
'IRKEU' RUKU EDİNİZ!'
Mehmet Kaçar
Kur’an-ı Kerim de, bir çok yerde, “Allah’ın önünde eğiliniz” manasına gelen “ırkeu” emrinin ayrı bir yeri vardır. Bunu, Müslümanlar sadece namazdaki rüku olarak anladıkları için amel yönünden de bir eksik anlamaya neden olmaktadır. Bu emri yani “ırkeu” emrini namazdaki rüku emri ile karıştırmamak lazımdır. Evet, namazda da Allah’ın önünde kayıtsız, şartsız rüku ediyoruz, yani boynumuzu onun öğünde ve huzurun da acizane eğiyoruz. Buna da , “Amenna ve saddakna” deyip, teslim olmaktan başka da yapabilecek bir şeyimiz de yoktur.
Amma velakin, Kur’an-ı Kerimin bu emrin de, yani “Allah’ın önünde eğiliniz” anlamına gelen “ırkeu” emrinin çok ayrı bir yeri vardır. Tâ, “Kâlu Belâ” da ki “ben dünyaya geldiğim de, noktası virgülüne sana, kayıtsız şartsız teslim olacağım” diyerek söz verdik ve bu dünya’da da bu söz emanetine itaat ettiğimiz zaman da “ırkeu” kayıtsız şartsız boyun eğdik demiş oluruz.
“Irkeu”, “rüku ediniz, anlamına gelen bu emirle, namazda ki rüku arasında dağlar kadar fark vardır. Bu iki rüku birbirinin yerini tutmaz ve birbiriyle de karıştırılmamalıdır.
Elbette, namazda ki yaptığımız, ibadet anlamında ki rüku da çok müthiş bir teslimiyettir. Mutlak varlık olan, Samet olan yaratıcı karşısın da,insanın acziyetini, küçüklüğünü, rızkını yaratamayacağını, sonunun olduğunu aleni gösteren, çok müthiş bir ibadettir, namazda ki rüku...
Rüku edin emri, namaz ibadetiyle de geçen ve namazın olmazsa olmaz bir şartıdır.
“Namazı kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte rüku edin”(2/43).
Bu âyetteki emire baktığımız da ve buradaki “rüku” ‘Allah’ın önünde eğilmenin, tâ “Kâlu Bela”da verilen söz emanetinin yerine getirilmesinin sembolik hatta felsefik bir ifade tarzıdır.
Yüce, yaratanın, önünde baş eğmeyip, O’na kayıtsız şartsız teslim olmayanlar, namazların da rüku ederlerse de, O’nu yalanlayanlar olarak tanımlanmaktadır.
İşte rahmetli Timurtaş Hoca efendi ;” beş vakit namaz kılarak cehenneme gidecekler” dediği konu tam burada dikkatimizi çekmektedir.
O’nun önünde baş eğmeyip, O’na kayıtsız şartsız teslim olmayanlar, aklını öne çıkarıp, namaz kılmanın dışındaki fikir, görüş ve amellerin de, O’na rüku etmeyenlerin(İslamın beş temel esasında ki ameller de özenli olmayanların-büyük günahları küçük görenlerin)namazı belki de, onları kutaramayacaktır.
O’nun önünde baş eğmeyip, O’na kayıtsız şartsız teslim olmayanlar, sadece namaz, oruç ve zekat, hac ve şehadetten başka İslami emirlerde yok olanlar, onu fikren olmasa da, amelen yalanlayanlar (hadisi şerif de de: “Kişinin hicretinin dünyaya, mala, paraya, mülke olası durumun da, onun hicretinin yani gidişinin de dünyaya olacağına işaret edilmiştir. Bu işarette de, O’nu yalanlayanlar olarak tanımlanmaktadır.
Kur’an da “Allah’ın Hakimiyeti önün de eğiliniz denildiği zaman eğilmezler, yalanlayanların o gün vay haline!”(77/48-49).
Birileri çıkıp da, Allah’a, inancının tam olduğunu, lâkin onun buyruklarına(emirlerine) tabi olmayacağını ya da tabi olanların yanın da yer almayacağını veya onları desteklemeyeceğini söylerse, o aynı zaman da Allah’a da inanmamış demektir. Rüku etmemiş demektir, teslim etmemiş demektir.
Aynı şekilde de, Resûle(sav), inandığını, O’nun söylediklerinin doğru olduğunu tasdik etse, fakat buna rağmen “ben sana tabi olmayacağım” dese, o kimsenin(sadece lâilahe illallah demesi ve Muhammedün Resûlullah, dememesi) Resûle(sav) imanı da geçersiz olur.
İşte bu durumda da imanla- ittiba, abidle-rüku, bunların da üstün de her şeyiyle, O’na teslimiyet iç içe girmiş birer, ayrı ama birbirlerini tanımlayan, ikiz kardeşler gibidirler.
Aynı şekilde de, tarihin sarı sayfaların da, ben inanılması gerekenlere zaten inanıyorum, amma, 13. asır dan gelen kanun ve kurallar artık 21. asıra hitap etmez yani dinin hükümleri bu gün bize hitap etmez ve bağlamaz dediği anda, teslim olmaz, teslim olmayınca da iman etmez, iman etmeyince de rüku etmez.” Bu kişilere, bu yöneticilere ve gruplara, örnek olarak, Taifli şair Ümeyye b. Ebis Saltı, örnek verebiliriz.
Ümeyye, İslam’dan önceki hanif dinine inanan bir şairdi...
Allah’a, Peygambere, Meleklere, Kitaplara ve Ahiret Gününe inanırdı.
Hatta bir gün Ebu Süfyan(r.an), Abdülmuttalibin yetimi, peygamberliğini ilan etti. Ne dersin? Doğrumu söylüyorsun? deyince, şu cevabı alacaktır. “Evet, O, Allah’ın Rasulüdür, git O’na tabi ol.” Ebu Süfyan(r.an); “peki sen neden tabi olmuyorsun?” deyince, şöyle dedi; “Taif, kadınlarının, Abdülmuttalip oğullarından bir gence tabi olduğumu haber alıp, beni kınamaların dan korkuyorum” diye cevap verecektir.
İşte böylesine bir inanca sahip olan İbn Ebis Saff’ın adı Allah Rasulü ve Ashabının dilin de “Allah düşmanı”dır.(Araf:175-176) bu ayeti celile bu adam hakkın da nazil olmuştur.
Demek ki neymiş, insan sadece İslamın beş temel şartına inanmakla ve yerine getirmekle, Kur’an emirleri ve Rasulünün emirlerine rüku etmezse ona tam bir ittiba ile bağlanmazsa, onlara ortaklar getirirse rüku etmezler.
Musevi saruhaniyye grubu da, hz. Muhammed’in getirdiklerinin tümüne doğru dedikleri halde, İslamın emirleri, hak da olsa bizi bağlamaz(Bağdadi, el- Fark, s, 11). dedikleri için, hiç bir tarihi kayıtta bunlara Müslüman denmemiştir. Öyleyse Müslüman, Müslümanlar içinde, gerek namaz da ve gerekse Kur’an ve Rasulünün emirleri karşısın da boyun eğen ve rüku edenlerdir.