
GÜNÜMÜZDE EN ÇOK KULLANILAN KELİMELERDEN BİRİDE 'AYDIN' KELİMESİDİR!
Mehmet Kaçar
“Aydın” kavramını tanımlamaya çalışan sosyal bilimciler bu tanımlamada çeşitli noktaları dikkate almışlardır.
“Aydın”ı, belirli bir eğitilmişlik düzeyine göre veya toplumda oynadığı role göre ele alanlar olduğu gibi, üretime yaptığı katkı açısından değerlendirenler de olmuştur.
Ayrıca aydınları bir seçkin grup olarak görenlerin yanında, bir sınıf olduğunu tartışanlar da vardır(Belge; 1983,122).
Aydın kavramının bu benzeri nedenlerden ve ayrıca kültürlerden kültüre farklılık göstermesinden dolayı sosyal bilimcilerin kabul edebileceği ortak bir tanımın yapılması güçleşmiştir.
Aydın kavramına getirilen tanımlardan bazıları şöyledir; “”Aydın”, alalade okur-yazar olmanın üstünde kafası ile iş gören ve özellikle kafa ürünü ile geçinen kişi”(Mardin; 1984, 10) demektir.
“Aydın; kültür değişimine öncülük eden değişimi daha popüler ve yaygın hale getiren, yeni bir zevkin ve üslubun öncülüğünü sürdüren, halkın sosyal ve politik tercihlerini etkileyen milli ve milletler arası modeller kuran ve politik görevler üstlenen”(Kızılçelik; Erdem; 1995,26)dir.
Ayrıca “Aydın”, okumuş kültürlü, ileri fikirli ve münevver olan(Ülgener; 1977, 5) insandır.
Bir başka ifadeyle aydın; “toplumun temel yapısı, meseleleri ve değerleriyle meşgul olup, başlıca sosyal, ekonomik ve politik gelişmeleri eleştirebilen, genellikle kabul edilmiş görüşleri, izahları veya faraziyeleri yorumlayabilen”(Meriç; 1983, 130-137) bir kimsedir.
Aydınlar, fikir ürünleri ve temsil ettikleri değer anlayışları ile toplumu etkilemede öncü fonksiyona sahip kişilerin dağınık ve gevşek gruplanışıdır(Sencer; 1996, 560-569).
Ayrıca, konuşma ve ifadelerinde, toplumun diğer üyelerinden çok daha sık olarak, toplum, tabiat ve evren üzerine genel, kapsamlı ve soyut biçimde semboller kullananların toplamından oluşmaktadır(Subaşı; 1996, 40).
Aydın kavramıyla ilgili, yukarıda ki tanımların ortak noktaları değerlendirildiğinde; seçkinler sınıfın da yer alan, seviyesi, kültürü ve sosyal rolüyle toplumu etkileyen, yönlendiren ve ona öncülük eden bir kişi olduğu anlaşılmaktadır.
Bir başka deyişle aydın, içerisinde yaşadığı toplumun ve dünyanın şartlarını ve gerçeklerini özümsemiş, ortaya çıkan problemleri iyi tahlil etmiş ve çözüm önerilerini de, buna göre ortaya koymuş bir seçkindir.
Aydın kavramı, entellektüel ve münevver gibi kavramlarla aynı formasyona sahip olmasına rağmen, bir birlerinin yerine kullanıldığında olmuştur.
Toplumu sürükleyen, ona rehberlik eden ve yönlendirici rolü oynayan aydının, münevver ve entellektüel şeklinde farklı kelimelerle ele alınışının özünde bir tercih yatmaktadır.
Toplum kimliğiyle, geleneğiyle, inanç ve milli değerleriyle ele alıp onu nurlandırmaya çalışan bir kişilikte görmek isteyen kesimler aydına, münevver denilmesini görmek isteyen kesimler adına, münevver denilmesini daha uygun bulmuşlardır.
Türkiye’de “Aydın” kelimesini, etmolojik köküne uygun olarak, Avrupa toplumunda yüklenmiş anlamı ve kabul edilmiş rolüyle, bütün toplumların ortak değeri anlamında “entellektüel” olarak kullanmayı daha uygun bulmuş olanlar da vardır.(Subaşı; 1996, 38).
Ancak, aydın yerine hangi kullanılırsa kullanılsın, bununla hangi anlamı ifade edip, neyin amaçlandığının önemli olduğu görülmektedir.
Aydın, kucağında yaşadığı çevrenin organik bir parçasıdır. Onun şartlarıyla şekillenir ve ona tutarlılık kazandırır. Aydın topluma sosyal ve siyasi şuurda vermektedir. Bunun için o her tolumun ve hatta her sosyal sınıfın aydını kendine göredir.
Ancak, aydınlar arasında asıl birleştirici olan ortak çizgi; entellektüel vasıfları ile genellikle eleştiri ve muhalefet biçiminde yazı ve söz sahibi olmayı statülerinin vazgeçilmez misyonu saymalarıdır(Ülgener; 1983, 68).
Aydını halk gözünde sevimsizleştiren bazı faktörler de vardır. Bunların başında akıl ve mantık tarafına aşırı güvenen, ölçüsüz bir ifade tonu ve üslubu ile, kendini sık sık ve bıktırasıya açığa vuran, “akıllı”dan bir adım ötede “ukala” tiplemesi gerekmektedir. (Ülgener; 1983, 65).
Ayrıca, yaşadığı toplum ahlakı, sosyal ve siyasi gerçeklerine uymayan çalışmaları da en çok eleştirilen konular arasındadır. Öte yandan aydın sıfatının, gelişi güzel bir şekilde, dikkate değer bir zeka gücüne sahip olmayan kişiler içinde kullanılması, gerçek aydının tanınmasında zora sokulmaktadır.
Son yıllar da yaygınlaşan “entel” deyimi de, bu yönde ki sıkıntılardan birisidir. “Entellektüel” kelimesinden türetilen bu sözcüğü, “aydın” yerine kullanmak, kavramın değerini düşünmektedir.(Hatemi; 1991, 7).
Düşünce üretimi ve kültür birikimi ile değil de; takınma tavırlarla, özentilerle “entellektüellik” taslayanlara “entel” denmektedir. Kılık, kıyafette, özenle seçilmiş bir özensizlik, etrafını aşağılama, saygısızlığı doğal olarak görme, marjinallik sevdası, bunların belli başlı özellikleridir.(Kaplan; 1990, 156).
Osmanlı’nın yıkılış dönemi ile, Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonraki toplumsal değişiklikler incelendiğinde Türk toplumunda aydınların rolünün ne derece etkili olduğu(Hatemi; 1991, 20) çok iyi anlaşılmaktadır.
Azınlık ve yabancı okulu mezunu aydınlar ise, Türk toplumunun değer yargılarından ziyade batı toplumunun hayat anlayışına itibar göstermişler ve bunun bir çare olarak topluma sunmada öncülük yapmışlardır. Bu aydınlar toplumda bir elit grup oluşturularak, diğer Türk aydınlarını da çeşitli şekilde etkilemişlerdir(Özel; 1989, 22).
Türk toplumun da, öncü, rehber ve aydınlatma görevi üstlenen aydınları; misyon bakımından aynı katagoriye koymak mümkün değildir.
Toplumun kimliği, geçmişi, inancı ve temel dinamikleriyle ele alıp, problemlerini de bu bazda çözmek isteyen aydınlar olduğu gibi, topluma, batı değer anlayışının ve hayat tarzının ölçüleriyle, yön vermek isteyen aydınlarda mevcuttur.
Selametle!....