Mehmet Kaçar

HORMONLADIĞIMIZ GENÇLER

Mehmet Kaçar

Milenyum çağında, gençlik hareketleri ve gençlerimizi iki şekilde hormonlamaya devam ediyoruz. Bu hormonlama şeklin den biri davranış ve fikirler üzerinde olurken, bir diğeri de beslenme yoluyla olmaktadır. Biz bura da önceliği beslenmeye verip ilk sırada onu irdeleyeceğiz ve daha sonra yani yazımızın ikinci kısmında da fikren ve düşünsel olarak hormonlanmaya parmak basacağız.

Bugün, çok çeşitli yiyeceklerle, gençlerimizin gelişmesini hızlandırırken, fikri ve zihinsel gelişimi normal seyrinde devam etmektedir.

Bize göre, bunu tabi ki gözle görülür, elle tutulur nedenleri vardır. Yirmi birinci asırda yaşarken, insanoğlu et, süt ve bitkisel yiyecekleri de hormonlayarak şişirmektedir. Mesela; Tavuk ürünlerini ele alalım. Bir civciv, ilaç ve iğnelerle iğnelenerek, kırk günde üç dört kiloluk bir tavuk eti olarak marketlerin reyonlarında yerlerini almaktadır.

Aynı şekil de, et, süt ve bitkisel ürünleri artırmak için, otçul olan(otla beslenen) hayvanlara et ürünleri(kemik tozları ), hormonlanmış yemlerle beraber verilmektedir. Bu sistem tabi ki sünnetullaha(yaratılış düzenine) aykırı bir durumdur. Normalin de 100-200 kilo olması gereken bir dana, bakıyorsun 500-600 kilo hatta daha da fazlasını kilo olarak çekiyor kantarda.

Marketten aldığımız bir yoğurt düşünelim, normal katkı maddesiz olan yoğurda göre, 10-15 gün bozulmadan durabiliyor. Normal yoğurt ise üç günü geçti mi bozulur.Bu yoğurdun içerisin de yine hormonlanmış, hatta asit içeren, koruyucu maddeler katılmaktadır. Bu katkı maddeleri sayesinde buz dolabında uzun süre kalmaktadır.

Yine, market reyonlarından aldığımız dometes, lahana ve diğer yiyecek türlerinin, verilen hormondan dolayı, içlerinden ikinci bir domates veya lahana rutubetli dolab ortamında yetiştiği bilinen bir gerçektir.

Yediğimiz salatalıklar ise, kabak kökenlerine aşılanarak, olması gerekenin iki üç katında evimizi ve soframızı süslemeye devam etmektedir. Kısacası, bu gün hormon dediğimiz illet her tarafımızdan bizi çepeçevre sarmış durumdadır.

Bu bölüme bir de şu iki örneği vermemiz yerin de olacaktır sanırım. Otçul hayvanlara et ürünleri yedirince insanlara da bulaşabilen BSE(deli dana) hastalığı ile insanlar karşı karşıya kalmışlardır ve pek çok sığır itlaf edilmişti.

Bilim adamları, kök hücreler den kolonladıkları bir koyunu, hormonlarla yaşatmışlardır ve koyun, normal koyunlara göre hızla ömrünü tamamlayıp, normal koyunun yarı yaşına gelince ölmüştür.

Şimdi şöyle birazcık düşünelim ve zihni melekelerimizi biraz yoralım.

Lise, çağına gelmiş çocuklarımıza(kız-oğlan) bir göz atalım. Bu yaşta bu gençlerin boyları olması gerekenden daha uzun ve kiloları da yine olması gerekenden daha fazla göstermektedir.Yani vücutsal gelişimi, et, süt ve bitkisel ürünler den aldığı hormonlarla olması gereken, normal standartların çok çok üstüne çıkmaktadır. Bedensel gelişimin, hormonla hızla büyümesi karşısın da ise, zihinsel-fikirsel ve düşünsel gelişimleri ise, vücut gelişiminin çok gerisinde kalmaktadır. Mesela; lise sonda ki çocuk, bedensel gelişim olarak 185-190 santi metre boyuyla ve vücut yapısının kilolarının fazla olması yönünde dikkat çekerken, düşünme, akletme ve yorumlama yönünden ise zeka düzeyine sahip olmaktadır. Bunu gözlemleyen her öğretmen farkları rahatlıkla görebilmektedir.

Mesela; lise son sınıfa gelmiş bir öğrenci, gelip bize hocam bana bir dilekçe yazıver deyince ben çok üzülüyorum ve o dilekçeyi yazdıktan sonra, o çocuğa lise diploması sana haram takılıyorum da aynı zamanda.

Bir de, bu gün gençlerimizin fikri ve zihinsel yapıları yönüyle hormonlandıklarını görmekteyiz. Bu şekilde hormon yapısını, giyim-kuşamında, ders kitapların da, sırt çantaların da ve konuşurlarken kullandıkları argo kelimelere göre bilmekteyiz.

Kur’an okuyan, hadis ezberleyen bir çocuk, ağzın dan küfrü eksik etmiyor ve bol bol argo kelimeleri kullanmayı adet haline getirmiş ve zevk duyuyor, ayrıca genellikle alaycı ve küçük gören bir eda ve tavırla insanlara yaklaşıyorlar.

Saç ve giyip tarzlarıyla da, Müslüman görünümünden çıkıp, gayri müslimleri taklit eder duruma gelmişlerdir.Kendisine bu durumu söylediğin zaman da da, ne var bunda tüm dünya böyle giyiniyor zaten ben şeklimden, şemalimden ve konuşma tarzımdan çok memnunum derken,

Hocam, İslam da şeklin, şemalin ne önemi var diyebilmektedirler. Bu gence sorduğun zaman , acaba sen hiç Efendimiz Muhammed(sas)in siyerinden “Kitabı Şemail” bölümünü okudun mu diye, hayır cevabını almaktayız.

Bu delikanlı ve genç bayan, tuttuğu takım da gördüğü yabancı asıllı sporcuları kendine “rol model” almakla gururlanmaktadır.

Gençlerimizin, fikren ve şeklen hormonlanmasın da, sadece spor camiası etkili olmamaktadır. Bu gün global dünya dediğimiz dünya da, sosyal medya ile yazılı ve sözlü medya en önde gelen etkiyi yapmaktadır.

Diğer bir etken de, eğitim ve öğretim sistemimizin milli olmayışı ve gayrı milli oluşudur. Batı, emperyal medeniyetin, eğitim sistemimizde, giyim ve kuşam da bir sarmaşık misali genci sarıp sarmalaması ön plana çıkmaktadır.

Bu gün, öğretmenler odasın da, “avon katalokları ile yıldız ve burç falları kitaplarının yanın da eğitmenlerin en önemli muhabbetleri burçların etkisi şeklindedir.

Bir gün, öğretmenler odasına gerçek “hormon savar”lar, gazete, kitap, mecmua girerse, belki bu gençler bedensel olmasa da zihinsel hormondan kurtulabileceklerdir.

Selametle....

 

Yazarın Diğer Yazıları