Mehmet Kaçar

KAPİTALİZM 'BİR PROTESTAN AHLAKI DOĞURDU'

Mehmet Kaçar

Max Weber’e göre; Kapitalizmi ortaya çıkaran, “Protestan ahlakı “değildir. İyi bir gözlem yapılırsa anlaşılacaktır ki, protestanlık, kapitalist gelişmelerin ve sömürü çarkının, zenginin daha çok zenginleşmesinin birer ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal(milli) bilinç ise protestanlığın, kapitalist sistemin temel işleyiş yasalarından biridir.

Kapitalizm de temel ilke şudur; yüksek ve sürdürülebilir kârlılık için işletmelerin temel ölçeğini her geçen yıl büyütme ihtiyacıdır(bir işletme bir önceki yıl on lira kar etmişse, bu yıl on lira elli kuruş olmalıdır ki karda olabilsin, tam tersi olan dokuz lira elli kuruş kar etmiş olursa kardan zarar ettiği için zarardadır. Bu durumda, işletme çalışanlarının aylıklarından kısıtlanmalı ve karın karını kazanabilmek için de insanları daha daha az çalışanla daha çok iş üretmeye yönlendirmek gerekmektedir.).

Bu tür bir iş ahlakı ise; insani değerlerin önüne ekonomik(iktisadi) değerlerin geçmesi demektir. Böyle bir sistemde, insandan çok kapital önemlidir.İnsan ise, kapital için vardır. Böyle bir sistem de zenginlerin hızla kapitallerini artırmasıyla, çalışanlarının ekonomik köleler olması da kaçınılmaz olacaktır. Bir tarafta zenginler kulübü, diğer yanda bu kulübe hizmet eden ve insani değerlerin yitirmiş köle işçiler...

Büyük ölçekli kapitalist sistem ise engelsiz- sınırsız bir pazar ekonomisini zorunlu kılan bir sistemin yeni adıdır. Bu da insanların katledilmesi, köleleştirilmesi, silah sanayinin her yıl yenilenmesi, büyütülmesi için savaşların sürdürülmesi ve böylece de her yeni yılda daha çok insan ve çocuk katledilmesi demektir.

17. yüz yılda, batıya(garb), Batı Avrupa’ya damgasını vuran Merkantilist politikalar, her biri kendine yer edinmeye çalışan ve bulduğu küçük pazar ortamların da hükümlerini sürdüren feodal siyasiler, yasaları yırtıp, büyük sömürü çarkıyla kurulmuş pazarlarının garantörü olacak, yeni devlet ya da şehir yapılanmalarını hızla teşekkül ettirdiler ve bu yapılanmaya sınırsız bir destek sağladılar, ve kapitalist protestan ahlakı üzerine bir şehir yapılanmasını inşaa ettirdiler.

Bu yapılanmanın ortaya çıkardığı ulus devlet(milli devlet) (natio state) adını verdikleri bu devlet yapısı, devletler ve devletleri oluşturan uluslar yaklaşık olarak bin altı yüz küçük Avupa Eyaletinden, otuz dolayın da küçük ve ortak, orta boy ve büyük siyasi organizasyon oluşturdular.

Yirminci yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise bu ulus devletler, birlikte sömürülerini sürdürmek ve daha çok sömürü ağı kurabilmek adına, daha büyük bir sömürücü güç oluşturma yoluna gittiler ve Birleşik Avrupa Devleti(B.A.D) projesini hayata geçirme çabalarına giriştiler. Kapitalizmin olmazsa olmazı olan ulus devletin “bilinci”nin oluşturulup yerleştirilebilmesi için gerekli ve elzem olan ilk şart ise, geçmişe yönelik ortak hafıza kaybının güncellenmesiydi. Bu şekilde geçmişteki gibi, zenginler kulübü ve bu kulübe sürekli kar ettirmek için çalışan milyarların fakirleşmesi...

Yani, BAD(birleşik avrupa devletlerinin)ın oluşabilmesi için, bu görüşe temel teşkil eden, küçük ölçekli sosyal birimler, özellikle de yakın tarihlerine bir silgi atıp, tamamen yok etmeleri gerekiyordu.

Bu şu manaya gelmektedir: Milletlerini, inançlarını, kahramanlarını, etnik kökenlerini tamamen unutup yok etmeleri, bu değerleri yeniden (ve çok daha büyük bir ölçekte) oluşturmaları zorunluluğunu hissedip, uygulama safhasına koydular.

Yakın tarihin şuurlu tasviyesinden doğan bir boşluk, uzak tarihten devşirilen, eski malzemeleriyle inşaa ediveriyorlar.

Yerel tarihlerin malzemeleri ise çok şuurlu bir şekilde silindi. Onların yerine de Yunan, Roma tarihinden mitler ve yeni kahramanlar türetildi.

Almanlar, Yunan ve Roma kültürü ile yetinmeyip, mit transferi için İran ve Hindistan’a kadar uzanmayı tercih ettiler. (Türkiye Cumhuriyetin’de, Eti ve Sümer kültürünün aşkı her hangi bir boşluktan da doğmadı).

Aynı zaman diliminde, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi kültürünün gelişme trendi ise, Batı Avrupa kapitalist kültür trendinin tam tersi yönünde gelişme göstermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafya’da, siyasi ölçekli bir siyasi organizasyonu olan Osmanlı İmparatorluğu, “Muhteşem bir geri dönüş olarak algılanmalıdır.”.

Osmanlı İmparatorluğu ise, en sonun da kapitalizm karşısın da ve kapitalizmin kültürü karşısın da yenik düşmüş, otuza yakın, ulus(etnik kökenli) devlete bölünmüş bir coğrafyadır. Türkiye Cumhuriyeti dahil olmak üzere, neşvü nema eden bu yeni siyasi oluşumlara yakıştırdığımız “milli devlet” unvanı ise tarihsel bir yanılsama olmuştur.

Eğer, Milli olmanın kökü millet ise, Orta Doğu uluslarının, o zaman hiç biri milli bir ulus kavramının içine girmemektedir. Daha doğrusu bunlar ulus olmaya çabalamış fakat hiç biri başarılı olamamıştır. Bağımsızlığın ana nedeni, bu nevzuhur devletlerin haklarının hafıza kaybına direnmiş olmasıdır. Bu “halklar” İslam/Osmanlı esaslı yakın tarihlerini unutup da, onların yerine konmak istenen ETİ; Sümer, Babil veya Mısır medeniyetlerine, temellerini dayandırmayı ve bu kültürler üzerine yeni bir kültür oluşturmayı ret etmişlerdir. İşte bu ret edişin bir tezahürü olarak bu gün bedel ödetilerek, kapitalistleşmeleri için çalışmaktadırlar.

Avrupa halkları “yeni kültürlerini, Osmanlı sonrası ekinlerini” unutarak ulus devlet inşaa ederlerken , Türkiye Cumhuriyeti, özellikle ilk on yıl içerisinde, kapitalist bir ulus anlayışını geliştirebilmek için son bin yıllık kültürünü silmeyi asıl hedef olarak almış ve tüm porogramlarını bu plan üzerine kurmuşlardır.

Biz “hatırlayarak millet olma” arayışımızda da çok katı bir direnme şeklini benimsedik.

Bu direniş şekli aynı zaman da kapitalizme/emperyalizme/ siyonizme karşı küresel çapta bir meydan okuma şeklin de gelişme göstermiştir.

“Dünyanın beşten büyük olup olmadığını” da gösterecek bir mücadeleye 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle başlamış olduk.

Yâ ulus devlet olacağız ya da Protestan kültürünün etkisiyle adil olmayan, insani işten ve kapitalden aşağı da gören, kapital için insan katline cevaz veren “kapitalist” bir devlet olup batlılıların elini öpeceğiz....

Fi Emanillah.....

Yazarın Diğer Yazıları