
Husun Kubuh (Hayır Şerİyilik Kötölük)
Mehmet Kaçar
Husun/kubuh; İyilikle kötülüğün mahiyetine ve ölçüsüne ilişkin tartışmalara konu olan kelâm, ahlâk ve fıkıh usulü bir terimdir.
Hayır/şer; Allah’ın emri ve insanın selim fıtratıyla bağdaşmayan kötü ve zararlı şey anlamında bir kelâm terimidir.
Bir milleti muasır medeniyet denilen medeniyetlerin seviyesine ulaştıracak olan en önemli unsur, herkesin kabul ettiği üzere iyi bir eğitim ve düşünce düzenine olan direk katkıları, yeni bir neslin yetişmesi, en iyi ihtimalle ancak 25-30 yılda ancak mümkün olabilir.
Bir milletin öz ruhuna ve öz kültürüne uygun bir eğitim modeli ve politikası milletlerin birincil hedefini oluşturur ve çağımızda da milletler en çok yatırımı iyi eğitilmiş geleceğine ve kalifiye yetiştireceği gençliğine yapmaktadır. Ülkemiz de son yıllarda bu konuda çok ciddi, belki de en başta gelen yatırım eğitime yapılmaktadır. Okullar, yeterliliği, sınıf sayıların artırılarak, sınıf mevcudunun azaltılması, kaliteli ve kalifiye öğretmen yetiştirilmesi için yapılan çalışmalar gözler önündedir.
Milletin dinine, diyanetine, öz kültürüne uygun yetiştirilmiş iyi yetiştirilmiş doktorlar, mühendisler, ekonomistler, hukukçular, mühendisler, din adamları, yöneticiler, işçiler, patronlar yetiştirmek mi? Yoksa çok iyi, vicdanlı, merhametli, ahlaklı, vatan ve millet, bayrak aşığı, öz kültürüne bağlı insan İyi bir insan olabilmenin yegane yolu ise, iyiyi kötüyü ayırt edebilecek bir irade ve akla sahip olmak gerekiyor. Bu yolda yeni bir nesil yetiştirmek uzun ve zahmetli bir iş ama başka bir çare yok. İyi ve kötüyü ayırt edebilecek bir irade ve akla sahip bireyler yetiştirmek gerekiyor.
Akıl yürütmeden mahrum olmayan, gelişmelere açık ve yenilikçi bir nesli eğitim sayesinde iyiyi de kötüyü de ayırt edebilir duruma gelir.
Öz ruhuna ve öz kültürüne uygun, gelişimci ve yenilikçi bir eğitimin birincil amacı birlikte yaşamayı sürdürürken, çevresine karşı, öz kültürüne ve ruhuna karşı, dinine diyanetine karşı iyi olabilmeyi ve onlarla barışık bir hayat sürdürebilmeyi öğretmektir.
Bu eğitim modelinin yolu da insana, bebeklikten aktarılarak, onların yaşayacakları toplumun birer bireyi olacaklarını öğretirken, öncelikle kendisine ve ardından da toluma faydalı olmasının Akıl yürütmek ve bu aklını faydalı bir şekilde kullanmasını öğrenmek ise iyiye karşı irade koymaktan mahrum olmayan her insan, kendisinin ve başkalarının canına, malına, haysiyetine, ailesine ve değer verdiği şeylere zarar vermemeyi öğrenerek toplumun bir köşe taşını oluşturmuş olur.
Basit gibi görünen bu temel prensip, dinin, ahlakın da yardımı ile kendi kazanımlarının neticesini Normal bir hayatın sürdürüldüğü toplumlarda, toplum birlikteliği, toplum yardımlaşması ve paylaşımcılığını ön plana çıkarıldığı anlarda gelişen davranışların, içgüdünün yerine adaletli bir davranışa çevrildiğini görürüz. Bu çevrilişte de em önemli etkinin eğitimden geçtiğini bilmeliyiz. Hayatın normal alışkanlığındaki eylemlerini dahi adalet terazisinde tartamayan toplumlarda zorluk çeken bireylerin daha karmaşık ve tolumun bir çok kesimini etkileyen fiillerin iyi olanı değil de kendi iştahasını kabartan nefsani duygularını tercih etmesi ise eğitimin yanlış veya yetersizliğini gösterir.
Bu tür insanların bencil bir arzu ve hayallerinin peşinde koşması da diğer bireylerin şaşırtıcı bir hale sokması yanlış olmaz. Çünkü beklentinin dışına çıkılmış olur.
İyiyi kötüye karşı savunacak olan kurallar dini ve hukuki kurallardır. Bu kuralların çürüdüğü toplumlarda ezen ve ezilen bireylerin ortaya çıkması, bir kısım azılık olan gücün çoğunluk olan diğer insanları fikren, hukuken ve bedenen köleleştirmesi iyi ve kötü kavramlarının gerek din yönünden ve gerekse hukuk açısından yer değiştirmesi ile mümkün olur.
Dinin ve hukukun amacı, birlikte, adaletle, merhametle, kardeşçe ve paylaşımcı bir toplum oluşturulmasını sağlamaktır. Dinde hukukta bunun için uğraş vermelidir. Bazen dini kuralların hiçe sayıldığı toplumlarda da kanunlar zalimden yana olabilir. Bazen de kanunlar adi suçlar için adil ve kesintisiz bir şekilde uygulanabilir ve yahut iyi niyet yerine kötü niyetlilerin elinde tersi de olabilir.
Bu şekildeki bir hukuk sisteminde en azından tolumun temel işleyişini sağlarsanız ve kişiler günlük işlerini rahat yürütebilir hale gelirler ve iyiyi kötüden ayrıma yolunda ileri adımların atılmasına neden olurlar.
Karar vericilerin, karar mekanizmaların da bulunanların, dinin ve ilahi adaletin denetiminden muaf ve sadece kendi akıllarını kanun görüp karar verdikleri anda hukukun bir engel teşkil edebileceği göz önünden ırak tutulmamalıdır. İnsan ilahi kanunları bir kenara bırakıp da kendi aklını ilahlaştırmaya başladığı andan itibaren Firavunlaşır, Nemrutlaşır ve Karunlaşır. Bu durumda da adaleti tesis etmek için Musalar, İbrahimler, Yusuflar, Muhammedler (sallallahu aleyi veseselam) daima var olurlar.
O halde iyiyi kötüden ayıracak, merhameti, adaleti, paylaşmayı sağlayacak, kardeşliği tesis edecek birileri mutlaka zuhur edecektir. Çünkü hakkın yanında batıl daima kaybeder. İyinin yanında olanların tesisi ettikleri hukuk, kubuhun mutlaka karşında galip gelecektir.
O zaman iyiyi kötüden ayıracak tek merciinin, iyiyi bizi biz yapanın gönderdiği kurallar neticesinde verilecek eğitimden geçtiğini de çok iyi bilmemiz gerekiyor.
Karar vericilere, merhamet-vicdan, ahlak eğitiminin zirvesi verilmelidir ki verdikleri kararlar zalimden, dolandırıcıdan, yalancıdan, güçlüden, karaborsacıdan, saygısızlardan, vergi kaçıranlardan vb yana olmasın. Eğer karar vericileri öz ruh ve öz kültür yönünde eğitemezsek, o zaman zorbalık, kurnazlık, sahtekârlık ile mal/güç elde edilmesi, buna yasal bir kılıf bulunarak göz yumulması ve insanların kast sınıflarına ayrılarak köleleştirilmesi neticesine ulaşılır.
Bu yola girmiş milletlerde ise, azınlık grupların yanlış yoldaki algıları doğru olan çoğunluğun algıları yanlış gösterilebilir ve böylece devletin iyilerden oluşmasının önüne geçilebilir.
Ülkemizde de son onlu yıllarda hep bu plan ve projenin üzerinde çalışarak çoğunluğu dışlayıp, yanlışta olan azınlığın yanlışlarını kabul ettirme çabaları hız kazanmış durumdadır. Yani iyiyi kabullenmeyip, kendi yanlışlarını iyi kabul ettirme çabaları zirve yapmış durumdadır vesselam. Fi Emanillah!