Mehmet Kaçar

İnsanların Fikirleri Tek Ve Aynı Olsaydı 'Cin Ve İnsan Taifesi Yaratılırmıydı Acaba?

Mehmet Kaçar

Eğer, yeryüzünde yaşama hakkı elde eden insan oğlunun fikirleri tek olsaydı ve çeşitlilik arz etmeseydi, insan ve cin taifesi yaratılmazdı her halde.

Farklı düşüncelere tahammül etmeyi ve kabullenmeyi öğrenmemiz gerekmektedir. Yaratılış bu. Bedenimiz, yüzümüz, gözümüz, parmak izimiz, her biri ayrı ve yeryüzündeki tüm insanlarınki de ayrı.

Bir tarlada, bahar mevsiminde, tarlanın yetiştirdiği bitkiler, çiçekler, ağaçlar, meyveler, çiçekler ve kokuları hep ayrı.Onların hiçbiri, kaynak aynı olmasına rağmen birbirine üstünlük sağlamadan, baskı kurmadan yaşıyorlar.

İşte, insanlardaki düşünce gücü de akıl etme gücü de böyle bir şeydir. Efendimiz de, fetva ve içtihat edenlere (yani aklını kullananlara) aynı görüşü tavsiye etmektedir:” Ümmetim bir konu da içtihat edip de, isabet ederse, bire yetmişe kadar sevaplar alır, isabet edemezse de günahı yoktur” buyurur.

Benjamin Fraklin ise: “O iyi yetişmiş biri değil, çünkü kötü yetişmiş insanlara katlanamıyor” diyor.

Bu konu da çok yorum yapmadan kutsal kitabımızdan örnekler vereceğim.

“Sizin en yüce Rabbı’nız benim.” diyen şaşkını!(Naziat: 24)

Burada Firavun böyle iddia ediyordu.Bu iddianın içerisinde en büyük fikir özgürlüğünün olduğu görülmektedir.

Bu tağuta, bu azgına karşı yüce Allah kulu Hz. Musa’yı gönderirken ne buyurmuştu: “Şunun kellesini al gel mi dedi.

Asla bunu buyurmadı. Aksine: “Ona yumuşak söz söyleyin . Belki aklını başına alır veya korkar.”(Taha:44)

Buraya kadar baktığımız da acaba ne anlayabildik.

Firavuna bile tahammül edilmesini gördük.

Peki, Kur’an da bu konuyu işleyen başka ayetler, öneriler, tavsiyeler var mı dır?

Tabi ki vardır. Hata bu konuyla ilgili sadece ayetlerden oluşacak kadar ayet vardır.

Mesela şu ayeti celile de: “Karşımız da kiler bizim kutsallarımızla değerlerimizle, sembollerimizle alay dahi etseler, onları öldürün, vurun, kırın, sürün, süründürün demez. Bunun tek bir istisnası var, İslama ve İslam devletine saldırır ve yok etmek isterlerse, devlet derhal buna müdahale eder ve ordusunu cihada gönderir.

Öyleyse Kur’an bu konuda ne söylüyor: “Allah’ın âyetlerinin inkar edildiğini yahut alaya alındığını, işittiğiniz de, onlar başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın...”(Nisa:140/ Enam:68).

İşte, bir daha anlatabildik mi fikirlerin rengini, çeşitliliğini ve farklılığını.

Yahu benim ahiretliklerim, bundan daha net ve güzel bir örnek olabilir mi?

Muhatablarınla tartışıyorsun, fikir münakaşası yapıyorsun, derken karşındaki tartışmayı, bırakıp hakarete hatta sin kaflı konuşmaya, hatta kafa bulmaya başlıyor. Artık münakaşa, münakaşa olmaktan çıkmış durumda. Bu duruma gelmiş bir tartışma ortamını terk etmek, konu değişince, gerekirse yeniden geri gelip tartışmaya, fikri mücadeleye devam etmemiz isteniyor bizden. Bu durum da bile baş vurup rakiplerinizi sindirin tavsiyesi hiç yapılmıyor.

Bir de şu bakış açısından konuya bakalım: “Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.”(Müzemmil:10)

Yahutta bir diğer mesaja: “Biz onların neler söylemekte olduklarını daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, tehdidimden korkanlara öğüt ver.”(Kaf:45).

Yahutta, edilen bu tehditten korkmuyorlarsa ne yapmalı:”Senin dinin (yaşam tarzın) sana benim dinimde (yaşam tarzım da )bana!” der geçersin.(Kafirun:6).

Bu da bu konu için ayrı bir tarzdır. Yahutta tartışma da başka bir yoldur. “Rahmanın has kulları,yeryüzün de tevazu ve vakar içerisinde yürürler ve ne zaman dar kafalı, cahil kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! derler, geçerler.”(Furkan: 25-63).

Daha bunlara benzer, fikir ayrılıklarının olmasını normal gösteren o kadar çok ayet ver ki! hepsini buraya yazacak olsak bu konu hakkında son noktayı koyamayız.

Şu emirle bu konuyu bura da noktalayalım da konu sıkıcı olmasın: “İyilikle, kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasındaki düşmanlık olan kişi cendan sıcak bir dost oluvermiş!. Ne var ki buna ancak sabredenler, hayırdan büyük nasibi olan kimseler kavuşturulur.(Fussilet:34-35)

Yukarıda ki emirlere göre bize düşen görev, karşımızdakini ezmek, baskı ve şiddetle susturmak değil, aksine en güzel üslup, yol ve yöntemle (İsra:53), hikmet ve bilgi dolu öğütle(Nahl:125), insanlara inancımızı, dinimizi, yol ve yönümüzü aktarmak, onların da doğru bilgiye, hidayete ulaşmalarını sağlamak olmalıdır.

Unutmayalım ki:”Birini yenmek, bastırmak çok mu çok kolaydır. Zor olan onu ikna metodu ile kazanabilmektir.

Biz, dinimizi öyle yaşamalıyız ki (hal dili), bizi öldürmeye gelen biz de toprak ve yağmur misali dirilip hayat bulsun. Sel olup hem toprağı, hem tohumu süpürüp yok etmeyelim.

Tahammül ve sabır göstermek asla acizlik değildir. Tam aksine karşımızdakine merhametin(Allah bizim her türlü günahımıza merhamet edip tövbe etmemiz yoluyla af ediyor. )gereğidir. Yeter ki fiziki saldırıya muhatap olmayalı. Şiddete baş vurmasınlar, hakarete başvurmasınlar.(Bakara:190-191). Bütün, Peygamberlerin yaptıkları da tam budur.

Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi birleştiren özne işte budur.

Yazarın Diğer Yazıları