
İNSANIN İÇİNDEKİ İNSAN!..
Mehmet Kaçar
Her fert bilir ki kendi içerisinde bir insan daha vardır ve bazen bu içerisinde ki bene”nefis” de denebilir. İnsan içinde ki bu bene bazı zamanlarda ise hiç söz geçiremiyor. Mesela günah işlerken, trafikte otomobil kullanırken, ya da sinirli bir anında dostlarını kırarken vs. O ben dediğimiz bir anda hortlayıverip dışarıda ki benin önüne geçiveriyor mesela...
Halim-selim, akıllı-uslu, yaşlı-başlı, kelli-felli adamlar, içki içebiliyor, fuhşiyat denizinde yüzebiliyor, trafikte araç kullanırken, o iyi insan dan eser kalmıyor, trafik kurallarını alt üst ediverir iken, ağzı dolu küfürleri de ediyorlar ve birde karşısındaki insana ise insan gözüyle bakmıyorlar karşısındakilere...
Sadece bu türler mi, ya insanların dediği gibi içinde bir “canavar” taşıyanlar varsa!.. Nedir o zaman insanın içinde var olan bu canavar? Veya kötü insan beni? Sadece trafikte mi hortluyor? yoksa başka zamanlarda da ortaya çıkabiliyor mu? Bunlardan bir kaçına şahit olduğumuz için burada sıralamak isterim tabi!...
Geçtiğimiz günler de bir grup’la halı saha maçını seyretmeye gittim. Ben çok oynamak istemem rağmen, bazı özel nedenlerden dolayı oynayamıyorum ve sadece seyrediyorum. Kelli-felli hatta eğitimli adamlar ve hatta sıkı fıkı arkadaş grupları... Bu canavar acaba sadece erkeklere ait mi yoksa kadınlarda da var mı? dersiniz?
Bence onlarda da vardır.Ama ben burada erkekleri seyrettiğim için onlar halı saha canavarı ve trafik canavarı hakkında biraz düşündüklerimi yazayım istiyorum. Bu canavarın erkeklere has olduğunu düşünelim.
Tanıdığımızı, bildiğimizi sandığımız çoğu erkeğin halı sahada içerisindeki canavarı nasılda ortaya çıkardığını gördüm. Halı sahaya çıktımı birden bire baştan aşağı hırs basıyor adamı. Ve sonuç almak için yani maçı kazanabilmek için her ihtimali (buna çirkeflik, faul, küfür, el kol hareketleri, tehdit, mızıkçılık, çamura yatma, küsme de dahil)değerlendiren görünmeyen yüzü, bilinmeyen yönü ortaya çıkıveriyor.
Sürekli top kendilerinde olsun istiyorlar. Bağırıp çağırıyorlar. Maç neticesinin kritik bir duruma geldiğini gördükleri anda da genelde kaleye geçmeyi tercih ediyorlar. Maç sonunda netice ne olursa olsun, sinirleri yatışmış, içinde ki beni öldürmüş, deşarj olmuş bir şekilde başı önüne düşmüş bir şekilde sahayı terk ediyorlar. Çünkü maç bitmiş ikinci insanı yani benini yahut canavarını yeniden kafesine koymuş ve yaptıklarından da utanmaya başladığı, yüzünün kızardığı ve pişman olduğu için bir an önce olay mahallinden kaçmak istemektedir. Bir Allah’a ısmarladık dedikten sonra hızla otomobili ile uzaklaşmayı uygun bulmaktadır.
İnsanların içerisinde ki ikinci kişilik kimilerine göre canavar bazen hiç umulmadık anlarda da ortaya çıkıveriyor. Mesela, misafirlikte falan. Bu canavar veya ikinci benlik genel olarak bayanlarda daha çok ortaya çıkıyor. Bu ikinci bayan tipi ise toplumumuz da misafirliğe gidip gelme geleneğini de bitirmeye, yok etmeye aday bir görünmez kişilik gibi hortlayıveriyor bazen.
Misafirin geleceği ihtimali ile ortaya çıkan bu canavar önce yemek belirleme seanslarında zirve yapıyor. Bir yandan hangi yemeklerin hazırlanmasının gerekliliği üzerinde durulurken öbür yandan da gelecek misafirler teşrif ettiklerin de ortaya ikram olarak neler çıkarttığına dair detaylar sunmaya başlar. Bunlarla da yetinmez ve ikram olarak neler çıkarttığına dair detaylar sunmaya başlar. Bunlarla da yetinmez ve ikram olarak herkesin bilmediği şeyleri yapmayı telkin ederken bir yandan da dip bucak temizlik hastalığı nükseder ve o gün hem kendine ve hem de evdekiler diğer yaşayanlara bir işkence günü yaşatırlar. Bununla biter mi? tabi ki hayır. Tatlısıyla, tuzlusuyla, ikramların israf boyutlarında ki envai çeşitleriyle olabildiğince abartılı olmasını kendinde olan ikincisi yani canavarı telkin eder durur. Bir de bunların nasıl sunulacağı ayrı bir dert oluşturur. Bu konuda her yeni misafirlikte çita seviyeleri hep daha yükseklere çekiliyor. Çita yükseldikçe de bu yükün altından kalkmak zorlaştıkça zorlaşıyor. Bu durum tabi ki misafirliğe gidip gelmeleri de bitirme noktasına kadar götürüyor. Hatta, bazen dışarıda bir yerlerde toplanma durumu tercih edilir hale geliyor. Bu geleneğimizin de yine bir içsel “canavar”a kurban verilmek üzeridir, bizden söylemesi.
En büyük darbeyi de ikinci yani içsel insanlar, sosyal medya yoluyla vuruyorlar. Bunun geçmişi çok eski değil tabi. Yedisinden yetmişine herkes kendince sosyal medya da yerini baş köşeden ayırtmış durumda.
Gerek, trafik de, gerek halı sahada ve gerekse mutfakta ve sosyal medya da olduğu gibi insanlar burada da tanınmaz hale gelebiliyorlar.
İlk etapta bu ikinci kişilik özelliğinin olabildiğince çok takipçisi olmalı dürtüsünü görüyoruz. En azın dan kendine denk gördüğü insanlarla daha fazla takipçi sahibi olmalıymış. Sınırlar kaldırılmış gibi bir dürtüdür bu. Kimse beni hangi özelliğim var ki de insanlar takip etsinler demiyor. Ben yaptım onlar da takip etsinler canavarıdır bu.
Bunun en tehlikeli boyutu da şudur. Sosyal medya aracılığını kullanarak, yüz yüze iken söyleyemeyeceği cümleleri, küfürleri, dili kullanmayı öğreniyor ve çekinmeden, utanmadan en yakın dostuna bile kullanılıyor. Bazen, paylaşımlara bakınca, ya bu insan böyle biri değildir dediğimiz pek çok kişi ile karşılaşıyoruz.
Sosyal medya kişiliklerinin en son aşaması ise tam bir fecaat içeren ve zirve yapmış bir içsel kişiliğin yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kendi gibi düşünüp, yaşamayan, kendi görüşlerinin zıddı görüşlere sahip olan yan yana ya da yüz yüze iken sağlıklı, kibar davrandığı insanlara karşı, klişe bir kaç tanıtımdan sonra, sosyal medya aracılığı ile ahkam kesip onu çamura batırmak ve kendini haklı çıkarmak hastalığı da dediğimiz bir psikolojik travma ile karşılaşıyoruz.
Halbuki birlikte yaşayabilme ihtimaline katkı sunmayan, sunamayan, sunmadığı gibi de olumsuz katkılar sunabilen, yazılar, görseller, laf kakmalar, hakaretlerle paylaşılmaktadır. Bu ikinci içsel ben, bunları gayet güzel yönetip sanki bir canavara dönüşebilmektedir.
Oysa, kardeşlik birliğine, din birliğine, vatan birliğine, bir ve beraber yaşama alışkanlığına, saygıya, kibarlığa, dostluğa, arkadaşlığa, iş yeri birlikteliğine, amir ve memurlara saygıya, patrona ve işçiye hakkını vermeye, müdür, öğretmen, öğrenci anlayışına, takım daşlığa, komşuluğa, aile birlikteliğine, sılayı rahime, karşı olan her türlü setlere karşı bir tavır koyup bir ve beraber, el ele, gönül gönüle, yürek yüreğe olmak için ne kadar çaba göstersek her halde azdır.
Haydin bir silkinip pir ayağa kalkıp, bu içimiz de ki canavarları def edelim ve yeniden bir olalım, kardeş olalım, diri olalım, iri olalım ve en önemlisi de insan olalım vesselam...
Selam ve Dua ile!...