
İslâm bir usul ve üslup dinidir.
Mehmet Kaçar
En son ve İlahi Din olan İslam Dini bir usul ve üslup dinidir aynı zamanda. Ortaya koyduğu prensipler manzumesini en az o prensipler kadar değerli ve mazruf içerisinde ferde ve topluma sunan dindir. Tebliğ ve irşat çalışmalarında bulunan din gönüllüsü mücahitler başta olmak üzere, “iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmak” için her anınında faaliyette bulunanlar dil(lisan) ve üsluplarında bir olgunluk olması da önem arz eder.
Kendisini bir iyiliğin, bir inancın, bir ahlaki öğretinin temsilcisi olarak gören gönüllülerin hiç bir zaman unutmaması gereken konu, iletişimde dil ve üslubun, aktarılan mesajın sonucunu belirlediği gerçeğidir. Kur’an-ı Kerim’de, Cenab-ı Hakk’ın Hz. Musa(a.s.)’dan Firavun’a gidip güzel söz söylemesini istediğini(Taha, 20/44), Hz. Peygamber’e(s.a.s) “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın.
Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi...”(Âl-i İmran, 3/159) dediğini öğreniyoruz. Vahye muhatap olan peygamberlerin yine vahiyle iletişimde güzel dil ve yumuşak üslupla tembihlenmeleri bizim için de önemli bir ilkeye tekabül etmektedir.
İnsanlara Hak ve en son dini anlatanların incitmeden, kırmadan, ötekileştirmeden, ırk ve renk ayırımı yapmadan ve gizlemeden, yadırgamadan, küçümsemeden ama bütün bunları yapmaya çalışırken de gerçeği eğip bükmeden ortaya koyabilmek, onu anlaşılır kılabilmek gibi bir sorumluluğu olduğunu unutmamalıdır.
İşte tam burada denge ve titizlik en önemli olan konudur. Dili muhataplara sevdirecek şekilde kodlaması, Hz. Peygamber’in(s.a.s) hem davranışlarında yani hareketlerinde, hem uygulamalarında hem de ifadelerinde en önemli ve baş konu olmuştur. Dil ve üslupta ortaya konulması gereken dikkat, her şeyden önce Peygamberimizin(s.a.s) “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”(Buhârî, İlim, 12) hadis-i şerifinin ruhuna hizmette en önemli sınırı teşkil etmektedir.
Netice olarak ifade etmek gerekirse, çevremizle olan ilişkilerimizde iyiliği teşvik edip kötülüklerden alıkoyma düsturunu eylem ve söylem boyutuyla tam manasıyla hayata yansıtabilecek bir yaklaşım, önemli bir ideal olarak karşımızda durmaktadır. Bütün bunları gerçekleştirirken de hidayet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i, onun yaşanır boyutu olan Hz. Peygamber’in sünnetini ve hikmeti rehber edinmeliyiz. Mükemmele giden yolun detaylara da hakim olmaktan geçtiğini hatırımıza getirdiğimizde, İslâm’ın görünen yüzü mesabesindeki bu müspet yaklaşımın, dinimizin gönüllerde sağlam ve kalıcı bir yer edinmesindeki rolü ve fonksiyonu daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Fi Emanillah!