Mehmet Kaçar

Her dua bir mühür ister!

Mehmet Kaçar

Her duaya “âmin” denir ve denmelide. Esasen duaya melekler de âmin derler. Ama bedduaya âmin denmezse sorumluluk yoktur. Âmin denirse ve söz konusu beddua haksız yere yapılmışsa, yapanla Beraber âmin diyen de mesul olur.

Duâların sonunda âmin demek sünneti seniyyedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir adamın ısrarla dua ettiğini işitince,“Mührü basarsa vacip oldu!” buyurmuşlardır. Ashab-ı Kiram:  “Mühür nedir yâ Resulüllah?” diye sorunca da:  “Duasına âmin demektir” buyurmuştur.

Keza Peygamber Efendimiz(s.a.v) buyurmuştur ki: “ bana namaz da olsun, duadan sonra olsun, Allah tarafından âmin demek nimeti verildi. Bu, Musa (a.s) müstesna benden önce kimseye verilmemişti; Musa (a.s.) dua eder, Harun(a.s.) âmin derdi. Siz de duanızı âmin ile bitiriniz! Bu suretle Allah onu kabul eder.”(Câmiu’s-Sağir, I, 38).

Hz. Ali (k.v) demiştir ki: “âmin lafzı Allah’ın mührüdür. O, bununla duasını mühürler. Nasıl ki mühür, mühürlenen şeyi muhafaza ediyor ve ona başkasının müdahalesini önlüyorsa, âmin sözü de kulun duasını muhafaza ediyor ve ona Allah’tan başkasının müdahalesini önlüyor.”

Dua, imanın özü olan ve ibadetin de bir son mührüdür.

“Dua ubudiyetin ruhudur. İmanın yaratana karşı son noktasıdır ve saygının ve dileklerin özüdür. Halis, arı duru ve kirletilmemiş olan bir imanın tezahürüdür. Çünkü dua eden adam duasıyla gösteriyor ki: “Bütün kâinata hükmünü koyan ve onu yöneten birisi var ki, en cüz-i işlerimi dahi görürü duyar ve bilir. Ondan gizli hiçbir şey yoktur. Benim hayallediğim hayallerimdeki isteklerimi dahi yerine getirme gücü ondadır. Benim her halimi her an görürü bilir, ne isteyeceğimi görürü ve bilir, fısıltı hatta beynimden yaptığım konuşmalarımın sesini işitir. Öyleyse, bütün varlıkların bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri O yapıyor ki, en küçük işlerimi de O’ndan bekliyorum, O’ndan istiyorum.” O halde dualardan sonra âmin demek, işte bu yüksek imanın bir sonucudur.

Âmin demenin manası nedir?

Duadan sonra âmin demekle, duada istediğimiz hususları imanımızla, Cenab-ı Hak hakkında hüsn-ü zannımızla mühürleyip Cenab-ı Allah’a arz etmiş oluruz. Yani, “Rabbim, kabul et! İcabet et! İsteklerimizi ver!” demiş oluyoruz. Başkasının duasına âmin dediğimizde, “Aynı şeyi bende istiyorum. Bu duayı ben de tasdik ediyorum” demiş oluyoruz.

Âmin sözü Arapça inanmak, güvenmek, iman etmek, emniyet etmek manalarının  da türediği “emin “ kökünden türemiştir. Arapçaya’da Tevrat’ın dili olan İbranice’den geçmiş bir kelimedir. Bu söz Tevrat’ta da geçiyor. Bu nedenle Yahudiler ve Hıristiyanlar d bu sözü bilirler ve fakat onlar dualarında  “amen” derler.

Namazlarda âmin demenin ifadesi: Kurân’ın giriş veya açış suresi olan Fatiha Suresi aynı zamanda bir dua suresidir. Orada Cenab-ı Allah’tan ibadetlerimizin kabulü istenir, hidayet istenir, sırat-ı müstakimde olmak ve kalmak istenir, istikamet istenir, dalaletten ve gazaba uğramaktan Allah’a sığınılır. Yani bir kul için dünyada ve ahrette lazım olacak konuların en büyükleri istenir. Namazda Fatiha Suresi okununca bu nedenle “âmin” denir ve bu da bir Peygamber Sünnetidir. Nitekim Fatiha Suresi okununca  Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “âmin” demiş meleklerde buna iştirak etmişlerdir. (Buhârî, Ezan, 112).

Burada bir dua örneğini de biz verelim: “Ey dünyada, mizanda ve hesap gününde lütfedici olan Rabbimiz, cömert olan ve kerem sahibi  olan Yüce Rabbimiz! Ey dualarımızı ve ibadetlerimizi bizlere Cennet de rızık olarak verecek olan Rabbimiz! Ey Sırat Köprüsünd e kudretiyle ve rahmetiyle kullarına yardım eden Allah’ım! Bizlere ve tüm Ümmet-i Muhammed’e yardım et! Bize istikamet ver! Dualarımızı kabul buyur! Bizi dünyada ve ahrette hicranda bırakma, hüsrana uğratma! “Âmin”. Selametle!

Yazarın Diğer Yazıları