Mehmet Kaçar

İslam ekonomisi, sömürü ve gücü önler!

Mehmet Kaçar

Bazıları, İslâm’ın bir ekonomik düzeninin olmadığını iddia ederlerken, ne ayeti kerimeler bakarlar ve nede sünnetullah dediğimiz peygamber uygulamalarına.  Onların tek dertleri vardır, sömürüyü, gücü öne çıkaran ve insanlığı katleden yahut da köleleştiren, katolik/protestan ahlakın ortaya koyduğu, faize, gasba, sömürüye, alkole, fuhşiyata dayalı ekonomik sistemin muhteşemliğini savunarak insanlar arasında adaletin kalkmasını, kendi varidatlarının kat be kat artmasını hedeflemektedirler.  İslâm’ın insanlığa sunduğu paylaşımcı ekonominin muhteşemliğini sadece nisa suresi 29 ayete bir göz atma zahmetinde bulunmuş olsalardı, orada göreceklerdi. İslâm, veren elin alan elden üstün olduğunu, fakirlerin daima görüp gözetilmesi gerektiğini, sadakanın önemini hem ayetler bazında hem da hadisi şerifler bazında insanlığa anlatmıştır. Ölçü ve tartıda dahi hileyi yasaklayan bu din vergi kaçıranları her halde affedecek değildir.

Nisa Suresi 29: “ Ey iman edenler! mallarınızı  aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza Bu ayeti kerimeden önce İslam ekonomik ve sosyal düzen ile ilgili nazil olan ayetlerde, servetin bir tekel elinde toplanmasının yasaklandığını ve adil bir şekilde paylaştırılmasının önemi vurgulanarak, mefaatin intikalinde rol oynayan miras, hibe, mehir gibi meşru yolların nasıl olması gerektiği anlatılmıştır.

Nisa suresi 29. ayette ise en geniş manasında yani “karşılıklı rızaya dayanan(sömürmeyen, gasp etmeyen, gücü ele geçirip cinsini köleleştirmeyen) ve konusu maddî değerler olan hukukî işlem” anlamında ticaretten söz edilmektedir.

Kur’an ve hadisi şeriflerin gösterdiği yolların dışında  kalan, ve bu sisteme ters düşen ve bundan dolayı haksız (bâtıl) diye nitelenen yol ve şekillerle insanların mallarını ellerinden almak, öldüm pahasına satın almak ve bunlardan yararlanmak yasaklanmaktadır.

Mesela hırsızlık, gasp, rüşvet, vergi kaçırma, faizcilik ve tefecilik, karaborsacılık, fahiş fiyatlandırma, aldatma, reklam aracılığı ile malın ederinden fazla gösterilmesi gibi batıl yolların ve şekillerin önde gelenleri ve yaygın olanlarını bir bir yasaklamıştır.

Ticaret, genellikle alınan malı, üzerine kâr koyarak satmak suretiyle yapılır. Mal alınırken bir bedel takdir edilmiştir; satılırken aynı bedelle devredilmediğine göre –fazlalıktan ibaret olan- kâr karşılıksız gibi gözükmekte, bu bakımdan da “haksız kazanç  yolları”na yakın bulunmakta, bir bakıma onları andırmaktadır.

Muhtemelen bu sebepledir ki, haksız kazanç yasaklanırken hemen yanında  -istisna şekliyle- ticaret serbest bırakılmıştır.

Alımla satım bedelleri arasındaki artı fiyat farkından ibaret olan kâr da meşru görülmüştür. Çünkü malı alıp satan tâcir(tüccar) hem kamuya yararlı bir hizmet görmekte hem sermayesini riske atmakta hem de emek çekip meşgul olmaktadır.

Hz. Ömer(r.a) ihtikârı (karaborsa) yasaklandıktan sonra  “…fakat kim yazda ve kışta, zahmet çekip yüklenerek pazara mal getirirse o kişi, Ömer’in misafiridir; istediği gibi satsın, istediği gibi tutsun” diyerek bu gerekçeye işaret etmiştir (el- Muvatta’, “Büyû”, 56).

Bâtıl yollarda bu unsurlar ve nitelikler yoktur; güçlü olan karşı tarafı ezmekte, onun zaaf ve ihtiyaç içinde olmasından yararlanmakta, gerçek rızâ söz konusu olmadan malını alıp yemektedir.

“Kendinizi öldürmeyin”  cümlesinde hem hayatın hem de kamu düzeninin korunmasını hedefleyen önemli ve ince işaretler vardır.  Şöyle ki; haksızlık, hukukî ve sosyal adaletsizlik, anarşiyi doğurur veya körükler; bir kere toplum düzeni bozulup asayiş ortadan kalkınca can güvenliği de tehlikeye düşer; yalnız haksızlığa uğrayanlar değil, başkasının malını haksız olarak alıp yiyen veya başkasının canına haksız olarak kıyan da  bu güvensizlikten nasibini alır, kendisi canından olduğu gibi yakınlarının da mal ve canları zarar görür.

Bu âyetin asıl hedefi haksız olarak başkasını öldürmeyi yasaklamak olduğu halde bu başkalarını kast ederek “Kendinizi öldürmeyin” buyurulması, hayat hakkının korunması bakımından çok güçlü bir vurgu taşımaktadır. Zira kişinin kendi hayatıyla arasında fark yoktur, bütün hayatlar eşit derecede korunmaya lâyıktır, korunma hakkına sahiptir. Birinin canına kıyan kendi canına kıydığını düşünmeli, bu şuur içinde olmalıdır.

Bu âyet, İslâm’ın bütün muâmelât hükümlerinin hedefi olan “beş zarurî/ önemli değerin ve amacın (makasıdü’ş-şerîa) korunması” ilkesinden ikisini ihtiva etmektedir:

Canın korunması ve malın korunması.

Bundan önceki âyetler evliliği teşvik edip zinayı yasaklayarak neslin korunması ilkesini, ileride gelecek olan 43. âyet  sarhoş  olmayı yasaklayarak aklın korunması ilkesini, aralarda sık sık tekrarlanan Allah’a itaat ve kulluk, Resulüne itaat ve ittibâ, bütün peygamberlerin getirip tebliğ ettikleri dine inanma ve bağlanma emirleri de dinin korunması maksadını ihtiva eder. Selâmetle! 

Yazarın Diğer Yazıları