'HER TOPLULUK LAYIK OLDUĞU GİBİ YÖNETİLİR'
Mehmet Kaçar
Bize çokça sorulan sorulardan biriside eğer Allah(c.c.); cahil ve zalimlere yardım etmiyorsa, o halde neden ortalıkta, üst makamlarda daha çok cahil, ahmak ve zalimler var! O zaman bunun nedenleri nedir? “Gökyüzünün zenginliklerinin, güzelliklerinin, esrarının anahtarları Resullerin de ellerinde değildir.” Neticede de “her topluluk neye layıksa o şekilde yönetilmeyi hak eder”. Anlayacağınız bizler ne isek, nasıl yaşarsak bizleri yönetecek olanlarda o şekilde olacaktır. “Tencere kapak” misalinde olduğu gibi. “Yüce yaratan bizleri mallarımız, canlarımız ve evlatlarımız ve sevdiklerimizle, bazen bunları çok vererek, bazende az vererek imtihan etmektedir.”, biz her açıdan kendimizi değiştirmeden O, bizim hakkımızda ki hükmünü iyiye veya kötüye, aza veya çoğa tebdil etmeyecektir”. Allah(c.c.), zaman zaman “servet ve iktidarı da halklar ve ülkeler arasında tersine çevirecek ve her şey yeniden başlatılacak.” Aslında O, “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister”. Ama biz işi O’na havale eder ve bu isteğe cevap vermemeyi tercih ederiz. Hem aslında O, “bize hayır gibi görünen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde de netice itibari ile hayır murat etmiş olabilir.” Mesela Hz. Lut(a.s.) kendi kavmini kurtarabildi mi? Nuh(a.s.) kendi oğlunu kurtarabildi mi? Efendimiz (a.s.)en sevdiği amcasını kurtarabildi mi? Firavunun karısı iman edenlerdendi ve sarayında Hz. Musa(a.s.), Hz. harun(a.s.), Hz. Yuşa(a.s) lar vardı. Allah her şeyi görmekte, duymakta, bilmektedir ve O, yegane hüküm sahibi olandır. yaratılmış her ne varsa O’nun iradesine bağlıdır ve O’nun tarafından yaratılmıştır ve biz, sadece O’nun rızasını isteriz ve o yönde irade koyarız. Kimse O’ndan bir şey saklayamaz ve O’nu herhangi bir şeye mecbur da edemez! Sahi o zaman bunca telaş ve endişe neden? Hiç ölmeyecekmişiz gibi gelecek kaygısı niçin? Baki olan sadece ve sadece Allah(c.c.)tır. Her ne olacak sa zaten o olacak! Bunu hiç kimse engelleyemez, hızlandıramaz ve geciktiremez. Aciz yaratıkların en şereflisi olan insanlar bırakın fıkhetmeyi, akaid temelinde bile kafalarında ve gönüllerinde düğümlenen soruların cevabını net bir şekilde bulabilmiş değiller. Öfkeli telaş ve ham hayaller içerisinde, korktuklarından kaçtıklarını, umduklarına kavuşmak için var güçleri ile koştuğumuzu görmüyor musunuz? Oysa kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar hep. Yapmış oldukları ameller akşama kadar kazak örüp sabaha kadar onu yeniden sökenlere benzemiyor mu? Yeryüzünü rahat yaşanılacak bir cennet olarak kabul eden, sağlıklı bir hayat hayal ederken, kendi sırtlarında, kendi cehennemlerine odun taşıdıklarının bile farkına varamamaktadırlar. “Durun ey kalabalıklar, bu sokak çıkmaz bir sokak” deseniz de acaba sizi dinleyen var mı dır? Onlar için sizin göstermiş olduğunuz gayretler kaç yazar? Kollarını arşa kadar açarak onlara bağırarak söyleseniz de, söylemeseniz de bir. Kur’an deyimi ile gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dediğiniz de ise, onların cevabı size “ biz ıslah edicileriz” demeleridir. İyi bilin ki onlar bozguncuların(fesat çıkarıcıların) tâ kendileridir. O halde Cennet ve zıddı olan Cehennem de boşuna yaratılmamış ve bir hikmete binaendir. Bizim görevimizin en önemlisi ve belkide en başta geleni insanları cennete davet etmektir. Cennetin tüm kapıları o kapılardan giriş yapmayı hak edenler için sonuna kadar açıktır. Cehennemin kapıları ies aralık bırakılmıştır. O halde zulün yapan zalimler için yaşasın cehennem. Kim bu dünyada ne kadar iyilik yaptı ise, karşılığını kat be kat görecek. Kim de bi zerre kötülük yapmış sa ve o kötülüğe sebep olmuşsa, onun karşılığını cehennem ateşi denen yerde tadacak. Hem de “misgale zerretin hayran yerah ve misgale şerratin şerran yerah” ölçüsünde olacak şekilde. Eğer kim “yarın” nereye gideceğini merak ediyorsa, ruhunun, nefsinin, canının ve aklının onu neyle meşgul ettiğine baksın. Gözlerinizin nereye baktığını, dudaklarının ne söylediğine, kulaklarının ne işittiğine, adımlarının nereye gittiğine, hayallerinin ne ile süslendiğine çok iyi baksın. Midemizi neyle doldurduğumuza ve yetimlerin, miskinlerin midelerini dolduramadıklarına baksın. Bizim gizli imtihanımız da işte buradadır. Allah(c.c.), yaratmış olduğu şeytanın, yine yaratmış olduğu eşref insana düşmanlık etmesine kıyamete kadar izin vermiştir. Şeytanlardan düşmanlarımıza karşı Allah(c.c.) bizlere Resuller, kitaplar göndermiştir. Bizler Allah’ın ipini bırakıp şeytanların yoluna koşmaya devam etmekteyiz. Fıra buya; Adamın biri rüyasında kendini ölmüş olarak görmüş. Yıkamışlar, yumuşlar, cenaze namazını kılmışlar, götürüp emaneti yerine bırakmışlar. Yazı Melekleri gelmişler, onları görünce heyecandan dili tutulmuş ve yarı doğru yarı yanlış bir şeyler söylemiş. Seni Arasat’ta bekleteceğiz demişler. İyiliklerin de var, kötülüklerin de. Tamam demiş, ama bir yandan da çok merak etmiş ne olacak diye. Oradaki meleklerin birinden istirham etmiş, ben her iki tarafa da bir girip çıksam olmaz mı? melek, cennet de cehennem de çok büyük ve sen her ikisinde de çok ileriye gidemezsin. İyi ya zaten ikisinin de en beri tarafından birinde olacağım, şöyle kapıdan bşr bakıp dönsem, “Tamam” demiş melek. Önce cennete göndermiş, kapıdan içeriye bir bakmış, bir bahar havası, yemyeşil bir vadi, kuşlar uçuyor, çocuklar kuzular oynuyor. Harika ama burada pek tanıdığım yok galiba diye geçirmiş içinden. Biri de Bir de cehenneme bakayım demiş. kapıya gelmiş, kapıda bakmış bir reklamcı, “çalışma var” diye bir bariyer koymuşlar. kapıda ki adam tanıdık gelmiş, “içeriye bir bakacaktım” demiş. “Şimdi olmaz, görüyorsun çalışma var” demiş. “Hayırdır ne çalışması” demiş. “ Bugün büyük bir gemi battı, çok sayıda zalim devlet başkanı, politikacı, hukukçu, doktor, sanatçı, iş adamı, sporcu, yönetici ve tanınmış insan geliyor” demiş. İşte bunun için biz burayı süslüyoruz “demiş. Adam, “ama şimdi dönmem gerek, şöyle göz ucu ile kapıdan bir baksam” deyince o reklamcı kılıklı Şeytan, “Peki demiş, içeriye girmen olmaz da ben sana 3D bşr gözlük vereyim, sen içeriyle ilgili bir sanal tur yap” demiş. Gözlüğü bir takmış, aman Allah’ım, içeride tanıdığı bir sürü insan,vur patlasın çal oynasın eğleniyorlar. “Tamam” demiş adam. Bu kadar yeter. Geri Arasat’a dönmüş, “beni cehenneme gönderin” demiş. Nasıl olur, emin misin?” demişler. “Cennette canım sıkılır, benim arkadaşlarım hep öbür tarafta, ben oraya gideyim, zaten ikisinden biri olacaktı, ben orayı seçtiğime göre, sorun yok. Hem bugün yeni sanatçılar, kan emici zalim idareciler, geliyormuş. Hiç olmazsa onları karşılamaya ben de yetişeyim” demiş. Tamamdemişler. Adamı zebaniye teslim etmişler. zebani kapıyı açıp adamı kolundan tutup içeriye atmış. Adam kaynar kazana düşmüş. Bağırmaya başlamış, beni buradan çıkarın, yanlış yere gönderdiniz beni diye. Zebani gelmiş, “ Ne bağırıyorsun, sen istedin” demiş. “Ama bana gösterdiğiniz yer burası değil deyince, “sana orayı gösteren reklamcı kılıklı Şeytandı, o senin 3D gözlükle gördüğün de bir reklamdı” demiş. O halde bize düşen nedir dersiniz: “Şeytanın reklamına kanmayalım. Çünkü onlar bizlere cehennemi cennet gösterirler. Bugünkü dünya yaşantımıza bakınca bu fıkradaki adamın rüyasından çok farklı yaşantımız yok gibi sanki. Ne dersiniz? Yalancı şeytanın yalancı vaatlerini takılıp gidiyoruz. Oysa kurtuluş Allah’ın ipine sım sıkı tutunmaktadır. Emri bil ma’rufu biz öncelikle kendimize emretsek, nehyi anil m,nkerden de ilk önce kendimiz kaçınsak diyorum. İşte o zaman biz ne isek bizleri yönetenlerde o şekilde olur diyorum. Selametle!