
Hunza Türkleri!
Mehmet Kaçar
Bunlar, yapılan gözlemlerden sonra, 120 yıl yaşadıkları, 70 yaşında ki bir kadının doğum yapabildiği gözlemlenmiştir.
Bu Türkler, kanser hastalığını tanımıyorlar ve en uzun yıllar yaşama sırlarını yaşadığı yöreye bağlıyor gözlemciler.
Hunza Türkleri, Hun Türklerinden gelen bir kavimdir. Pakistan ve Hindistan sınırında yaşayan bu kavmin çok ilginç özellikleri olduğunu bildiriyor gözlem adamları.
Bilim insanlarına göre, Hunza Türklerinin kadınlarının 65-70 yaşında doğum yapabilmelerini inceleyip, ideal beslenmelerine bağlıyorlar.
Müslüman olan Hunza Türkleri, ortalama 110-120 yıl ömür sürüyorlar. Hunza Türkleri, kendi aralarında, 65 yaşını yolun yarısı olarak kabul ediyorlar.
Bu Türklerde, Kanser hastalıklarına rastlanmadığı gibi, diğer sık görülen hastalıklara da yakalanmıyorlar.
Bilim insanlarına göre, bu kadar sağlıklı ve uzun yaşamalarının sırları şunlardır:
a-Bunların, yaşadıkları bölge, öncelikle denizden 6 bin metre(6 km.) yükseklikte bulunuyor.
b-Buz gibi ve hiç bir hijyen ve katkı maddesi karışmamış, su içip kendi ekip biçtiklerini yemelerinin etkili olduğunu söylüyorlar.
c- Hunza Türklerinin et ve baharatlı yemekleri ise çok ün salmıştır.
d- Sadece, kendi ürettikleri meyve ve sebzeleri tüketiyorlar. Dışarda yani kendilerine ait olmayan bir şeyi yemiyorlar.
Hunza Türkleri, Çin ve Afganistan sınırında, Pakistan Keşmirinin kuzeyinde, Tanrı dağları, Himalayaların batı uzantısı olan Karakurum sıra dağları, Hindikuş dağlarının keşistiği 160 km. uzunluğundaki 1.6 km. genişliğindeki Hunza Vadisinde yaşayan bir haktır.
Aslında komşu oldukları Çin değil günümüz Çin devletinin sınırları içerisinde kalan Doğu Türkistandır.
Hunza Türkleri kendilerine Hunzakut adını veriyorlar. Konuştukları dil olan Buruşo yüzünden onlara Buruşo adını takanlar da var.
Asırlarca yolu, izi olmayan, erişilmesi çok güç bir yerde, dünyadan izole olmuş şekilde yaşayan Hunzakutlar “Mir” dedikleri hanedan reislerinin ve ona danışmanlık eden on iki kişilik bir meclisten oluşan ihtiyar(seçilmiş) heyeti idaresiyle yönetilmektedirler.
Türk geleneklerine uygun ve asimile olmadan tam 900 yıldan fazla bir süre bağımsız yaşamış bir millettir.
Hunza Türkleri, Coğrafi zorluklar ve iklim değişiklikleri gibi nedenlerden dolayı, Sibirya ve bugünkü Rus düzlüklerinden Orta Asya bozkırlarına indiği düşünülen bu Türkler, Orman avcılığından göçebe çobanlığına geçiş süreci yaşamışlardır.
Türk dilinde, ormancılık ve orman yaşamıyla ilgili sözcüklerin, bozkır tabiatındaki sözcüklerden daha eski olması ve pazırık Kurganında ren geyiği görünümü verilmiş atlar çıkartılmıştır.
Coğrafi şartlar ve iklim değişiklikleri veya bilinemeyen nedenlerden ötürü Türk kabilelerinin büyük bir kısmı yerleşik ve ormancılık hayatından bozkır hayatına geçmeleridir. Herhangi bir şekilde bozkır hayatına adaptasyon sağlamışlardır.
Bu günkü Doğu Türkistan, Mogolistan ve Altay bölgelerinin ilk çağda ve orta çağın başlarında Türklerin Anayurdu olduğu düşünülmektedir. Bu alan 1200 ila 1400 metre arasında değişen bir yayladır.
Büyük çöküntüler ve yüksekliklerden oluşan bu arazi de Altay dağlarının yüksekliği 4600 metreden fazladır. Ötüken’nin bulunduğu bölge 4000 metre civarındadır. Cungarya ve Gobi Çölünün bulunduğu alan yılda 100 milimetreden az yağış alıyor.
Bu günkü Doğu Türkistan, Mogolistan ve Altay bölgelerinde yıllık yağış miktarı ise 200 milimetreyi geçmez. Kışın ise oldukça soğuk ve sert sert ve soğuk bir iklimi vardır; eksi 50 dereceye kadar düşer.
Kışın büyük bir bölümünde toprak karlarla kaplıdır ve toprağın beyaz yorganı vardır. Yazın ise hava çok sıcak olabilir. Ya da kötü geçen yıllar da fırtına da görülebilir. Sık Ladin, Çam, Köknar ormanlarıyla kaplı yüksekliklerin eteklerinde çayırlar vardır. Çukur yerler de ise ağaçlıklı otlaklar ve çalılıklar vardır. Bu bölgelerden Çin’e doğru giden topraklar ve İran’a doğru uzanan topraklar uçsuz bozkırlarla ve çöllerle kaplıdır. Altay’a yakın Sibirya bölgelerinde ise tayga iklimi hüküm sürmektedir.
Böyle bir alanda yaşayan topluluklar da ekonominin temeli hayvancılığa dayanmaktadır. Geniş stepler de en çok at ve koyun yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bunlardan başka deve ve sığır yetiştiriciliğe de yapılmaktadır. Koyunun yünü eğrilip ip yapılırken ve bun iplerden de halı, kilim üretimi yapılmaktadır. Andronova ve Afanasyeva Kültür kalıntıları sebebiyle, bilim adamları, halının ana yurdu olarak Orta Asya’yı göstermektedirler. Hayvancılık yaptıkları için yazlık ve kışlık otlak ve yurtları vardır. Göç yerleri önceden tespit edilir. Böyle bir hayatı tercih eden 12 hayvanlı Takvimi geliştirmişlerdir. Bu takvim; güneş ile ay arasındaki döngüye ve “geyik böğürtüsü” “bir hayvanın doğması”, “bir göçmen kuşun geri dönmesi” gibi doğa olaylarına bağlıdır. Sütlü darı, peynir, yoğurt ve kısrak sütünden kımız içerler. At ve koyun etini saklayıp bazende kurutup yerler. (Kaynak, TRT avaz olarak alındı.).