
HUSUN/KUBUH-GÜZEL/ÇİRKİN
Mehmet Kaçar
Yaratıcı, evreni, bir düzen bir intizam, bir ölçü, bir taktir(kader), içerisinde, insanın yaratılmasından çok çok öncesinde yaratılmıştır. Yaratırken de şanına yakışır bir şekilde (cemil ve cemal) sıfatlarının tezahürü olarak, her yeri, her şeyi güzelliklerle bezemiş, süslemiştir.
Eğer bu gün evrende, çirkinlikler varsa ki mutlaka görüyoruz ve var, biz insanların bizzat kendisi halifeliği bırakıp, muhalifliğe soyunduğu ve iblisin tarafına yer aldığı için evrenin yaratılmış olan güzelliklerini, bu düzeni, bu intizamı bozmuştur. Yani husunu kubuha çevirmiştir.
Oysa şu bir de güzel bakan gözlerle nazar edecek olursak, doğa, insan, hayvan ve bitkiler(insanat, hayvanat, nebatat ve cemadat)de hep bir cemil ve cemal sıfatlarının yansıması olan güzelliklere nazar eder bakmasını biliriz. Bir suyun berraklığı ve şırıltısı, bir ıhlamur ağacının sabah ezanında ki çevreye verdiği kokusu, bir serçenin sabahki saba makamındaki nakaratı ve diğerleri mesela!...
Tabi bu evrene bakan gözler(ayn)de güzel bakıp, güzelliği korumasını ve de ondan tat almasını bilmelidir. Çünkü o güzelliklerin her biri bir ihtiyacı karşılıyor. Mesela, o ihtiyaçta hep insanın güzel görmesi ve güzel yaşaması için yaratılmıştır. “Allah güzeldir, ve her şeyi güzel yaratır ve güzeli sever.” İnsanın ibadetlerindeki temizliği ve huşusu hep bu güzellikler için değilmidir! Elbette ki hep bu güzellikler insan içindir.
Güzel nazar eden göz, kendine yansıyan güzellikleri hissedince nasıl güzel olmaz ki? O güzellik de ruhuna, kalbine ve nefsine nasıl yansımaz ki?
Evrendeki yaratılmış olan güzelliklerin yansımasını içselleştiren bir göz, kalbe gönderdiği manevi ışınlamalarla kalplerinde güzelleşip, güzel görmesini ve kalp gözlerinin açılmasını sağlamış olmaz mı? Elbette olur.
Kalbi güzelleştiren bu güzellik (husun), kalbin aynı zaman da beyne göndereceği tüm manevi yansımalarla, duygu ve bedenimizi de güzelleştiremez mi? Elbette onuda gül gibi, lale gibi, nergiz gibi türüm türüm kokutan bir güzelliğe büründürürüz. Çirkin(kubuhu) settar sıfatıyla örter ve cemil sıfatıyla tüm beden aydınlanmaya başlar. Duygular, beden, kalp güzelleştikçe de, yaşam ve ömür denen dünya güzellik bahçesinde yaratıldığı gibi güzel olur.
Dünya gözünün bakış açısına göre, evrenden alınan yansımalara, husun niyetiyle bakarsak güzel yansıma, kubuh niyetiyle bakarsak da çirkin yansımalara maruz kalırız ve dünyayı da halife değilde muhalif iblisin safında çirkinleştirmeye (atom, hidrojen, nükleer ve sünnetullahın dışında yaşama) devam ederiz.
Dünya gözünün(ayn) görebildiğinin ötesinde de, gördüğüm varlıkların ruhumuzda ki yansıma ihtişamları, bizlerin dünya hayatında çok uzun süre kalma iştahımızı da kabartmaktadırlar. Öyle mükemmel ve tıkır tıkır işleyen bir kader(taktir) var ki, onu görmemek mümkün değildir. Bu intizamı göremeyenler ancak dünya gözünün algıladığı akis sınırında yaşayanlardır. Bu güzel yaratılış ve güzelliklere (husuna) sırt çevirmek ancak güzelliği yaratana isyandan başka da bir şey değildir.
Öyleyse, çirkin(kubuh) olanı biz çirkinleştirdiğimiz için buda yaratılışımıza yani fıtratımıza aykırı olan bir durumdur. Yaratılış düzenini(sünnetullahı) bozmak yaratılışı inkardan başka bir şey değildir. Bu da ancak İblis ve dünyadaki tabilerinin işidir.
Yaratılış varlığımıza ölçü getirmek, onu bir mal ve meta gibi değerlere boğmak ve gördüğümüz şeylerin güzelliğini sezememek bizi aşan ve belki de varlığımıza aykırı bir kubuhtur.
Asıl çirkin(kubuh) olan ise, güzel olana güzel bakmayı öğrenenememektir. İnsana, doğaya uzaya(felekut alemi) karşı olan nazardır bunun adı da tabi ki çirkinliktir.
Yaratıcıya inanıp, onun yarattıklarını kendi güzelliğinden yarattığını bilip ve onlarda çirkinliğin olamayacağını anlamak, yaratıklara saygılı olmayı gerektirir ki bunun zıddı yaratıklara saygısızlık olur.
Asıl çirkin olan, halifeliği bırakıp da iblisin safına geçerek muhalif olmak ve firavunlaşmaktır. Kendi zevkine, yaşantısına ve bunlar içerisinde diğer yaratıkların ölümüne, kölelliğine ve ezilmesine çalışan totaliter, nazist yönetimlerdir çirkin olan.
“Ne hayat boştur, ne de dünya boş ve çirkindir. Bunların boş ve çirkin olduğunu düşünen zihindir boş olan. Bu zihinlerin hayatın gayesini anlamasını beklemektir asıl boş olan.
Dünyaya, hatta evrene ve küçük evren olan insana nasıl bakarsan o baktığın şekilde sana geri yansımalarını görürsün. Nasıl bakmışsan, yansımayı öyle alırsın yani çirkin bakarsan çirkin, güzel bakarsan çirkin yansıma...
Beyinlerin bir başkalarına kiraya verilip beyinsiz yaşandığı bir dünyada, geriye bir şey kalmadığını düşünenler, akılsız olup, iradesini bir başkasına teslim ederek en başta köle olmaya razı olan ve kendine, yaratılışın güzelliğine saygısı olmayan çirkin olanı güzel görüp çirkin yaşayan, yaratılış amacına saygısı olmayan, başkalarının boyunduruğu altında yaşamayı ve onun kayış atmasını seven ve tercih eden bir tarzı kendine uygun görmenin adıdır.
Sen varsın, sana verilen akıl ve özgür iraden var, bunların verdiği tüm güzellik ve ölçüleri ile sana ihsan edende var. Aklın, fikrin, zikrin, şuurun, hissiyatın, davranışların, nazariyatın var.
O zaman sana verilen halifeliği terk edip, iblisin dünya versiyonları yanında neden muhalif olmayı tercih ederek çirkinleşirsin!..
Gel, güzel kardeşim, cemil yaratıldın, cemil ol, dünyanın ayn’ının sana verildiğini ve onunla güzel bakmayı öğrenmen gerektiğini unutma. Bu dünyanın güzellikle yaşandığı anda mutluluk verdiğini bil. Dünya güzelliklerini gör ve güzel yaşayarak, dünyayı gıpta ile yaşanan bir yer haline getir. Bu güzelliklerinde temelinde, evrenin her bir varlığına saygı ile davranmak ve onlarla beraber yaşayarak bu dünyanın güzel olduğunu bilmem yatmaktadır. “Sen saygılı olduktan sonra, tüm evrende inan ki sana saygılıdır.” Her yerde ve her daim saygılı olmak dileğiyle!...
Selam ve Dua İle!...