
İSLAM DEVLETİNDE TANINAN HÜRRİYETLER!
Mehmet Kaçar
İslam devletinde kişi doğuştan getirdiği esaslı ve ezeli haklarla mücehhez olarak devletin karşısında yer alır. Devlet kişilerin refah ve saadetlerini temin, hürriyetlerini korumak bakımından vasıtadır. Kişi suçu ispat edilene kadar islam devlet hukukuna göre masumdur. Yargılama da sadece devlete aittir. İslam temel kaynakları ferdi hürriyetleri asla kısıtlamamış, sadece bu hürriyetlerin dairesini belirlemiştir. Yeni hürriyetlere ihtiyaç duyulunca islamda yerlerinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Çağımız anayasa ilmine göre islamın getirdiği hürriyetleri şöyle tarif etmek mümkündür.
a- Kişi güvenliği, b-Mesken dokunulmazlığı, c-Seyahat hürriyeti, d-İnanç hürriyeti, e- Görüş ve düşünce hürriyeti, f-Çalışma ve kazanma hürriyeti, g-Mülk edinme ve yerleşme hürriyeti.
İslam hukukunda herhangi bir amel kanunlarda suç olarak yer almıyorsa faili cezalandırılamaz. Yine işlem de asıl olan hürriyetlerdir. Yasaklar hayatta bulunanın geneline göre arizi sayılmıştır.
İslam devletinin temellerini ise şöyle özetlemek mümkündür.
a- Kuvvetin kanunda toplanması, b-Adalet, c-Dayanışma(Müşavere), d-Liyakat, e-Sosyal dayanışma.
Cemiyet halinde yaşamanın asgari şartlarını düzenleyen vahiyler sınırlıdır. Bunlar daha ziyade hayatı düzenleyen hukuka kaynaklık etmektedir. Temel kaynaklarda en çok adalet üzerinde durulmuştur.
İslamda en kutsal değer: Hakkı sahibine ulaştırmaktır. Adalet ancak kanun önünde eşitlikle mümkündür. Bu konuda Hz. Peygamber’e bile bir ayrıcalık tanınmamıştır. İslamiyet müslümanlar gayrimüslimlerle iç içe yaşamalarını ve zımmilerin hukularını gözetmeyi temel bir ilke olarak kabul etmiştir. Cezai ve medeni kanunlar nazarında müslüman, zımmi farkı yoktur. Zımmiler kendi yaşadıkları bölgelerde kendi kanunlarını uygulamakta serbesttirler.Şayet zımmiler mecbur olmadıkları zaman askerlik hizmetini yaparlarsa cizyeden vazgeçilir ve kendilerine hizmetinin bedeli ödenir. İslam ceza hukukunda suçların şahsiliği ilkesi vardır.
Devlet hayatında müşavere mevzuu üzerinde de çokça durulmuştur. İstişare sonucu varılan karara devlet başkanının veto ile karşı gelme hakkı bulunması devir ve şartlara göre halkın tercihine bırakılmıştır.
Kur’an da 20 ayrı yerde namazdan sonra zekat zikredilerek sosyal dayanışmaya verilen önem anlatılmıştır. Sadaka ve zekat aynı prensipten doğmakla fiilen ayrılmaktadır. Sadaka şahsi ve vicdanla Allah arasındadır. Zekat ise mecburi karekterlidir. Vergi veya iane şeklinde devlete veya ictimai müesseseye zekat verilmez. Zekat sadece üretken mallardan alınır. Toprak ürünlerinden alınan zekata ise öşür adı verilir.
İslam devletinin diğer devletlerle olan ilişkileri: İslam, barış anlamına gelen selamdan türemiş bir kelimedir. Barış islam devletinin en önemli amaçlarından birisidir. İslam telakkisine göre devletler arasındaki ilişki politik, askeri menfaatlere dayanmayıp ahde vefa ilkesini esas almaktadır. Karşı taraftaki müslümanların menfaati olsa bile yapılan ahdin bozulmasına cevaz verilmemiştir. Hz. Peygamberin “İnsanlarla Allah’tan başka ilah yoktur, demelerine kadar savaşmakla emrolundum” sözü pek çok islam hukukçusuna göre müslümanlara yapılan tecavüze karşı koymak, islam davetçilerini himaye müslümanlara yardım etmek, din konusunda düçar oldukları fitneyi izale etmek için savaş yapılmalıdır şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca Şafiilerin bazıları savaşın asıl amacının kafirleri öldürmek değil onları hidayete ulaştırmak olduğunu söylemişlerdir.