Mehmet Kaçar

Kelam'da 'yapay zeka!'

Mehmet Kaçar

“Yapay zeka” konusunu ele alabilmek için öncelikle fıtrat ve yaratılış kelimelerine bakmakta fayda vardır. O halde fıtrat ne demek sorusu ile konumuza bir giriş yapalım: Fıtrat, eski bir kelime olarak geçmişten  günümüze  yaşantımızda belli bir kullanım alanına sahip olan kelimelerden birisidir. Sosyal ve kültürel  yaşantımızın bir parçası olan fıtrat kelimesi TDK(Türk Dil Kurumu)  sözlüğü başta olmak üzere çeşitli kaynaklarca da araştırma konusu olmaya devam etmektedir. TDK’ya göre fıtrat ; hem ruhi hem de fiziki bakımdan insanın yaratılışından gelen özelliklerini ifade etmekte kullanılan bir kelime olarak bilinir. Yaratmak, ikiye bölmek, icat etmek anlamlarına gelir. İlk yaratılış, fıtrat kelimesi ile özdeşleştirilmiştir.  Bu bakımdan fıtrat, ilk yaratılış zamanında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk hallerini belirtmektedir.

Estetik amacı ile vücudun bazı bölümleri ya da organları üzerinde yapılan, asli yapıyı değiştirecek özellikteki müdahaleler fıtratı bozmaya yönelik hareketlerdir.  Zira fıtrat, yaratılış, tabiat anlamlarına da gelen bir kelimedir. Çünkü Efendimiz (s.a.v): “Her doğan fıtratı üzere Müslüman olarak doğar ve  konuşuncaya kadar fıtratı üzere yaşar. Konuştuğu andan itibaren, ailesi ve çevresel faktörler tarafından İslam’dan uzaklaştırılır” buyurur.

Yaratmak; Allah’tan başka bir şeyi ya da her şeyi oluşturmak ortaya koymak, var etmek. Zihin ve düş gücünden faydalanarak veyahut yararlanarak o zamana değin görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak, yapmak anlamlarına gelir. Allah’ın(c.c.) yaratması demek yoktan var etmesi demektir. Kulların yaratması ise Allah’ın yaratmış olduğu nesnelere şekil vermek demektir. Kulların yaratması da Allah’ın kendilerine ihsan ettiği bir cüzdür. Yani Allahın yaratma sıfatının sadece nokta niteliğindeki bir parçasını insana ihsan buyurmasıdır. İnsan bu yeteneği ile nesnelere şekil vermeye devam etmektedir. Eşref olmasının nedenlerinden biride budur. Allah bize göre olmayan şeyleri “ol”(kün) der ve yaratır, biz insanlar ise onun yaratmış olduğu şeylere(nesnelere) şekil vererek üretiriz.  Şimdi gelelim konumuzun ana temeline; yapay zeka nedir? Yapay zekâ, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara(genelde insan kast edilir) benzer bir şekilde yerine getirme kabiliyetine verilen addır. Bu yönü ile Allah’ın yaratıkları yanında,  insanın icat etmiş olduğu ve insanlara yardımcı olan  basit bir vasıtadır. Bu basit vasıta kendine insanlar tarafından yüklenmiş olan programlara göre işler ve yine insanlar tarafından verilen komutları(emirleri) yerine getirirler ki, insanlar tarafından hazırlanan bu programları da yapan yine insan beyni  ve dolayısı ile bu programların yapılmasına vesile olan insan beynini de  yaratan Allah(c.c.)’dır. Hani felsefede demişler ya, “İnsan düşünen bir hayvandır(canlıdır/ el-İnsanü Hayavanün natikun/ yani insan haydan bir cüzdür) diye! Bunu şu şekilde de yorumlamak mümkündür. Bir çok insan  “sadece kendini düşünen bir canlıdır.” Bilgisayar termolojisine aşina olanlar şunu çok iyi bilirler: Bilgisayarda depolanan bilginin en küçük birimi “bit” olarak tanımlanır. 0-1 sayılarının bir araya gelmesinden oluşur. Gece lambasının açık veya kapalı olması, bir bit’lik bilgi yüküdür. Harf, nokta, virgül, ünlem, artı, eksi, çarpma, bölme vb. her karakter bir bit’le ifade edilir. 8 bit’ bir araya gelince, bir baud denilen yeni bir birim oluşur.   Kilobaud, baud’un 1000 katı; megabayt ise baud’un milyon katı, gegebaud ise baud’un milyar katıdır. Oysa bir insanın tek bir  hücresindeki bilgi yükü 5 milyar bit’tir. Buna göre, tek bir hücredeki tüm bilgileri toplayabilseydik, 1000 ciltlik dev bir ansiklopedideki bilgilere eşdeğer bir bilgi elde etmiş olacaktık. O halde burada hemencecik şu soruyu sormamız gerekiyor: “Acaba bilgisayar da insan gibi düşünme yeteneğine sahip midir?” Bu sorunun cevabı “düşünmekten” ne kast ettiğimize bağlıdır. Eğer bir matematiksel denklemi çok kısa bir sürede bilgisayar çözüyorsa ve sizde buna “düşünmek” adını veriyorsanız, bu sorumuza o zaman olumlu bir cevap vermiş oluruz. Aksi bir cevap ise menfi bir cevap olur. Ama hemen hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum. O denklemin nasıl çözüleceğini bilgi sayara  öğreten de yazılım programıdır(software). İnsanlar, bilgisayara neyi yapmasını öğretmişlerse bilgisayar da sadece onu yapabilir.  Burada  kendi  kendime şu ilginç soruyu da sormadan edemeyeceğim: “ Acaba insanlarda ilk yaratılışında(salsal=balçık çamur) bir bilgisayar gibi  programlamaya tabi tutulmuş mudur? Bana sorarsanız, bu soruya cevabım tabi ki evet olacaktır. Çünkü genlerimiz, anne karnında yumurtanın döllendiği ve çoğalmaya başladığı andan itibaren bizi programlamıştır. Hem de her türlü yeteneklerimizle birlikte! Dış görünüşümüz, saçımız, tırnağımız, rengimiz….  Parmak izlerimize varıncaya kadar her çeşit maddi ve manevî özelliğimiz, bu şaheser programın yazılımı ile dünyaya gelmeden önce bellidir ve belirlenmiştir. Moleküler Biyoloji, bu gen mühendisliğine ”programlama” adını vermiştir. Ama siz isterseniz buna dini literatürdeki  gibi “kader” adını veriniz. Bir çocuğun dedeye veya ebeveyne benzemesi yani onun genini taşımasını haber veren hadisi şerif ise şöyledir. Bir bedevi Rasûlüllah’a gelerek : Yâ Rasûlüllah!(s.a.v) Benim siyah bir çocuğum  oldu. Karımdan şüpheleniyorum” dedi. Rasulüllah(s.a.v): “senin develerin var mı? diye sordu. Bedevi; evet var dedi. Rasulüllah(s.a.v):  o develerin renkleri nasıldır? Kırmızıdırlar. Bunların içerisinde beyazı, siyaha çalar, boz deve var mıdır? Evet vardır. Rasûlüllah(s.a.v) : O boz renk  nerden oldu? Bedevi: Soyunun bir damarına çekmiş olsa gerek. İşte senin oğlunda eski bir soy köküne çekmiş olabilir” buyurdu. Kader programı, öylesine muhteşem, öylesine harika bir program ki, kimisi bir senfoniyi bestelerken, kimisi şiir yazarken, kimisi orduları idare erken, kimisi laboratuar da bilimsel bir deney yaparken bu programı adım adım ‘istidadı’(kabiliyet) oranında  kullanır. Neticede de ortaya bir “eser” çıkarılıyor.  Ortaya çıkarılan her eserden önce bu eseri ortaya koyan bir “sanatkâr”ın var olduğu unutulmamalıdır. Resim varsa ressam da vardır. Şiir varsa şair de vardı. İnsan varsa onu programlayan bir yaratıcı yani Allah(c.c.) da vardır ve o yaratılmadan yaratandır.  Felsefenin konularından biri olan “sibernetik “bilimine göre, her eseri yapan bir üst sistemin var olduğunu, eserden müessire bir yol bulunduğunu ve beyinin de bir “eser” olarak bilgisayarı(yapay zekâyı) yaptığına, robotu ürettiğine göre, acaba bu beyni yaratan kimdir o halde? Tabi ki net ve kesin bir cevapla Allah(c.c). Selametle!..      

Yazarın Diğer Yazıları