
İNSANLARIN ZARARDA OLMASI!..
Mehmet Kaçar
“Vel Asr, İnnel İnsane lefi husr.”(Asır Suresi)
İnsanların hem zararda hem de kâr da olanları vardır elbette. Bu zarar ve kâr ise hem maddi ve hem de manevi boyutlarda olabilir. Asır suresinde geçen “husr” , insanların zararlarını ve nelerde zarar ettiklerini anlatmak için ve zarar anında olabilecekleri ve insanların zararda olabileceklerini yine biz insanlara anlatmak ve hatırlatmak istemiştir.
Izz bin Abdisselâm(V.660), bu konuda şu görüşe sahip olan bir İslam alimidir.
“Bu dünyada ekser insanlar zararda iken, geri kalanları da kâr dadır. Buna göre kârlı mı yada zararlı mı olduğunu, yahut zarar mı ettiğini öğrenip bilmek isteyen bir kişi, kendine ölçü olarak Kur’an ve Sünneti anlamalı. Kendini Kur’an ve Sünnet terazisinde tartmalı veya Kur’an ve Sünnete arza etmelidir. Eğer kendisinin, Kur’an ve Sünnet ölçülerine uygun olduğunu kendinde görürse, kazançlı yanı kâr da yada hayırda eşref, yok aksi bir durumda olduğunu sezinliyorsa da hüsranda(zarar da)olan bir ferttir.
Nitekim Kur’an da genelde biz insanlara, özelde de Müslümanlara, Yüce Allah(c.c) kazançlı(kârlı) yada kaybedenleri(zararda olanları) haber vererek uyarmış ve çok hassas bir dikkate sahip olmamızı istemiştir.
Bunun içinde her insan yaşadığı asra(yüz yıl), çünkü insan bu asır içerisindeki zararlar ve kârlar değişebilir. İşte insanın yaşadığı asır içerisinde ki durumuna dikkat çekmek ve insanları uyarmak için Yüce Allah(c.c) insanın yaşadığı kendi asrına yemin etmiştir.
O halde “Asr” nedir?
1- İnsanların yaşadığı yüz yıllık zaman dilimidir.(Dünyada ki insan için yaratılmış olan vakit kavramı).
2-Vusta orta namazı yani ikindi namazı olarak da tefsir edilmiştir. Bu da şu anlama gelir. İkindi namazının ehemmiyeti ve ecri bir asır kadar kıymete haizdir.
Asır Suresi adı verilerek bize bildirilen surede belirtildiğine göre şu dört özelliği taşıyan insanların dışında kalan insanların zararda(hüsranda) olduğu beyan edilmiştir.
Bu özellikler ise şunlardır:
1-İman...
2-Sâlih âmel...
3-Hakkı(doğruyu) tavsiye etmek...
4-Hakkı ve doğruyu tavsiye ederken, sâlih amel işlerken ve iman konusunda sabır ve sebat üzere olmak ve ben bugün yaptım, görevim bitti demeden ömrümün sonuna kadar yani son nefesimize kadar sabırda süreklilik sağlamaktır.
Rivayete göre; sahâbiler bir araya geldiklerinde Asır Suresini okumadan dağılmazlardı.(Bunu, Taberi, el-Evsat adlı eserinde, Beyhaki, Şuabü’l-İmârında, Ebû Müleyke, ed-Dârimi kanalıyla rivayet etmiştir.)
Bu suredeki ‘el Asır’dan ne murat edildiği konusundan ihtilaf edilmiştir. Bunun ‘Salatı Vusta’(günün orta namazı)demek olan ikindi namazı olduğu söylendiği gibi bildiğimiz yüzyıl manasına geldiğinde söylenmiştir.(Taberi/Süyûti).
Yine aynı suredeki ‘salihat’(salih amellerden) tan ne kast edildiği konusunda da farklı yorumlar yapılmıştır. Bazı âlimler, bundan kastın farz olan emirler olduğunu savunmuşlar iken bazıları da sâlih ameller olduğunu savunmuşlardır.
Bu surede geçen ‘hakk’ kelimesine gelince bunun Yüce Allah’ın kendisi olduğu belirtilmiştir. Buna göre mana:” Hakk’ı (yani Yüce Allah’a) taatte bulunmayı tavsiye ederler” şeklinde olur.
Bu kelimeden kast edilen İslam ve Kur’an olduğu da belirtilmiştir. Bu duruma göre ise mana o zaman şöyle olmalıdır:”Onlar birbirlerine hakk’a ittibayı yani ona uymayı tavsiye ederler! Şu ayet meallerinde bu mana kast edilmiştir:”Rabbiniz’den size indirilen şeye ittiba edin’”(Araf.3) ve, “Rabbinden sana indirilene ittiba et!”(Ahzab:2).
Sure de geçen ‘sabır’ kelimesinin kapsamına, ‘ taatlara sabır’ -ki bu sabra, masiyetlere karşı sabır da girer- girdiği gibi, ‘bela ve musibetlere sabır’da girebilir.
İşte bu dört temel direk ve özelliğin bir kimse de toplanması, oldukça önemli ancak zamanımızda az rastlanır bir durumdur. Çünkü insan -yaptığı amellerin söylediği sözlerin kötü ve çirkin olduğunu bildiği halde-, Allah’ın sözü edilen nitelikleri taşımayan kimselerin hüsranda olduklarına dair üzerine yemin ettiği bu (dört) özelliği kendisinde nasıl toplayacaktır?!
Zirâ, nice isyankar kimseler vardır ki, kendilerine itaatkâr; nice haktan uzak kimseler de vardır ki, kendilerini hakka yakın zannederler. Nice insanlarda vardır ki (şeri-şerife) muhalif olduğu halde kendisini muvafık; nice itaatten çıkmış kimse, kendisini hakka son derece bağlı olduğunu zanneder. Nice hakka sırt çevirmiş kimse vardır ki, kendisinin hakka yöneldiğini düşünür, nice haktan kaçan kimseler vardır ki, hakkı aradığını iddia eder. Kimi cahiller kendilerini âlim, kimi korkaklar kendisini cesaretli, kimi murâiler de kendilerini ihlaslı, kimi yoldan çıkmışlar, kendilerini ihlaslı, kimi körler kendilerinin gördüğünü, kimi dünyalık peşinde koşanlar da kendilerinin zahit olduğunu düşünürler?
Bazı ameller vardır ki, murailer -kendi aleyhlerine olduğu halde- bu tür amelleri kendilerine dayanak yaparlar. Kimi taatler de vardır ki, -yasak olmasına rağmen- başkalarına duyurup işittirmek isteyenleri(fuhşiyat içerisinde olanları) helake sürükler.
İşte bütün bu durumların değerlendirilmesinde tek ölçü ve mihenk taşı şer-i şeriftir.
Bu ölçü sayesinde kâr ve zarar ortaya çıkar. Şeriat nizamında kârlı çıkanla, Yüce Allah’ın velisi ve dostudurlar. Bu sınıfta ki kimselerde kendi aralarında derece derecedirler. Bunların içerisinde en üst mertebe de olanlar, peygamberler olup, daha sonra sırasıyla diğerleri gelir. Dereceleri yukarıdan aşağıya sıralanarak eksilir.
Mizanda tartılar eksik çıkanlar ise, hüsranda olanlardır. Onların tartıda ki hafiflikleri birbirinden farklıdır. En hafif gelenler de kâfirlerdir. Mizan da tartıları hafif gelenler de daha üst düşük dereceden daha az düşük dereceye doğru bir sıralamaya girerler. Bunların en üst düşüğünü ise küçük günahların en küçüğünü işleyenler oluştururlar.
Eğer sen, havada uçan su üzerinde yürüyen, gaypten haber veren, sonra da -helal kılıcı bir sebep yokken- şer-i şerife muhalif amelleri işleyen, mubah kılacak bir neden olmadığı halde vacip olan amelleri terk eden birisini görürüsen, bil ki o kimse Yüce Allah’ın cahilleri imtihan için tayin ettiği bir şeytandır.
Bu Allah’ın, dalalette kalanlar için sapıtma vasıtası yaptığı şeylerden uzak değildir. Nitekim Deccal de -sapıkları denemek amacıyla- insanları öldürüp diriltmektedir. O harap bir yere gelecek, hazinesi de arı beyinin takibi gibi ardından gelecek.
Yine onun yanında, insanların görmesi için, cennet ve cehennem bile hazır edilmiştir. Halbu ki onun cenneti, cehennem, cehennemi de cennettir. Öte yandan o, yılan, çıyan yer, sapkınlığı konusunda cahillerin kendisine uymaları için ateşe bile girer.(Deccâlin vasıfları va yapacakları hakkındaki rivayetler için bkz. Müslim, Fiten, 2936).
Selametle!....