
İslam Medeniyetinden Bir Halka 'Eve Girerken Annemden İzin İsteyecekmiyiz?'
Mehmet Kaçar
Biz Müslümanlar, özellikle de Anadolu’da hanımlar, yaratılış gereği giyimi-kuşamı, konuşmayı, güzel koku sürmeyi, hele ki misafirimiz geldiğin de onların yanına girip çıkmayı, onlara ikramı çok seven insanlarız. “Yabancı erkeklerle oturmama “ kuralının temelini oluşturan şey, işte bu durumların “kalbin de hastalık olan kimsenin” o hastalığını nüksettirmesini engellemek içindir. Zorunlu durum varsa, bir yelek, uzun bir tunik, bir ferace tercih edilerek ve lüzumsuz konuşmalara mahal vermeyerek o misafirlik yahut kabul günü tamamlanabilir.
Fakat zaruretin dışında, daha evlenmeden kadın ve erkekler olarak yabancılarla oturma hassasiyetimizi birbirimize ifade etmiş ve onay almış olmalıyız. Bu noktada da ifade ediş tarzımız, takındığımız tavır ve duruşumuz, tam manasıyla bir bütünlük arz etmeli, ayrıca kırmamalı, kırılmamalıyız. Çünkü daha birini yeni tanıyan çiftler ve aileler bu nokta da birbirlerini yanlış anlamakta, zanda bulunmakta, kırılmakta, hatta birbirlerine tavır yapmaktadırlar. Böylece ailelerde huzursuzluk oluşmaktadır.
Öyleyse davetlere giden genç çiftlere çok çok dikkatli olması gerektiğinin altını çizmek gerekir. Maalesef en çok hatanın yapıldığı zaman ve zemin, bu tür arkadaş oturmaları olmaktadır. Şunu unutmamalıyız ki, ne eşimizin arkadaşı bizim abimizdir ne de biz bir başkasının yengesiyiz. Buna ek olarak da haram-helal hassasiyetini abartıp misafirle köşe kapmaca oynarcasına ondan kaçmak, kendini ısrarla gizlemeye çalışmakta dikkatleri üzerine çeker ve bu da yanlış bir davranış olur.
Ev içi mahremiyeti nedir ve nasıl olmalıdır?
Bir adam Peygamber Efendimize(sav) gelerek: “-Annemden de (evimize girerken) izin isteyecekmiyim? “diye sormuştu. Efendimiz :”- Evet, annen de izin isteyeceksin! buyurdu. Adam:
“- Ama onun benden başka hizmet edeni yok, her girişimde iznini isteyeyim!” deyince;
“-Annenin mahrem yerini görmeyi arzu edermisin? “ cevabını verdiler. (Suyuti, ed-Dürrül, mansur, VI, 173).
Ergenlik çağına yaklaşan, hatta namaz kılmaya alıştırılan(yedi yaş üstü) her kız ve oğlan çocuğu; anne- babasına, kardeşlerine, aile fertlerine karşı mahremiyetin sınırlarını da çizmiş olmalıdır. Özellikle kız çocukları babası ile, erkek çocukları da annesi ile yumuşak geçişler yaparak araya hafif bir mesafe yani sınır koymak; bunu yapmayı d anne-baba çocuğuna öğretmelidir. Ensest(sapıklık) ilişkileri hızla duyulmaya hatta yayılmaya başladığı günümüzde yukarıda ki hadisi şerif, bizin için çok çok daha bir önem arz etmektedir. Hiç kimse ne annesi, ne de babasını uygunsuz halde görmek istemediği gibi, hiç bir ebeveyn de evladına uygunsuz görüntü vermek istemez.
Cahiliye devrinde indirilmiş olan İslam Dini, hem dönemin Arap toplumunu terbiye etmiş, hem de asırlardan günümüze ve geleceğe kadar bizlere adap, düstur, edep öğretmiştir. Bu durum da ebeveynler, daha küçük yaşlarında çocuklarına ayıp kavramını, çok abartmadan, eğlenceli bir şekilde öğretmelidirler. Çocuğun bezini değiştirirken çok hassas olunmalı, onun mahremiyeti gizlenmelidir.
Anneler, evlatlarını doyururken de hassas olmalı, mahremi bile olsa bakışlardan sakınmalı ki bir adap kuralıdır. Çünkü dedikoducu bazı hanımlar, emziren annenin vasıflarını ailesine, eşine dostuna anlatabilir.
Yine Allah Rasulü(sav) bir hadisi şeriflerinde : “Bir kimse izinleri olmaksızın insanların evlerinin, içine bakarsa, gözünü çıkarmaları, onlara helal olur.”(Müslim, Adap, 43) buyurarak, böyle kimselerin yaptıkları cürümün ne kadar büyük olduğuna işaret etmiştir. Bura da asıl olan gözü çıkarıp kör etmek değil, bu tür bir hareketin kötülüğüne dikkat çekilmiştir ki, komşunun mahremini dikizlemek bu kadar kötü bir harekettir.
Çocuklarımıza Kur’an, Hadis, ezberi öğretmeden önce, edep-adap öğretmeliyiz. Çünkü isteyen bir Müslüman, her iki günümüz de, Kur’an-ı Kerimi okumayı ve ezberlemeyi çok rahatlıkla öğrenebilir. Fakat erken çocukluk döneminde, özellikle çağına kadar ki bölüm de temel terbiye kuralları çocuklara, drama, oyun eğlence, kukla gibi türler yoluyla öğretilmeli ve bu adap kurallarını da şuur haline getirmesi sağlanmalıdır. Bu yönde eğitilen çocukların zamanla ebeveyninin hatalarını düzelttiği, onları yönlendirdiği görülmüştür. Bunların eğitimi geciktirilmeden verilmeli yahut çocuk bu yönde eğitim veren kurumlara gönderilmelidir.
Cerir(r.a) şöyle buyurur:
Rasulullah(sav)(bir namahremi) ansızın görmenin hükmünü sordum:
“Hemen gözünü başka tarafa çevir” buyurdu.(Müslim, Adap, 45).
Son yıllar da dindar erkek ve hanımlar da bile kaçamak bakışlar, aile yuvasına zarar verecek mesajlaşmalar, yasak ilişkilere mahal verecek durumlar ve maalesef aldatmalar göstermektedir.
Bunların çok çeşitli nedenleri olabilir tabi. Kişi istemeden yanlış bakışların hedefi de olabilir. Hadisi Şerifte buyurulduğu gibi bakışımızı diğer yöne çevirmemiz:
“-Ben Allah’tan korkarım!” dememiz, ehli sünnetin yaptığı gibi “nazar be kadem” (ayak uçlarına bakarak yürmek) hassasiyetimizi kazanmamız bize zorunlu bir haldir.
Allah Rasulüne(sav) dünya hayatında sevdirilen üç şeyden biri de güzel kokudur. Cenab-ı Hak, insanı güzel kokuya duyarlı yaratmıştır. Kokular, kimi zaman bizi geçmişe, kimi zamanda uzaklara alır götürür.
Fransa menşeyli parfüm endüstrisi, kokuları insan psikolojiisine göre üretmiş ve bu konu da da başarılı olmuştur. Erkekler için hanımların hoşlandığı kokular özenle seçilip şişelenmiş, hanımlar için de erkeklere cazip gelecek kokular hazırlanmıştır. Rasulullah(sav) Efendimiz: “kadın -başkalarının dikkatini çekmek için- koku kullanır ve (erkeklerin oluşturduğu) bir topluluğa uğrayıp da kokusunu o insanlara hissettirirse zinâ etmiş gibidir.” (Tirmizi, Edep,35) buyurulur.
Böylece kokunuzu gittiğiniz yerde kullanmış olacağınız için kokunun uçup gitmesi de söz konusu olmayacaktır. (Elbette hanımların bulunduğu mekânlar da...) Aksi durum, geçtiğimiz, dolaştığımız her yere kokumuzun yayılmasına sebebiyet verecektir.
Özellikle, hacılarımızın Haçtan getirdiği kokular ve hacı yağları çok ağır kokulardır. Sünneti yerine getirelim derken çok ciddi sıkıntıları, yaz sıcakların da karşımıza çıkarmaktadır. Berlin’de bir Müslüman bir Alman doktor kardeşim şöyle demişti:”- Hocam, kardeşlerimize söylesen de muayeneye gelirlerken, ağır olan hacı kokusu dediğimiz kokuları kullanmasalar. Özellikle, yaz günlerinde bu kokular diğer hastaları çok ciddi rahatsız ediyor. Çok şikayet alıyoruz, bir de bu kokuların çoğu çakma, Çin malı, sağlık kontrolleri yapılmıyor. Dermotolog deneyleri yok. Allah korusun, cilt veya deri kanserine neden olma ihtimalleri çok yüksek Müslüman kardeşlerimiz bunları artık öğrenmeli ve kokusuyla da başkasını rahatsız etmemeli. İtidalli olmalı” demişti.
Düşündüm de çok çok haklıydı.
Selametle...