görevinin hakkını vermeye, öğretmen, öğrenci herkes kendi çapında yöneticidir ve yöneticiliğin hakkını bizzat vermek zorundadır. Yoksa bu dünya da olmasa bile Mahkeme-i Kübra hüsrana uğrayacak bir hükümle karşı karşıya kalır maazallah.
“Allah’ın dinine yardım eden o mü’minler, kendilerine yeryüzünde bir hâkimiyet verdiğimizde, namazlarını dosdoğru kılarlar, zekâtlarını (tastamam/eksiksiz) verirler, her türlü iyiliği emredip yayar, kötülük ve yanlışlıkları yasaklayıp, önünü almaya çalışırlar. Bütün işlerin neticede varıp Hâkimiyeti ele geçirip devlet idaresine sahip olan mü’minlerin gerçekleştirmek mecburiyetinde oldukları esas görev ve sorumlulukları bu ayeti kerimeye göre şöyle sıralanabilir:
-Namaz kılmak ve aynı zamanda kıldırmak, bunun için gerekli düzenlemeleri acilen yapmak veya yaptırmak.
-Zekâtı vermek, verdirmek ve bunun içinde gerekli düzenlemeleri yapmak.
–Gayr-i meşru, çirkin ve dinin hoş görmediği şeyleri yasaklamak ve bunun için gereken önlemleri almak.
-İşte mü’minler, iktidarı ele geçirince bunları yapmaya öncelik verirler.
-İktidar sarhoşluğu ile ahlaklarını bozmayan, dinden ve adâletten sapmayan doğru dürüst birer idareci olurlar.
–Şunu dikkatten uzak tutmamak gerekir ki, peygamberi yalanlayıp ona düşmanlık yapmak, ilk defa Resûlüllah (s.a.s) devrinde ortaya çıkan bir durum değil, önceki zamanlarda da benzeri hadiseler yaşanmıştır.
-Yukarıda meâlini verdiğimiz ayeti kerime iktidara gelen, siyasetle uğraşan ve yönetime gelen siyasetçilere, bürokratlara bir yol haritası çizmektedir ve onların hal ve davranışlarını nasıl düzenleyeceklerini açıklamaktadır.
Bu durumda:
-Asla kibirlenmeden Allah’a(cc), huzurunda olduğunu hatırlayıp, secdeye zorlanmadan kapanmak. Zira sana o makamı ve mevkiyi nasip eden Yüce Allah(cc)’tır.
–İktidara veya yönetime gelen bir siyasetçi, bu makamı, koltuğu, unvanı veya serveti ben kendi yeteneklerimle elde ettim, bu noktaya tırnaklarımla kazıyarak geldim gibi sözler söylemez. Bilir ki o makamın sahibi Yüce Allah’tır.
–Elde etmiş olduğu bu makam için şükür secdesine kapanır. Çünkü bu makamı sana bahiş eden yüce –Sana verilmiş olan bu ve benzeri nimetleri, sana verenin yolunda harca. Artan gelirini, maaşını ve bütçesini bahane ederek, kendini halktan soyutlamaz, elitleştirmez ve kopmaz. Eski dost ve –Hayır ve hasenatı daha da artırarak Rabbına diama şükreder.
–Makam sahibi olduğunda “emr-i bil ma’ruf nehyi anil münker” için var gücü ile çalışır. Bu fırsatı elde ettiği için de daima şükrünü eda eder.
Netice-i Kelâm: Eğer bir Müslüman bürokrat elde ettiği makama, Allah(cc)’ın taktiri ile değil de birilerinin tensibi ile geldiğini zannederse, o makamda bulunduğu sürece namazlarını geçiştirirse, infakı ihmal ederse, iyiliği emretme ve kötülükten men alıkoyma görevini terk ederse, işlerin neticesinin Allah’a ait olduğunu da unutursa tıpkı; “ Onların ardından, öyle bir nesil geldi ki, namazı zayi ettiler ve şehvetlerinin peşine düştürler. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını pek yakında göreceklerdir" (Meryem: 59). Ayetinde olduğu gibi namazı zayi eden, namazın gereklerini yerine getirmeyen, elde ettikleri güç ve makamı şehvetlerinin peşinde koşmak için kullanan ve en sonunda da Allah korusun, hiç beklemedikleri bir anda yaptıklarının karşılıklarını görenlerin akıbetiyle karşı karşıya kalabilirler. Selâmetle!