Mehmet Kaçar

Kehanet ve Cin

Mehmet Kaçar

MEHMET KAÇAR(KOCA REYİS)
Gerek, öğrenciler ve gerekse insanlar arasında en çok soru sorulan konuların başında “Kehanet ve Cin” konusu gelmektedir. Bizde bu konular da hem bilgi sahibi olmak ve hemde insanlara doğru bilgi verebilmek için araştırmalarımı ve üstatların eserlerini okumaya devam ediyorum. Bu araştırmalarım neticesinde şu kısa yazımı kalem aldım. İnşaallah umulan faydayı sağlamış olurum.
Gayb aleminden haber vermenin bir başka çeşidi de kehanettir.Bu işi meslek edinen kişilere de Kâhin denir.İslam dan önceki gerici müşriklerin Mekke döneminde ki, müşrik Arapların biraz daha ilimle uğraşıp bilği sahibi olanlarına da kahin deniliyordu.
Dini Literatürde de kahin denince, gelecekte oluşacak hadiseleri bildiğini iddia eden, gizli ve görünmeyen alemden haberdar olduğunu söyleyen kişilerin genel adı da kahin olmuştur.
Kehanetin modern bilimin yeterince gelişmediği, dini bilginin de eksik kaldığı dönem ve toplumlar da bir hayli yaygın olduğu, bunun da temelin de, insanların bilinmeyenlere ilgi göstermesi, gizemli ve sırlı olanı merak etmesi, etrafın da olup bitenlerin sebebini kavrama isteyişi gibi bir nedenin yattığı da söylenebilir. Ancak İslam dini Allah’tan başka varlıkların gaybı bileceği ve insanın kaderini etkileyebileceği inancını içeren, sonuçta da tevhid inancını bozan her türlü batıl inanç ve yönelişe karşı sert bir tavır almış, bunun içinde falcılığı, uğursuz sayma inancını ve kehaneti yasaklamıştır.
Kur’an ve hadislerde, kehanet yasak edilmekte, kahinler yerilmek de, onları tasdik edenin Hz. Muhammed’e(sas) indirileni inkar etmiş olacağı(Ebû Dâvûd, “Tıb”,2; Tirmizi,”Taharet”, 102, İbni Mace, “Taharet”, 122, cennete giremeyeceği (Müsned,” III, 14) ve kırk gün namazının kabul edilmeyeceği (Müslim, “Selam” 33) ifade edilmektedir.
Bu ağır tehdit, fal ve kehanet inancının, falcı ve kahinlerden yardım istemenin İslam’ın özüne ve inanç sistemine temeldem aykırı olması sebebiyledir.
CİNCİLİK
Cin, duyu organları ile algılanamayan ve insanlar gibi şuur ve iradesi olan , Allah’ın gönderdiği ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan ateşten yaratılmış varlıkların adına cin denir. Cin, kelimesinin kökünde Arapça’da, örtme, gizleme ve gölgeleme anlamı mevcut olup duyu organlarıyla algılanamayan gizli ve ruhani varlıklara cin denmesi bu sebepledir.
Kur’an’ı Kerim’de verilen bilgilere göre, cinler de insanlar gibi Allah’a kulluk için yaratılmışlardır. Cinler insanlara göre bazı üstün güçlere sahip olsalar da, gaybı asla bilemezler.(el-Enam,6/100-116 ; el-Hicir: 15/27; Sebe: 34/14, ez-Zariyat: 51/56; er-Rahman: 55/15-56). Hadisi şeriflerde de, mesela her insanın yanında bir cin bulunduğu, cinlerin mü’minlere vesvese vermeye çalıştığı gibi bazı açıklamalar yer alsa da, cinlerle ilgili ayrıntı verilemez. Bunun için de cinlerin tanım ve mahiyeti öteden beri İslam bilginlerini meşgul etmiş, bu konu da çoğu tahmin ve akıl yürütmeye dayalı çeşitli teori ve açıklamalar gündeme gelmiştir. Bu bağlamda olmak üzere üzere İslam alimleri, insanların duyular ötesi alemle irtibat vasıtalarından birisin de cinler olduğunu ifade ederler. Yukarı da ki ayetler de bu yönde bir işaret bulabiliriz.
Cinlerin bilgilerinin de sınırlı olduğu, mutlak gaybın onlar için de kapalı bulunduğu bilinmekle birlikte cinlerin insanlar için nisbi gayb sayılan bazı olayları bildiği veya müşahade edildiği sanılmaktadır.
Âyet ve hadislerin cinlerin varlığından bahsedip daha fazla açıklama yapmasının, meydana getirdiği bilgi boşluğu ve merak, İslam toplumlarında hemen her dönemde çeşitli kimselerin bu alanda özel bilgi sahibi olduğu, iddiasıyla ortaya çıkmasına da adeta uygun bir ortam hazırlamıştır. Bazı İslam bilginlerinin cinlerin insan üzerindeki olumlu veya olumsuz bir çok etkiye sahip olduğu şeklindeki görüşleri, cinlerin sihir ve büyü aracı olarak kullanılmasına veya böyle bir iddiaya kaynaklık etmiş , netice de diğer faktörlerin de sonucu, gerek Müslüman toplumlar da gerekse diğer batı ve doğu toplumların da cincilik ve huddâmcılık bir sektör haline gelmiştir.
Ancak cinlerin ilgili olarak âyet ve hadisler de bildirilenlerin dışındaki yorumların eski İran, Türk ve Hint kültürlerinden geldiği anlaşılmaktadır. Öte yandan İslam alimlerinin çoğunluğu cinlerin varsa veya inanılıyorsa, tesirinden ve tehlikesinden kurtulmak, onlara maruz kalmamak için Kur’an okumanın yeterli olacağını belirtmişler, başka bir yola başvurulmasını doğru bulmamışlardır. Şu halde Müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah’ın izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gerekir.
Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah’a(cc) sığınak, gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar konusunda da aynı tutma, sadık kalınmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber’in de Cinlerin insanları etkilemesine karşın Âyetü’l-Kürsi’yi ve Muavvizeteyn’i (Felak-Nas) sureleri okuyarak bu yönde örnek davranış gösterdiği rivayet olunmuştur.
İslam, açık ve doğru bilgiyi Kur’an’la ve Hz. Peygamber’in açıklamalarıyla getirmiştir. İnsanları bunlarla sorumlu tutmuş, ölüm ve duyular âlemi ötesi varlıklar alemiyle ilgili olarak da gerektiği kadar ve yeterli düzeyde açıklama yapmıştır. Nitekim ilk çağlardan beri cinlerle ilgilenme ve onlardan bilgi toplama peşinde koşanlar ve bu uğur da ömür tüketenler, bütün insanlığın değil, tek bir insanın hidayetine yetecek kadar bir bilgi birikimi bile elde edememişlerdir. Müslümanların bu bilgilerle yetinmesi, insan oğlunun bilinmeyene ve gizemliye olan tabii merakını istismar ederek bundan çıkar sağlayan yaptıkları işi de dini bir görünüm ve mahiyet atfeden kimselere itibar etmemesi gerekir. Cinciler etrafında daha çok dini bilgisi eksik, çaresiz ve imkansızlık içerisinde olan kimselerin kümeleştiği dikkate alınırsa toplumumuzda hem dini eğitimin tam ve doğru şekilde yapılmasının hemde devletin gerekli sosyal güvenlik ve sağlık tedbirlerini almasının zaruret derecesinde önem kazandığı anlaşılır.

 

Yazarın Diğer Yazıları