Mehmet Kaçar

İnsanlar neden suç işler?

Mehmet Kaçar

Çocuklar, orta yaşlılar ve yaşlılar, bir insan kötülük yapıp ya da suç işlediği zaman hemen şu soruyu sorarlar. “ İnsanlar neden suç işlerler?”

Bu soruyu küçümsemek veya yok saymak bir insanlık ayıbıdır. Çünkü insan suç ve iyilik işlemeye meyyal olarak yaratılmış bir varlıktır. Suç tarafını beslerse suç makinesine döner, iyilik tarafını beslerse iyilik meleği olur çıkar.

Yukarıda sorduğumuz soruyu soranlar, dinin üzerinde durduğu, felsefenin anlamaya çalıştığı psikoloji biliminin nedenlerini analiz ettiği bir konuyu dile getirmektedirler ve fıtrata seslenerek kötülüğün, suçun, günahın nereden kaynaklandığını sorgulamışlardır.

Batılı bilim adamlarından biri olan Freud’a göre insan ölüm ve yaşam içgüdüsü ile dünyaya gelir. Yani insanın fıtratı budur. İnsan dünyayı şereflendirdikten sonra ölüm arzusu farklı bir şekilde tezahür etmeye başlar. Mesela, bebek yaşamın ilk yıllarında, çevresinin gözüne parmak sokar, saçını çeker, oyuncaklarını elinden alır ve çocuğun bu tavrı erişkinler kulvarında büyük çatışmalara, anlaşmazlıklara dönüşür. Yani Freud’a göre, insanın bir yanı dünya hayatına, yaşama diğer yanı da ölüme, yokluğa, şiddete ve günaha dönüktür.

Yüce Kitabımız Allah(cc) Kelamı olan Kur’an-ı Kerim’de Hz. Adem (as)’in iki oğlunun ismi geçer. Hz. Adem(as)’in iki oğlunun kavgası tarihte iki karşıt(iyiliği ve kötülüğü) tarafın savaşının ve muhterisliğin, hasedin insanı götürdüğü karanlık noktanın bir özetidir.

Tarihin diyalektik esasına göre iki kardeşin cinayetle neticelenen bu kavgası ile iyi ile kötülüğün kavgası başlamış oldu. İşte iyi ile kötülüğün yaratılış ve ortaya çıkış noktası burasıdır.

Habil burada insanın iyiliğe olan eğilimini yani insan yanını temsil eder. Habil servetin ve ekonomik konumlandırmaların kölesi olmayı ret edip, teslimiyeti, özgürlüğü, paylaşmayı, dayanışmayı ve merhameti tercih eder.

Habil, bedel ödemeyi göze alıp özgürlüğü seçmiş bir birey olarak daima iyiliği beslemiştir. Kabil ise hırs, rekabet, kıskançlık ve hasedi ile ön plana çıkan ve dünya nimetlerine tek başına sahip olabilmek için ebedi saadetini kurban eden bir katil, bir şer odağı olarak tarihe geçmiş bir birey ve kötülüğün sembolü olarak tarihteki ilk birey olarak yerini almış ve bugünkü savaşların nüvesini yeryüzüne atmıştır. Kötülüğün tohumunu toprağa dikmiş ve kötülüğün başlangıç sembolü olmuştur. Kabil’den sonra kıyamete kadar insanlar iyi ve kötü yanları ile mücadele ederek yaşayacaklar, hangisi galip gelirse insan ona evrilecektir.

Kabil o gün kendisini mutlak saadete taşıyacak olan bütün ruhi bağlarını koparmış, bütün sınırları aşmış ve şeytanın yeryüzü versiyonu olarak katillerin babası olmuş ve tarihe kirli bir miras bırakmıştır. Kabil özel mülkiyet düzeninin başkalarının haklarını gasp etmenin zayıflar üzerinde tehakküm kurmanın inanmış ve tarihin en karanlık yüzlü adamı olmayı hak kazanmıştır.

İnsanlık tarihinin başlangıcında iki kardeş yan yana yürüyor ve kendilerine sunulan imkânları değerlendirerek bir medeniyet inşa etmeye çalışıyorlardı.

O zamanlar bencilliğin, hasedin, ihtirasların karanlık sokaklarından henüz geçmemişlerdi ve her şeyi birlikte yapıyor, birlikte karar veriyorlardı. Fakat dünya ile ünsiyet kurdukça ben duygusu gelişmeye başladı ve sahiplenme hırsı kalpleri bir arada atan dinanizimleri bir bir yıktı ve sınırları kaybeden hasedine yenik düşen ise Kabil oluyor. Kabil kardeşinden önce yüreğindeki merhameti katlettikçe tarihe kardeş katili olarak kayıt yaptırmış oluyor.

Habil, toplumsal düzenini sarsacak adaletsizliğin, hodbinliğin, zorbalığın, iftiranın karşısında yer alan aydınlık bir yüzdü. Kâbil ise şiddetin, günahın, tekelciliğin, karaborsanın, tefeciliğin, para hırsının, yağmacılığın, çıkarcılığın, alkolizmin, katliamların ve benzerlerinin, şiddet ve despotizmin öncülüğünü yapan bir muhteristi ve dürtülerine teslim olup kendi kazmış olduğu kuyuya düşmüştür.

İnsanlığı kötülüklerden alıkoyup, iyiliğe yönlendirecek öz onun tabiatında vardır zaten ancak bunun için kişinin bu özle buluşmayı istemesi ve bu isteğini eyleme dönüştürmesi gerekir.

Peki, Habil’de olan öz Kabil’de yok muydu?

Elbette vardı ancak birey dünyevi imkânların büyüsüne kapılıp merhametten uzaklaştığında özünden de uzaklaşır ve kendini karanlık bir kulvarda bulur. O nedenle insanın, aklı, iradesi, tutum ve davranışları ile birlikte iman etmesi ve var oluşsal gayesinin bu olduğunun bilincine varması gerekir. İnsan okur diploma sahibi olur, ruhunu kirletir be siyana sürüklenir. Diploması onu öz cevherini kurtarmaya yetmez. Bir de diploma sahibi oldukça, çevreyi ve felekleri kirletir. İşte iki insan tipi ve şiddet ve iyilik ruhu ile vardır. Selâmetle!

Yazarın Diğer Yazıları