
İSLAMDA DEVLET BAŞKANLARINDA NE GİBİ ÖZELLİKLER ARANIR?
Mehmet Kaçar
Her ne kadar İslam bilginleri belli bir devlet şekli vaz edilmemesinden amme hukuku üzerinde çok durmamışlarsa da devlet başkanlarının hangi özelliklere sahip olması gerektiği titizlikle incelenmiş, ümmetin kaderi devlet başkanlığı makamında bulunanın şahsiyetine sıkı sıkıya bağlı olduğu kabul edilmiştir. Ehli Sünnet alimlerinin çoğu devlet başkanlığına fazilet ve liyakatçe en ileri olması gerektiğini söylemişlerdir. Taftazani eftal varken meftulün ancak bazı durumlarda din ve mülk ile ilgili nasihatleri yürütme de daha kuvvetli ise kabul etmişlerdir.
Harici(DAİŞ), Mutezile, Murcie ve Şia’nın çoğunluğu eftal varken meftulün imameti caiz değildir. Ehli Sünnet ise meziyetlerin şartlarına göre değişeceğini ve kimin daha iyi olduğunun bilinemeyeceğini söyler. Maverdi seçilecek kişilerin özelliklerini şöyle sıralamıştır.
a-Adaleti mutlaka, b-Devlet reisinde bulunması gereken vasıfları temyiz edebilecek kadar bilgi, c-Rey ve Hikmet, d- Müslüman olma, e-Akıl baliğ,
Halifelik(İmamet) makamındaki kimseler için şu özellikler bulunmalıdır.
a-Her yönüyle adil bir kimse olmalıdır, b-Yapacağı görevlerde içtihat edebileceği bir ilmi olmalıdır, c-Uzuvları sağlam olmalıdır, d-Halk sevk ve idare bilgisi olmalıdır.
Cürcani; imamın Haşimi olmasını, dinin bütün meselelerini bilmesini, masum olmasını batıl şartlardan saymıştır. Ona göre bir görevde aranacak olan ne zenginlik ne züht nede takvadır. Böyle bir görev için aranacak olan kutsal olmayan ilim ve aynı zamanda fiziki kabiliyetler ile askeri ve diplomatik maharetlerdir. Hanefiler devlet başkanının müçtehit olmasını şart görmez. Dinin hükümlerine ve devlet idaresine vukufiyeti yeterli görürler. İslamın temel kaynaklarında devlet başkanlarında en çok aranan şartlar adil olmak, akıllı olmak, ergin olmak ve Müslüman olmaktır. Maverdi kadından devlet başkanı olamaz diye bir şey dememektedir.
Bu konu da İmam-ı Gazali’nin ve Kadı Beydavi’nin dayandığı deliller yeterli görülmemektedir.(Kadının imam olması konusunda ve İmam, devlet başkanı).
İslam hukukunda halifelik İslam ümmeti üzerinde genel tasarrufta bulunma yetkisidir. Bunun manası imamın Hz. Peygamber adına din ve dünya işlerinde genel riyasetidir. Hükümdar hatadan azade olmadığından aynen diğer tebaa gibi kanuna bağlıdır. Kişilere verdikleri zararları ödemekle mükelleftir.
O zaman İslam devlet yönetiminde kaç adet devlet başkanı olabilir? İslam devletin de birlik ve dirlik Hz. Peygamber, Hulafa-i Raşidin dönemi ile Emeviler ilk yıllar ile devam etmiştir. İslamın temel kaynaklarında dünyada bir tek İslam devleti olacak diye de bir kayıt yoktur. Bu konu hukukçuların tartışmalarına sebep olmuştur. Mesela Maverdi Abbasilerin dışında Müslüman devletlerin hükümdarlarına halifeden menşur olmaları gerektiğini ileri sürüyordu. Hatta Yıldırım Beyazıt’ın da devrin Abbasi halifesinden menşur istediği bigilerimiz arasındadır.
İslam Dünyasında bir imam olabileceğini ileriye sürenlerin amacı fitnelerin doğmasıyla nizamın bozulmasını önlemektir.
Kopacak fitneyi önlemek için imamın birliğine dair hadisler de birliğin bir devlette mi yoksa yeryüzünde mi olacağı lafzen belirtilmediğinden bazı yanlış anlaşmalar olmaktadır.
Hadis’te ‘Kim bir imama biat ederek anlaşma musafahasını yaparsa gücü yettiğince ona itaat etsin. Bir ikincisi çıkıpta evvelkisi ile niyaza kalkışacak olursa onun boynunu vurun. Birinci biatınıza sadık kalın, gereğini ifa edin. Birincilere borcunuzu ödeyin” cevabını vermişlerdir. Her iki hadiste de aynı devlet kasdedilmektedir. İki imam varsa hangisi önce seçilmişse hak onundur. İkisi beraber seçilmişse ikisi de imam değildir. Devlet başkanının hak ve yetkisi ulemaca şöyle formülleştirilmiştir. “Caizde Ulül Emrin hakkı tasarrufu vardır. Şeriatın menetmediği şeyleri menedebilir.”
Devletler ile ilgilenmiş bütün İslam Bilginleri imamın en önemli görevinin adaletine tevzii olduğunda ittifak etmişlerdir. Devlet başkanı adaletin tevzi ile bizzat meşgul olmaktan ziyade tevziini yapabilecek mekanizmayı kurmakla yükümlüdür. Çünkü adalet bilgisini hukuk bilgisini gerektirir. Devlet başkanı bu bilgilerden mahrum olabilir.
Ebu Hanife ve diğer Iraklı hukukçulara göre Cuma imamlığı devlet reisinin önemli görevlerinden birisidir. Kanaatlerince Cuma namazları ancak devlet başkanının veya onun tayin edeceği birisinin hazır bulunması ile sahih olur.
Hanefilerin cuma imamlığına hayati önem vermeleri, devlet başkanlığı ile halkın veya tayin edilen imamla halkın bir araya gelmesini sağlamak içindir.
İslam da devlet teşkilatlarının oluşma seyirleri ise şöyle oluşmuştur. Hz. Ömer devrinde İslam devletinin o zaman ki başkenti olan Medine’ye mal ve para gelmeye başladığında bunların kontrol altına alınması için Beytül Mal kuruldu. Diğer müesseselerin oluşmasında ihtiyaçların zorlaması ile olmuştur. Vezirlik müessesi ise Müslümanların icadı olan bir müessese değildir. Farslılardan alınmış bir müessesedir. O vakitte iki çeşit vezirlik vardır. 1-Tefviz vezirliği, 2- Tenviz vezirliği.
Vezareti Tefviz: Veliaht tayini, devlet başkanı tayin ettiği memuru azletme ve devlet başkanlığı makamından istifa etme makamının dışında yetkilidir. Bunun için(seni vezirliğe tayin ettim sözü yetmez). Tam yetkili kelimesi kullanılmalıdır.
Vezareti Tenfiz’de ise devlet başkanı tarafından verilen bir emri ifa söz konusudur. Vezareti Tenfizin sayısı birden fazla olabilir. Hz. Ömer zamanında bir şura meclisi birde umumi meclis vardı. Umumi meclis ender karşılaşılan meselelere dair toplanılan ve müslüman kabile ileri gelenlerinden meydana gelen bir meclisti. Bu meclisin celseleri günlerce sürer, şahıslar korkusuzca hür konuşurlardı. İslam dünyasında ilk divanı tesis eden halife ise Hz. Ömerdir.
Rasulullah’ın(s.a.v)eyaletlere gönderdiği valiler kazai, idari, askeri işlere bakar, vergilerin toplanmasını sağlarlardı. Hz. Ömer zamanında valilik ve kadılık ayrılmış, kadınlar islam hukukuna vakıf şahıslardan seçilmiştir. Kadıları ise valiler tayin eder fakat hüküm vermesine karışmazlardı. Abbasiler döneminde kadıların görev ve yetkileri genişletildi. Vakıflar, emniyet, belediye, drphane, beytül mal müesselerinin sorumluluğunu da üstlendiler. Ülkeyi il, ilçe, bucak gibi birimlere ayırarak ademi merkeziyete başvuran Hz. Ömer’dir. Ömer bin Abdulaziz zamanında müftülük ve kadının da başvurduğu yargı organını tamamlayan bir unsur olarak oluşturuldu. Ümmetin fetva alabileceği makam olarak kurulan müftülük hukuki veya dini sorulara cevap veriyordu. Hukuk bilgini olduğuna inanılan her müslüman müftülük haricinde bu işi yapabilme serbestiyeti kaldırılmıştır. İslam Devletinde asıl olan teşkilat değil devletin göreceği görevdir. Kitabul Haraçtan öğrendiğimize göre memurlar Türk Atına binmeyeceklerine, ince zarif elbise giymeyeceklerine kapılarında hizmetçi bulundurmayacaklarına söz verdiler.
Tayin edilen mal ve mülkünün tam listesi yapılır ve mali durumundaki artışlar kontrol edilirdi. İslam devletinde kadınlar da devlet dışı kabul edilmemişlerdir ve görev alabilecekleri söylenmiştir. Ebu Hanife ve Taberiye göre kadınlar hakim olabilirler. Maverdiye göre kadınlar vezirlik yapamazlar. Hz. peygamber devlet işlerin de gayri Müslimlerden de yararlanmakta sakınca görmemiştir. Maverdi’ye göre yabancılar tenfiz veziri olabilir, tefviz veziri olamazlardı.