
İnsan Hakları!..
Mehmet Kaçar
Hakka, “hukukun koruduğu menfaat,” insan haklarına da, insan yaratılan en şerefli mahluk olduğu için, diline, dinine, ırkına, cinsiyetine, milliyetine sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın tanınan haklar” şeklinde ki bir tanımı, Efendimizin, Medine-i Münevvere’de yaptığı “Kardeşlik Antlaşmasını” dayanak yaparak, tanımlayabiliriz.
Ayrıca insan hakları “insanların sahip olduğu özgürlüklerin ki bu özgürlükler “İslamdan önce ki gericilik hakları değildir.” Belirgin ve kullanılabilir hale gelmesi şeklinde de tanımlanabilir.”
Ancak hak ve özgürlük kavramlarının insan beyninde yaptığı çeşitli çağrışımlar ve bu iki kavram etrafında tarihsel süreçte teori ve pratikte oluşan zengin birikim nedeniyle bu şekilde tanımların belli ölçüler de belirsizlik ve izafilik taşıdığı da aşikardır.
Çünkü, insanlar fıtratı gereği farklı,dil ve dinlere, kültür ve geleneklere, toplumsal yapı ve siyasi rejimlere, farklı kafa yapısı ve renklere sahip veya bağlıdırlar.
İnsan hakları doktirini işte bu farklılıklara bakılmaksızın herkesin sahip olduğu(ancak emperyalizmin bunu kabul etmediği)nu var saydığı bazı haklardan yola çıktığı, insanla ona egemen güçler, fertle devlet arasındaki ilişkiler bakımından evrensel standartlar getirmeye çalıştığı için belli bir ortak anlayışı ve tanıtımı da kaçınılmaz kılar. Hukukçuların, filozofların ve mütefekkirlerin, diğer sosyal bilimcilerin insan haklarına getirdiği çeşitli tanımlar da onların dünya görüşlerinin ve bakış açılarının özeti olarak görülebilir.
J. Mourgeon insan haklarını “kişinin tek tek kişilerle ve iktidarla ilişkileri içinde kendi malı olarak elinde bulundurduğu, kurallarla yönetilen ayrıcalıklar” olarak tanımlıyor. Bu manaya göre “insan haklarına” bakıldığında, Avrupa tarihinin bir insan hakları mücadelesinden ibaret olduğu söylenebilir. Bu nedenledir ki 1215 tarihli Magna Carta’dan itibaren ilan edilen bütün bildirgeler “Batı(emperyalizm) için insan hakları açısından oldukça önemli gelişmelerdir.
İngiltere de halk daha doğrusu seçkinler bu belgeyle siyasal iradeyi temsil eden kraldan bir takım haklar koparabilmeyi başarmışlardır. 16. yüzyılda Las Casos, 17 yüzyılda da Grotius ve daha sonra Kant ve bir rahip olan St. Pierre gibi bir kaç idealistin düşlerine rağmen Batılı Emperyalist toplumlar insan hakları konusunda ancak son iki yüzyılda, sadece kendi toplumları için ilerleme kaydedebilmişlerdir. 1789 yılında Fransa’da yayımlanan “İnsan Hakları Bildirgesi”, batılı yayılmacı ve sömürgeci anlayış devletlerinde, insan haklarının kazanımında en önemli adımlardan biri olmuştur.
Faransız devriminin temeli, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini dünyaya ilan etmiş olmasına rağmen, 21. yüzyılda bu hakların sadece batılı emperyalistler olduğu gözlemlenmektedir.
1948 yılında ise, BM tarafından ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” dünya da insan hakları konusunda atılan en ileri ve en kapsamlı adım olmasına rağmen yine 21. yüzyılda bu haklar; emperyal- siyonizim için uygulanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilk iki maddesi, bütün insanların hür doğduklarını, hak ve değer bakımından da eşit olduklarını, beyanname de sözü edilen haklardan ırk,renk, cinsiyet, dil, din ayırımı yapılmasızın yararlanacaklarını ilan etmiştir. Bu gün bu hakları BM sadece batılı ülkeler ve İsrail için uygulama çabasına girmiş bir teşkilattır.
İnsan Hakları ifadesi, teorik olarak, insanın sahip olduğu, insana içsel doğal olan ve en azından ferdin iki temel ögesi ile (beden ve ruh) ilgili hakları kapsadığı gibi, insanla ilgili olan hakları yani kişinin oluşturucu ögelerinin dışında olmakla birlikte, onun varlığının vazgeçilmez sayılabilen yönleriyle ilgili olan temel hakları da kapsar ki, bu hakları en iyi şekilde Medine Vesikasında bulmak mümkündür.
İslam Dünyasında ise İnsan Hakları, hemen dinin tebliğ edilmeye başlamasıyla birlikte başlamıştır. Denilebilir ki Kur’an-ı Kerim, temel insan haklarını bir defa daha tespit ve tescil edip, uygulaması için, insana hak ettiği değeri yeniden kazandırmak amacıyla hatta kölelerin yeniden şerefli insan olmasını sağlamak amacıyla gönderilmiş bir dinin adıdır.
İnsan artı insan eşittir, Allah’ın yaratığı şerefli bir mahluktur.
İslam toplumlarının bağlı bulunduğu Kur’an-ı Kerim, ayrıntılı ve teknik olmasa bile insan hakları kapsamına giren noktalara değinmiş ve bunların korunmasını değişik boyutlar da ise yasaklanmıştır.
İslami telakkiye göre, bütün haklar(yani diğer yaratılmışların da hakları) yaratıcı olan Allah(c.c) iradesine dayanır. O’nun insanlara verdiği bir lütfü inayetidir. İnsanın yeryüzüne halife ve saygı değer(mükerrem) varlık olarak yaratıldığı, ona önemli sorumlulukları(emanet) yüklendiği fikri, insanın doğuştan bir takım haklara sahip olduğu fikrinin simetrik ifadesidir.
Bu telakki hakların beşeri ve egemen güçler tarafından tanınıp lütfedildiği ve yine onlar tarafından serbestçe kısıtlanabileceği anlayışını reddetmesi ve insana insan olması sebebiyle bir değer vermesi açısından insan hakları tarihinde önemli bir adımdır.
Selam ve Dua ile...