
HZ. İBRAHİM AKLI KEŞFETMEDİ YILDIZA TAPANLARI YOK ETTİ!
Mehmet Kaçar
“Güzel değil, batmakla gaib olan bir mahlık,
Çünkü zevale mahkum, hakiki güzel olmaz,
Aineyi samed olan batılı kalp,
İle sevilmez ve sevilmemeli.”
Saidi Nursi
Batan, yok olan, ölen, gaip olan bir mahluktur. Sonradan yaratılmıştır ve asla ezeli ve ebedi olamaz.
Batmak onun ilah olmadığını gösteren en güçlü bir sıfatıdır.
Hz. İbrahim(a.s) kıssasında bize, hep ön planda aklı gösterdiler. Oysa ki, ön plana çıkan, komenekon(Nemrut) yeryüzü krallığında, Nemrudun krallığının garantisi yıldızlara tapınılması ve Nemrudun da yıldızların yeryüzünde ki ilahı olduğuna inanılır. Yıldızların hareketlerinden hükümler çıkarılırdı...
Evet, akıl denen varlık insanı insan yapan ve onun en güzel sıfatıdır. Ama Hz. İbrahim kıssasında ön plana çıkarılması gereken, akıl değil, onun Nemrudun pompaladığı yıldızlara tapınılan ve putçuluğa, şirke dayalı kurduğu sistemidir. Yukarıda ki şiirde de Saidi Nursi bizim bu görüşümüzü kendi zamanın da açıklamıştır.
Şimdi İbrahim(.a.s), örnekler vererek, Nemrut krallığının bir yıldızlara tapınılan ve yıldızların ilah olduğunu gösteren delillere bir göz atalım isterseniz.
“Hz. İbrahim, sonlu olan, gaip olan ay, güneş ve yıldızlara önce Rabbim deyip, sonra battığını görünce “ben batan şeyleri sevmem” demesi paygamberlerin ismet sıfatına ters düşmez mi? diye bir soruyla konumuza girelim.
Yoksa, Hz. İbrahim(a.s), gerçekten güneşi, ayı, yıldızları ve sonlu olanları kısa süreliğine de olsa ilah olarak düşünmüşmü dür acaba? Yoksa, bunun bir başka izah tarzı var mı dır? Eğer, Peygamberler günah işlemiyorlarsa ki, bunda şek ve şüphe yoktur ve öyledir. Acaba bu durum nasıl izah edilebilir? dersiniz.
Bura da Hz. ibrahim(a.s), ay, güneş ve yıldızların bir ilah olamayacağını babasına ve Nemrud krallığı halkına anlatmak için bu ifadeleri kullanmıştır. Yoksa kısa süreliğine de olsa onları asla rap kabul etmek söz konusu değildir. İsteyen bu konuyu tefsirlerden detaylı bir şekilde takip edebilir. Şimdi Enam suresi 74-82 ayet meallerine bir göz atalım:
Hz. İbrahim babası Âzere demişti ki:” Sen putları tanrımı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içerisin de görüyorum.(Enem:74)”
“Böylece biz İbrahime göklerin ve yerin melekutunu(muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun(Enam: 75).”
“Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:”Rabbim budur.” dedi. Yıldız batınca da:” Ben batanları sevmem” dedi.(Enam:76).
“Ayı doğarken gördü:”Rabbim budur.”dedi.O da batınca:”Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum”dedi.(Enam:77).
Bu ayet mealinden de anlaşıldığına üzere, akıllı olmayan deli olan birisi zaten ilah kavramını kavrayamaz. Ancak akıllı olan da, insanların ve diğer doğa delillerinin etkisiyle ilah kavramını aklına rağmen yanlış anlayabilir. İşte İbrahim aklı ve almış olduğu vahiyle, çünkü vahiy aklı olana, İsmet olana iner. İşte Hz. İbrahim de bunların batıl olduğunu anlatıyor.
“Güneşi doğarken görünce:” Rabbim budur, bu hepsinden büyük.” dedi: O da batınca dedi ki:” Ey kavmim! Ben sizin(Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”(Enam:78).
Bu âyeti celile de, Komenekon Nemrudi krallığın halkı, Yıldızları ilah kabul ettiğini ve onların sonlu olan, yok olan ve ölen bir şeyi ilah kabul ettiklerini, bunların ise ilah olamayacağını anlatıyordu.
“Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.”(Enam:79).
Hz. İbrahim, zaten Allah’a ortak koşmayan ve Halilullah olan bir peygamberdi. Ama bir deney metodu kullanarak, kavmini de akıllarıyla bu gerçeği görmeye davet edip, ispat metoduna gidiyordu.
“Kavmi, onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki:” Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadelemi ediyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmezmisiniz?”(Enam:80)
“Hakkında hiç bir delil indirmediği halde, siz Allah’a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?””Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içerisinde olmaya daha layıktır?”(Enam:81).
“İman edenler ve bu imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”(Enam:82)
Şimdi bu ayetlerin tefsirine ve teviline bir göz atalım:
Maide suresinin 69. ayetinde de açıklandığı üzere “İbrahim ümmeti”(Milleti İbrahim)olan “Haniflik” ilk önce ve bizzat Sâbie’nin karşılığı oluyordu. Sâbie ise, “ashabı eşhas” (şahıslara tapanlar) ve “ashab-ı heyakilin-nucüm” (Yıldız heykellerine tapanlar) olarak iki kısma ayrılıyor ve her ikisi de ruhaniyet taassubuna ve meleklere kulluk etme fikrine dönüşüyor ve bundan bir tarafta cisimli beşeri ruhanilikten soyutlanmakla aşağılanıyor; diğer taraftan beşeri tagut(azgınların) ortak koşma ve tanrılık davasına vesile yapılıyordu ve İbrahim (a.s) bunları kırmak için gönderilmişti. Burada göreceğiz ki önce puta tapanların açık sapıklıkları, ikinci olarak yıldızlara tapanların nazari sapıklıkları açıklanarak ve beşerin meleküte ulaşması gösterilerek, Allah’ı birlemenin ispatı ile Hanifligin esası tespit edilmiş ve beşeri nübüvvet anlatılmıştır. Ve nihayet metafizik unsurların melek ve şeytan gibi gizli kuvvetleri beşer ilahı sayarak tanrılık da ortak eden, ruhlara tapanların felsefi sapıklıklarını iptal eden tevhit delilleri açıklanmıştır.
Hz. İbrahimin faziletlerinden bahsetmeyen millet yok gibidir. Arap müşrikleri onun evlatları ve mensupları olduklarını ikrar etmek suretiyle üstünlüğünü itiraf ediyorlardı. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar da onu büyüklemişler ve yüksek kadrini itiraf etmişlerdir. Bu büyük mevki, böyle âlemin çoğunluğunun faziletini ve yüksek mertebesini itiraf etmesi, Hz. İbrahim Halil(a.s) kadar hiç kimseye nasip olmamıştır.
“Allah’ım, Muhammed(s.a.v)in ve yakınlarının şereflerini daima yücelt, İbrahim ile yakınlarının şereflerini yücelttiğin gibi. Şüphesiz bütün Hamdler ve yücelikler ancak sana mahsustur.”
“Allah’ım, Muhammed(a.s.v)e ve yakınlarına bereketlerini artır. İbrahşm ve yakınlarına bereketlerini artırdığın gibi. Şüphesiz bütün Hamdler ve yücelikler sana mahsustur.”
İşte bunun nedeni de şudur:”Bana verdiğiniz sözü tutunuz ki, bende size verdiğim sözü tutayım.”(Bakara:2/40), “Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım bekleriz.”(Fatiha:1/5). Âyetlerinin delaletince de Rab ile kul arasındaki fıtri bir sözleşme metnidir bu. İbrahim(a.s) bu kulluk ahdini tutmuş ve Allah Teâlâ buna kısaca da, genişçe de şahitlik etmiştir. Kısacası ik ayettedir ki: Birincisi “Rabbi bir zaman İbrahimi bir takım kelimelerle sınamış, o da onları tamamlamıştı.”(Bakara:2/124). ayeti ki onun kulluk ahdini tamamladığına dair bir ilahi şahitliktir. İkincisi ise: “Rabbi ona: “İslam ol” dedi. O da: “Âlemlerin Rabbine teslim oldum “dedi. (Bakara:2/131).
Tafsile gelince: Hz. İbrahİm(a.s), Allah’ın birliğini ispat ve ortak koşmayı yıkmak için bir çok yerde, ilk olarak babasıyla “Sen putları tanrımı ediniyorsun?” (Enam:6/74) ve “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiç bir şey kazandırmayacak olan şeylere niçin tapıyorsun?” (Meryem:19/42) diye.
İkinci olarak da yukarıda malini verdiğimiz Enam Suresi 76/81 nci ayetlerinde geçen mücadelesi ile ... Üçüncü olarak da: zamanının hükümdarı ile “Benim Rabbım yaşatır ve öldürür.”(Bakara:2/58) diye münazara etmiştir. Dördüncü olarak da: Kâfirler ile “Nihayet(İbrahim) onları parça parça etti, yalnız onların büyüğünü bıraktı.”(Enbiya:21/58). ayetinin delaletine göre putlarını kırarak, fiili bir şekilde tartışma yapmış, sonra kavmi “Onu yakın, tanrılarınıza yardım edin.” (Enbiya: 21/68) demişler, ateşe atılmış. Sonra “Muhakkak ki ben rüyamda seni kestiğimi görüyorum.”(Saffat:37/102) diye Allah’ın emrine oğlunu adamış, hasılı kalbini irfana, dilini burhana, bedenini ateşe, çocuğunu kurbana, malını misafir ve iyilik yapmaya teslim ve tahsis ederek kulluk ve sevgide kahramanlığını ispat etmiş ve sonra;” Benden sonrakiler içinde beni iyi dille anılanlardan eyle, beni Naim Cennetinin varislerinden kıl, babamı da bağışla, şüphesiz o sapıklardan biriydi. Yaratılanların diriltilecekleri gün beni rezil etme, o gün ne mal, ne de oğullar fayda verir.” (Şuara:26/84-88) diye Rabbına yalvarmış ve niyaz eylemiş ve bundan dolayı Allah Teâlâ’nın isteğinin yerine getirilmesini ve tahkikini gerektirmiştir.
Arap müşrikleri de anılanın üstünlüğünü itiraf ettiklerinden dolayı onlara karşı;”De ki: Biz Allah’ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım?”(Enam:6/71) davetine ispat ve açıklama sadedin de AllahTeâlâ Hz. İbrahim(a.s) in kavmiyle olan tartışmasını ve ilahi meleküte nail oluşunu bir delil ve geçmişten bir örnek, bir ibret dersi olmak üzere hatırlatmakla ve işin başında puta tapıcıların apaçık sapıklıklarını da hatırlatmak suretiyle buyurmuştur ki:” Öyle de ve şunu hatırlat hani, İbrahim babası Azer’e (Yahut Yakub kıraatin de “râ=” nın zammiyle okunduğuna göre, İbrahim’in babasına:” Ey Azer!” putları bir sürü ilahmı tutuyorsun? Muhakkak ben, seni ve kavmini açık bir sapıklık içerisinde görüyorum demişti. Ruh sahibi olan beşerin gerek insan heykeli olsun ve gerek yıldız ve melek heykeli farz edilsin, cansız putlara karşı alçalma ve tapınma ne açık bir sapıklıktır. İbrahim bunu babası veya babası yerinde amcası olan Azer’den başlayarak kavminin yüzüne vurmaktan ve onları irşat etmekten çekinmemişti.
Bir kısım tefsircilere göre, Azer, babası değil İbrahimin amcası idi. Baabsı ise Tarat’tır demişlerdir. Çünkü “ataya öf bile denmediğine göre” İbrahim Azer babası olsaydı ona karşı gelemezdi görüşündedirler. Ayrıca Amca da baba yarısıdır. Bu yönüyle atası olarak anılmıştır. Normalinde Hz. İbrahim’in mücadelesi babasıyla değilde amcasıyla olmuştur, demişlerdir.