
İSLAM'DA MEMUR AMİR İLİŞKİSİ
Mehmet Kaçar
Amir durumunda olan bir kimse İslam’ın üzerine yüklemiş olduğu görevleri samimiyetle gerçekleştirme gayreti , içerisinde olursa, bütün vatandaşlara, yahut görevlendirdiği memurlarına egemen olmakta hak sahibi olabilir. Bu durumda memurlara, “kolaylık veya zorlukta, hoşuna giden veya gitmeyen her konuda âmirine itaat etmek vacip olur”(Buhârî, es-Sahih, K. Ahkâm, 43, VIII/16).
Allahu Teâlâ, İslâm nizamının te’sisi, işlerin sıhhatle yürütülmesi ve her türlü aksaklıkların yok edilmesi için müminlere hitap ederek:” Yâ Eyyühellezine emenü ve edi ullahe ve eti urresule ve ulil emri minküm.” ‘Ey İman edenler, Allah’a itaat ediniz, Resûlüne itaat ediniz ve sizden olan emir sahiplerine de…’ (Nisa:59) buyrulmaktadır.
Burada kast olunan emir sahibinin kim olduğunu, İslâm alimleri: “Din ve fıkıh ehlidir, hak ehlidir…” gibi çeşitli zümrelere tahsis etmiş olsalar da “mânânın âlimler ve âmirlerin hepsine genel olduğu bir gerçektir.” (İbn Kesir, Tefsir,1/518; Kurtubi, el-Câmi, VIII/105).
Durum bu mevkide olunca memurların birincil görevleri âmirlerine itaat etmek olur.
Burada şu soruyu sormak tam yerinde olur. Hangi âmire itaat edilir, hanğisine ve nasıl hallerde itaat edilmez? Bu konuyu ele alacak olursak:
Bunlar âyet-i kerimeler ve hadisi şerifler de bizlere açıklanmıştır. Bunları şu şekilde tespit etmemiz mümkündür.
Âmir(yönetici) durumunda olan bir zat, genel olarak İslâm’ın emir ve yasaklarına uyar, açık delillerle sabit olmuş dinin hiçbir hükmünü kasten hafife almaz ve çiğnemezse ona tebaanın itaat etmesi vacip olur. Bugünde Allah’a şükür ki Kur’an okuyan, namaz kılan, dua eden, Kur’an-ı baş tacı eden bir başkanımız var.
İslâm’ın asıl prensiplerinden olmayan, hata neticesinde meydana gelen ufak tefek kusurları görülürse de itaatı terk etmek gerekmez. Çünkü cemaatten bir karış ayrılıp da ölen cahiliye ölümü ile ölür” (Buhârî, es-Sahih, K. Ahkâm, 4, VIII/105). Hadisi şerifleriyle ayrılığa neden olacak durumlardan müminlerin kaçınmalarını istemiştir.
Sabrın ölçüsünün ne olacağı ve hangi hallere kadar sabredilmesi gerektiği konusu da burada incelenmesi gerekir:
Bu konuda Avf b. Mâlik el-Eşcâi’nin rivayet ettiği şu hadisi şerif bizlere bir ölçü niteliği taşımaktadır: Nebi (s.a.v):” İmamlarınızın(liderlerinizin) en hayırlıları, tarafınızdan sevilenler ve sizlerin de taraflarında sevildiğiniz kimselerdir. Siz onlara karşı görevinizi yerine getirirseniz; onlarda sizlere karşı görevlerini yerine getirirler. İmamlarınızın en kötüleri de sizin kendilerine buğz ettiğiniz ve taraflarından buğz edildiğiniz kimselerdir. Siz onlara lanet edersiniz, onlar da sizlere lanet ederler. “ buyurdu.
Sahâbe-i Kiram: “Biz dedik ki: ‘bu durumda onlara karşı gelmeyelim mi?”
“Hayır! Namazınızı kıldırdıkları müddetçe isyan etmeyiniz” buyurdu.
Başka bir rivayette de: “Apaçık bir küfür görmedikçe kendilerine itaat edilmelidir” demiştir…(M. Nevevi, R. Sâlihin, II/30) Bu hadisi şerifte, açıkça küfür görülmedikçe itaat şart koşulmaktadır. Lâkin itâata konu olan şey Allah’a isyan ve benzeri şeylerde ise uymak gerekmez.
Çünkü “İtaat, ancak ma’ruf ile emredildiği zaman vaciptir.” Ma’siyyette ise onları dinleyip uymak söz konusu değildir.(Buhârî, K. Ahkâm, 4, VIII/106)
Amir’in şahsı, rengi, kavmi ve şekli de itaatsizlik nedeni olamaz. Çünkü Allah’u Teâlâ:
“Sizden olan emir sahibi” buyurmakla Mümin ve Müslüman olmasını şart koşmuştur. Sözü geçen konular mevzu bahis değildir. Şu hadisi şerif, zannederim bu konuyu yeteri kadar aydınlatmak için yeterlidir:
Enes b. Mâlik rivayet etmiştir: Resûlüllah(s.a.v): “Üzerinize âmir tayin edilen kimse, başı kuru üzüm gibi simsiyah Habeşli de olsa, onun sözlerini dinleyip, emirlerine itaat ediniz!”(Buhârî, K. Ahkâm, 4, VIII/105) buyurmuştur.
Nesâi’nin naklettiği bir rivayette de: “Sizi Allah’ın kitâb-ı ile yöneten Habeşli bir köle bile olsa, ona itaat edip sözünü dinleyiniz” (Buhârî, es-Sahih, K. Ahkâm, 4, VIII/105). Şeklinde varit olmuştur. Selâmetle!