Mehmet Kaçar

KAVMİNİ SEVMEK IRKÇILIK MI?

Mehmet Kaçar

Eğer, ırkını sevmek, dinimizce ırkçılık olsaydı, Hz. Âdem(as)dan sonra, insanlar kavim kavim yaratılmaz, renk renk yaratılmaz, hatta, siyah, sarı, beyaz tenli, buğday tenli diye renklere de ayrılmazdı. Tek bir kavim, tek bir renk ve hatta tek bir göz rengin de, tek bir boyda yaratılırdı.

Kavimler aynen insanlara benzerler. İnsan, rengiyle, boyuyla, gözüyle, fikriyle, düşüncesiyle, aklıyla, tefekkürüyle, derisiyle ne kadar çeşitli ise bu da yaratılışın bir harika tezahürü ise, kavimler de aynı şekilde bir harikalıktır.

Osmanlı İmparatorluğu da, dünyanın üçüncü demiyorum, kurulmuş üç büyük imparatorluğundan biri olarak, ırkçılığı, istipdadı, dayatmadan tüm merhameti ile, pek çok kavmi bu günlere kadar taşıyan bir imparatorluk olmuştur.

Bu metot da Peygamber Efendimizin metodu, uygulaması ve devletinde ki yaşam şeklidir. Çünkü, Medine Peygamber devletinde, Kureyş kabilesi vardı, diğer Araplar vardı, Siyahi Afrikalılar vardı, Yahudiler vardı, Avrupa’dan gelenler vardı, başı açıklar ve başı kapalılar vardı, hepsinin hakkını devlet koruyordu. Bunların hepsinin üstünde ise bir peygamber yönetimi ve onun sunduğu ümmet şemsiyesi vardı. Medine Ümmet Devleti bu şemsiyenin altında kavimleri, renkleri, ehli kitabı, kitapsızları ve Müslümanları barındırıyordu. İşte Ümmet böyle bir şeydi ve herkes birbirine yardıma koşuyor, kimse insanının bedensel özellikleri ve kavimleri ile ilgilenmiyordu.

Medine Ümmet Devleti, bu şemsiyenin altında, her türlü sıcak ve soğuk afetlerden, el ele, gönül gönüle bir ve beraber dik durup, iri oluyorlardı. Bu devlet, kavimlerden, renklerden oluşan çeşitlilik içeren bir devlet modelini de dünya ya sunmuş, beyinlerdeki renklerden oluşan, kavimlerden oluşan insanı köleleştiren zihni hastalığı, “ırkçılığı” ortadan kaldırarak, köleliği bitirmiş, insana insan olduğu için değer veren bir ümmet olduğunu göstermiştir. Bu devlet, ümmet kardeşliğini dünyaya sunan ve insan odaklı ilk dünya devleti olma özelliğine de sahip bir devlettir. İşte Osman oğullarının “örnek model” devleti de buydu.

Eğer, Osmanlı İmparatorluğu, bu modeli kendine örnek almamış olsaydı, bu gün dünya da yaşamlarını sürdüren, ermeniler, gürcüler, süryaniler, rumlar, sırplar, yunanlılar, bulgarlar, romenler, hırvatlar, boşnaklar, slovenler, arnavutlar yaşamayan kavimler olurlardı. Hatta çoğunu, tarih bile yazmaz, çöpe atılan bir poşet gibi yok olur giderlerdi. Yahutta geri dönüşümle toprak olurlardı.

İşte, Osmanlı, rol model aldığı, medeniyetin en önemli bir örneğini oluştururken, belkide kendi erimesini göz önüne alarak bu kavimleri yaşatmayı başarmış bir devlettir. Bu kavimlerin, dünya tarihinde bu günlere birer devlet olarak gelmesinin temelini atmıştır. Bunları 400-500 sene, Osmanlı şemsiyesi altında koruma altına alarak, bir ağaca bakar gibi sulamış, ilaçlamış, toprağını bellemiş ve hayatta kalmasını sağlamıştır.

Mesela, şu ermenilerin bu gün Osmanlı ve Türk düşmanlığını tamamen yanlı ve siyasi olarak görmek gerekiyor. Çünkü, Osmanlı, söğüt ve domaniçe gelmes idi, Ermenileri batılı bizanslılar zaten eritmeye devam ediyorlardı. Osmanlı bunları bizansın eritmesinden kurtarıp, ayağa kaldırdı ve yaşattı ve kendi tebası olarak, her türlü göreve getirdi.

Bu nasıl oldu diye bir soru soracak olursunuz belki. hemen uzatmadan cevap verelim. Osmanlı tek hedef bizans deyince, Beylikler ve Ermeniler de Osmanlı ordusu çatısı altında, normal bir tebea ve asker muamelesi görerek bizans katliamından kurtulmuş, Osmanlı içerisin de yeniden yeşermişlerdir.

Bu gün, Suriye ve Irak da, ABD-Türkiye, Rusya, yöre halkıyla iş birliği yapıp onlara destek vererek, kavim olarak yaşattıkları gibi.

Osmanlının takip ettiği o dönemde ki birleştirici ve kaynaştırıcı siyaseti, İslam şemsiyesi altına alınca, sınırlar içerisinde ki tüm etnik kavimler, etnik kökenini koruyarak, “Osmanlı evladı” olarak kendilerini koruyarak yaşamışlar ve kendilerini “Osmanlı evladı” olarak kabul ettirmeye başlamışlar ve etnik kökenleri gündeme bile gelmemiştir. Hatta başka dinlere mensup pek çok Rum, Ermeni ve Yahudileri de İslamla tanıştırmış bir imparatorluktur. Mesela, bu gün balkanlarda varlığını sürdüren, Mekedonlar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar bunun en canlı örneklerini oluşturmaktadır.

İstanbul’da bulunan, Fener ve diğer Hristiyan merkezleri de, dinlerin özgürlüğünün güzel örneklerindendir. Batılılar, Afrika işgallerin de, o çağlarda b şekilde bir hoş görü tanıdımı acaba?

Balkanlar da, bu gün varlığını sürdüren Müslüman etnik kökene sahip olan Arnavutlar, Pomaklar Makendonlar, Boşnaklar ve diğerleri, 1980’li yıllar da, soy kırıma, Müslüman oldukları için uğramadılarmı? Buralar da Müslümanlığın yayılması, Osmanlı askerlerinin bu topraklarda yaptığı yardımlardan dolayıdır ve ayrıca onları diğer etnik kökenlere karşı koruma altına almış olduklarındandır. Onları serbest bırakıp, özgür iradeleri ile islamı seçmeleri için baskı yapmamışlardır. Bunlar da, bu hoş görüyü görüp, İslamı seçip, kendilerine “evladı Osmani” adını vermişlerdir.

Diğer Müslüman olmayan gruplar da, Müslümanlara saygıdan dolayı, oruçlarında, oruçlu gibi davranmış , kurbanların da kurban kesmişler, yani Müslüman olmasalar da, Müslümanların yaşantılarına ayak uydurup, onlarla kardeş gibi yaşamayı seçmişlerdir.

Öyleyse, Balkanlar ne zaman, Osmanlıya isyan eder duruma geldiler?

Ne zaman ki, bu topraklara, Ingilizler ve Ruslar, fiten tohumu ekmeye başlamışlar, bunlar da Osmanlı ve İslam düşmanlığını alevlendirmişlerdir.

Bir milleti eğer, dışardan yıkamıyorsan, içten yıkmayı denersin. İşte o zaman da o milletin içinde “yumuşak karnına” oynarsın. Yani, milletin içinde yumuşak noktaları bulur, oralara saldırıya başlardılar. işte, Osmanlıyı balkanlardan atan “yumuşak nokta” da burada oluşmuştur. Müslüman gibi yaşayan bu insanlar sonraları birer cani kesilmişlerdir. Bunun nedeni de, İngiliz ve Ruslardır.

Yani, Osmanl’nın Anadolu ve Balkanlarda ki “yumuşak karnı” , Ermeni azınlıklar, Arnavut, Makedon, Boşnak, Sırp, Hırvat, Romen gibi kendi içlerinde ayrıcalıklı ve fakat Müslüman şemsiyesi altında yaşayıpta, Müslüman olmayan, Hristiyan, Yahudi ve diğer din mensuplarıdır. İkinci “yumuşak karnı” ise farklı dinlerede ki farklı etnik kavimlerdir. Yani farklı mezhep yorumlarıdır. Görüldüğü gibi İngiliz ve Rus yani Batı işin ilk noktasından başlamış ve bu gün de bu noktayı çoğaltmaya devam etmektedir. Değilse İslam kavram ve kavim düşmanı değildir.

Selametle...

 

Yazarın Diğer Yazıları