
KADER KONUSU EN ÇOK KONUŞULAN KONU/ALIN YAZISI
Mehmet Kaçar
Kader konusu, geçmişten günümüze İslam alimlerinin üzerinde en çok konuştukları ve görüş ayrılıkları olan konu...
İslam alilerinin hakkıyla açıklayamadıkları veya açıklamaktan çekindikleri en önemli konudur. Çünkü işin ucunda şirke düşme tehlikesi var. Bu tehlikenin endişesini vicdanında duyan insanlar kadere dair konulardan bahis açmayı uygun bulmamışlar, onu ruha kabul ettirmenin ancak kayıtsız şartsız imanla mümkün olabileceğini ifade etmişlerdir.
Günümüzde ise, bazı tefsirlerle bu konuya ışık tutulmuş ve kader hem akla hem kalbe hem de vicdana kabul ettirilecek keyfiyette anlaşılmıştır. Bazı alimlerin; “Akıl bu konuyu anlayamaz, açıklayamaz” dedikleri kader bir kaç sayfada Allah’ın izniyle -akla, mantığa ve kalbe hoş gelecek surette açıklamış ve bir çok kişinin imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
Allah’ın yarattığı ve düzenlediği kaderde, insanın payı da vardır. İnsanın payı O’nun yarattığı bir mekanizmaya dokunması kadardır. Allah’ın sahip olduğu külli iradeye karşılık insan da cüzi irade vardır. İnsana hak ve batıl olmak üzere iki yol göstermiştir. İstediğinden gitme iradesi verilmiş ve serbest bırakılmıştır. Onun için insan yaptığı hataları “Kaderim buymuş, alın yazım böyle” diyerek kadere ve onun yaratıcısı olan Allah’a yükleyemeyiz.
Kadere iman da ata, kaza kavramlar Allah’ın emir ve iradesine olan konulardır. Allahü Teala bir milletin üzerine gönderdiği belayı çekip alabilir. Bir milleti de altüst edebilir. O’nun icraatlarıyla ilgili ileri-geri konuşmaya hiç hakkımız yok. Rabbimizin o konudaki iradesini bilemeyiz. Çünkü kaderle ilgili anlayamadığımız bize mantıksız gelen konular, anılar olabilir. Bize yalnızca sorgulamadan iman etmemiz emredilmiştir. “Kadere iman eden kederden emin olur” sözü Rabbe teslimiyetin neler kazandıracağını göstermesi açısından dikkate değer.
Kadere iman en küçük konu, düşünce ve konuşmalarda dahi es geçilmez. Hayatımızda ki zorluktur, sıkıntılar, başımıza gelenler, ilahi kanunları eleştirmeler, insanların davranışlarına takılan kulplar insanı baş aşağı götürebilecek uçurum kıyılarıdır. Bu açıdan başımıza iyi ya da kötü görünen ne gelirse gelsin kabullenmek ve halimize şükretmek gerekir. Çünkü bize iyi görünen şeyler hayırsız, kötü görünen şeyler de hayırlı olabilir. Kadere iman hakkı da, şu mısralar ne kadar manalı ve ölçüyü ders veren keyfiyettir.
“Hoştur bana senden gelen
Ya gonca gül yahut diken
Ya hil’atü yahut kefen
Lütfun da hoş kahrın da hoş
Narın da hoş nurun da hoş.”
Başa gelen her şey bir kaderdir. Ama kişi bunu biraz da kendisi yönetmektedir. Eğer yaşayışı doğru değilse ve kendini bir günahın içerisine sokuyorsa kaderi tabi ki bu noktada o şekil yazılır.
Kur’an-ı Kerim, insanların ve Efendimize tabi olanların inanmasını emrettiği konuları bazen tek, bazen çift olarak, bazen de üçü bir arada olarak bize bildirdiği gibi bazende hepsini bir arada anarak iman esaslarını, beş olarak açıkladığını görmekteyiz.
“İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki Allah’a, Ahiret Gününe, Meleklere, Kitaba ve bütün Peygamberlere iman eder, akrabalara, öksüzlere, biçarelere, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya sevdiği maldan harcar.....”(Bakara:177).
“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine,Peygamberin indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Peygamberlerini ve Ahiret Gününü inkar eder, kafir olursa, tam bir sapıklıkla sapmış olur.”(Nisa:136)
Bu ayeti celileler, iman esaslarını temele koyduktan sonra, insanların yapmaları gereken işleri ve fiilleri, çekilen sıkıntıları ve zorlukların nasıl ve hangi yollardan aşılması gerektiğini de bize teferruatlı bir şekilde anlatmaktadır.
Kur’an’da kader kelimesi ve türevlerine yer verilmiştir, ancak bunların hiç biri de imanla ilgili olarak anlatılmamıştır. Kader kelimesi ve türevleri evrenin maddi ve sosyal ölçümleme ve evrenin kendi tabii yaslarını yani Sünneti İlahiyeyi diğer adıyla Sünnetullahı anlatıyor.
İnsanın özgür iradesiyle ilgili ve alakalı konular değildir. Zaten kaderin olduğu yerde özgür irade ve seçme hakkı yoktur. Bu görüşü benimseyenlere kaderiyye adı verilmiştir. Özgür irade ve seçmenin olduğu yerde kader olmaz. Halbu ki Kur’an özgür irade ve seçme esaslı bir dindir.(İnsan Suresi:3) “Muhakkak biz, ona yolu gösterdik; ister şükreden olsun, ister nankör kafir.” “....Dilediğini seç.....” ayeti de seçme özgürlüğünü gösterir.
Kadere İslamda iman var demek, insanın özgür iradesi ve seçmesi yok demektir. “Allah’ın onun alnında yazdığından başka bir şey yapamayız demektir. İnsanın bütün işlerini Allah yapar demektir. Buda sümme haşa Allah’a atılmış büyük bir iftira olur.
Bütün Müslümanları asırlarca perişan eden sorumsuzca davranmalarının nedeni işte bu yanlış inanç esası olmuştur. Müslümanlar bu yanlış inancın cezasını bu gün acı bir şekilde çekiyorlar. ülkemiz de ve İslam dünyasın da meydana gelen acıklı olayların en önemli nedenleri kadere inanmanın getirdiği sorumluluk duygusundan kaynaklanmaktadır.
Sınava alınmayan kız çocuğunun bunalıma girip intihar etmesini getirip kadere bağlayan anlayış kendi görev ve sorumluluğundan kolayca kurtuluveriyor demektir. Oysa, sebepleri en ince detaylarına kadar yerine getirmesi gerekiyordu. Buna benzer binlerce binlerce örnek verilebilir tabi...
İmamı Maturidinin en ünlü takipçilerinden imamı Nesefi(r.a)ye göre İmanın şartları altı değil beştir. Bunlar: 1-Allah’a, 2- Meleklere, 3-Kitaplara, 4-Peygamberlere, 5- Ahiret Gününe, (Bakınız; Tabsiratül- Edille Fi Usuliddin 2/92, Ankara:2003).
Aslında kader konusu, mezhepler arasında çok tartışmalı bir konu nasıl olur da, imanın temel şartları arasında gösterebilir. Bu da tartışmalıdır.
Emeviler döneminde ne demişlerdi Emeviler? “Allah bizi halife yaptı, siz de haklısınız ve bize biat edeceksiniz. Yoksa Allah’a isyan etmiş olursunuz, Eğer biat etmezseniz kelleniz gider.”
İslam tarihi bu gibi acı hadiselerle doludur. Kur’an bu gibi olayları red eden ayetlerle doludur.
Peygamberimizden sonraki İslam dünyasının çıkmazı, kader inancını yerleştirip sorumlu olmayı insanların zihninden silmesinden dir. İslam Kur’an merkezli akıl dinidir. Aklını kullanmayanlar hakkında Allah şöyle haber veriyor.
“O murdar(pis) azabını akıllarını kullanmayanlara verir.”(Yunus:100).
Aslında ilk kaderci şeytanın ta kendisidir. Allah’ın rahmetinden kovulmasını, Hz. Adem ile imtihan edilmesini Allah’ın kendisine kader olarak yazdığını ve kendisnin bu konuda hiç bir suçu ve rolü oladığını, sadece önceden belirlenen kaderinin gerçekleştiğini iddia eder.
Arkasından Hz. Hüseyin’in katillerinin mensup olduğu Emevi sultanları 5 iman maddesi içine bir de “Kadere İman” maddesi ekleyerek Müslümanların sebeplere sarılma ve tedbir alma mecburiyetini ortadan kaldırıp, onları mevcut mutegallibe rejime kul ve köle eylemiştir.
Bu da onların “Kaderi” olmuştur. “Allah öyle yazmıştır” diyerek Allah’a da iftira atma yolunu seçmişlerdir.
Ehli Sünnet vel Cemaat’e göre ise; körü körüne bir kader anlayışı yoktur. Tüm sebep ve nedenleri yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakma vardır. Tevekkül de tam budur. İmtihana giremeyen kız veya velisi sebeplere ve nedenlere tam anlamıyla sarılıp yerine getirdi mi?
Mesela; hava ağır kış şartlarını yaşatıyor. Sokaklar buz. Adam vücudunu ısıtacak hiç bir tedbiri almıyor ve çaba göstermiyor. Sonra donuyor veya buz da kayıp düşüyor ve kafasını çarpı ölüyor. Bunun o kaderimi oluyor yoksa tedbirsizlikten mi ölüyor? Bu adam öncelikle tüm tedbirlerini alması gerekirdi. Bundan sonra bu kazalar gerçekleşmiş olursa kaderi diyebiliriz.
Mürcie; geriye bırakan, tehir eden veya ümit veren kimse demektir. Kelam ilminde ise büyük günah işleyenin inancı ve ahiretteki durumu ile ilgili herhangi bir karar vermeyip böyle bir kişinin hükmünü Allah’a havale eder, böylelikle kişiye geleceğe dair ümit veren mezheptir.
Hariciler ise büyük günah işleyenin katlini vacip görürler.
Selam ve Dua ile.......