
Gizli Zaman Çalan, Zaman Hırsızları!..
Mehmet Kaçar
Çağımız insanının en önemli sorunlarından biri de yalnızlık ve strese kapılma duygusu olduğunu görüyoruz. Ne ilginçtir ki; bu yalnızlıklar milyonluk şehirler de daha çok yaşanıyor. Küçük mahalle ve köylerde insanlar genelde tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları için iletişimli araçlara fazla ihtiyaç duymuyorlar.
Ruhsal yalnızlığın zorlukları, durgun suya atılan taşın gittikçe genişleyen halkaları oluşturması gibi büyüdükçe büyüyor. Her köşe de bunun sonucunda da psikologlar -rehberlik servisleri- hızla çoğalıyor. Halk ise bir rehbere veya psikologa git diyerek bu yalnızlığın en güzel reklamını yapıp olduğunu ispatlıyor.
Çoğunluğun içerisin de yapayalnız kalan fertlerin dünyasın da bunalım giderek artıyor. Böylece gelişen dünyanın aksine, ruhlardaki fakirleşmenin her geçen gün daha da hissedilebilir bir hal alıyor.
Alabildiğine hızla, fende gelişen ve insanı hayretler içerisine düşüren bir dünya da yaşamaya çalışıyoruz. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanın yararına olduğu kadar, kimi zamanda zararına olan ya da olabilecek etkileri de gündeme getiriyor. Araçları amaç haline getirerek modern çağa ayak uydurmaya çalışan insan, artık daha hızlı konuşuyor, hızlı tüketiyor, her alanda işlerini bir çırpıda hallediyor. Bu hızlı tempoda çalışma hayatının yoğunluğunun getirdiği stres ve yorgunluğun ve de teknolojik aletlerin yaşamı kolaylaştırmasının, önemli derece de etkisi var elbette. Böyle bir hızlı yaşam şekli de fertlere boş zamanlar kazandırdığı için, iletişimli araçlara da daha çok vakit geçirmeye çalışıyorlar ve yalnızlığa itiliyorlar, işlerin dışında ki zaman iletişim araçlarıyla dostluk şeklinde geçiyor. Sonu gelmeyen hızda gelişen son model cep telefonları, bilgisayarlar, kameralar, tabletler, daha neler neler...
Hayatımızı, kolaylaştırdıkları kadar, bizi bizden çalarak kendilerine bağımlı kılan gizli zaman çalan, zaman hırsızları durumunda her birileri. Sizi özünüz den uzaklaştırırken bunu kurnazca, farkettirmeden yapıyorlar üstelik de. Bir cihazı tercihen kullandığınızı düşünürken, aslın da onun kısa süreliğine de olsa hayatımızdan çıkması bile tahammülü olmayan bir bağımlı haline geldiğimizi, neler feda ettikten sonra anlayıveriyoruz. Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimiz de, kaybedilenleri göz ardı etmemek gerektiğini düşünenlerdenim. Maddi dünyanın imkanlarına ister istemez kapılan insanın, kendisini farkında olsun veya olmasın, gerçekte ruhun ihtiyaç duyduğu dingin bir yaşam arzusu da var. Medeniyetin nimetleriyle çevrelenmiş bir yaşam içerisin de dahi, ruhi yetmezliklerine ve huzursuzluğa, sıkıntıya teslim olunan anların sayısı hiç de az değildir.
Şarjı biten ve enerjiyle desteklenen teknik cihazların yanı sıra, ruhlar da tanımlayamadıkları gizli bir enerjiye muhtaç hissediyorlar kendilerini. Hızla gelip geçen bu çağın yavaşlatılması, işlerin teknolojiden kurtularak fazla boş zamanın azaltılması ihtiyacı da oluyor bu bir bakıma...
Kendini her bakımdan gelişime adayan insanlar için yaşanan yüzyılın hayata sundukları büyük önem arz ediyor. Çağın gerisin de kalmadan ona ayak uydurma gayretleri, insanlığın ortak amaçlarından biri, teknolojiyi doğru kullanmakla beraber açılacak aydınlık kapıları, yanlış kullanımın oluşturacağı karanlıkları yok ettiği müddetçe sorun yok gibi görünüyor. Buna karşılık, bir şeye ayak uydurma çabaları eğer normal sınırların üzerine çıkıyorsa, başta olağan bir çaba gibi algılansa da, bu durumun zaman içerisinde tehlike çanlarının çalmasına neden olabileceğinden bahsetmek hatalı bir yaklaşım da olmaz sanırım. Özellikle sosyal paylaşım sitelerinin bunda büyük bir rolü vardır. Belki de dünyanın en önemli temsilcilerin den olan ortamlar, bu ortamlar da dostluklar kurmayı, var olan dostluklarını perçinlemeyi(!) yaşamsal hedefleri sayanlar için bulunmaz birer nimet. Ne de olsa buralar da, eskilerin mahrem sayarak mahallede ki yan komşusundan bile gizlediği tüm değerler genele açık şekilde gözler önünde sergileniyor. Aile hayatlarında ki özel hallerin, çocukların başarı belgelerinin, medeni hallerde ki değişimlerin, afiyetle yenen yemeklerin renkli görüntülerinin, dere-tepe gezilen yerlerin üç-beş fotoğrafla değil, her karış toprağın zorunlu olarak(!) çok sayıda fotoğrafla, sergilenmeleri, çeşitli meslek mensuplarının birbirlerini karşılıklı pohpohlayarak öz güven tazelemeleri, sanat yolculuklarını sürdürmeye çalışanların “dostlar alışverişte görsün” tarzında ki yaklaşımlarıyla şekillenen nitelikten gittikçe uzaklaşan, nicelik odaklı ürünlerinin karşılıklı alkışlarla desteklenmesi, üstelik bu ürünleri açığa çıkaranların egolarını şişirmeye yönelik olması, pek çok kişinin siyasi, dini ve ahlaki konularda kendilerini yetkin hissetmesi hayli düşündürücü doğrusu. Methiyeler sanal dünyanın içerisine dalanlar için sinsice zehrini akıtan bir yılana benziyor.
Teknolojinin içerisine gizlenmiş bir dünyanın insanları, özellikle sosyal paylaşım sitelerinde daima en güzel görüntüleri, mutluluktan uçan(!) halleri ve güler yüzleriyle yer alıyorlar. Kendilerini kusursuz, harikulade hisseden insan, her zaman olumlu eleştiriye açık oluyor. Buna karşılık, gerçek hayatta kendisine yapılan en küçük olumsuz eleştiride çılgına dönüyor. Zaman içerisin de, sanal dünyayla gerçek dünya arasında ki dengenin bozulmasından kaynaklanan ; ailesi yaşadığı çevre, en önemlisi iç dünyasıyla kurduğu iletişimler de sorunlar yaşamaya başlıyor. Sanal dünyada sahte davranışlara maruz kalırken, gerçek dünyada ki davranışları yorumlamakta giderek zorlanıyor.
Karşılıklı, göz iletişimiyle kurulan gerçek dostlukların yerine, varlığını sahte de olsa dostlukların yerine, varlığını sahte de olsa hep yücelten insanların dünyasında olmayı yeğliyor. Ruhsal yönden tatmin olmaya ve yalnızlığını gidermeye çalışırken, kendisini adım adım tatminsizliğe ve yalnızlaşmaya doğru sürükleyen sanallığın girdabın da, bir oyana bir bu yana savruluyor. işin en vahim yanı, sadece teknolojinin nimetlerinden yararlanmak için bu ortamlar da yar alan insan, ilerleyen süreçte farkında dahi olmadan teknolojinin bağımlısı olup çıkıyor.
Sabahları penceresine gün ışığı vurur vurmaz, hatta gece sabaha kavuşmadan uykusundan uyanıp sanal ortamlar da kendisine yönelik olarak yapılan beğenileri ve değerlendirmeleri takip etme ihtiyacını duyuyor. Bu imkandan mahrum olduğun da yarım kaldığını hissediyor. Bunun kökenin de dış dünyanın oluşturduğu teknolojinin, yalnızlığına çare olacağına dair içinde geliştirdiği güçlü inanç yatıyor.
Oysa yalnızlık duygusu dışarıdan değil, içeriden gelen zenginliklerle giderilebilir ancak. İnsan, büyük olasılıkla, bunu yaşı ilerledikçe çok daha derinden algılamaya başlıyor. Dünyanın hiç bir teknolojik cihazı ve teknolojiyle keşfedilen ortamlar, gerçek dünyanın güzelliklerinin ve değerlerinin yerine tutmuyor. Kalabalıklar içerisin de yalnızlık çeken insan, kendi içerisinde ki kalabalıktan güç almayı denemedikçe ıssızlaşıyor.
Sahte dünyanın hazlarını yaşamına katmaya çalışırken, gerçek ortamlar da gerçek insanlarla paylaştıklarını sınırlıyor. Kendinden kaçıyor bir bakıma.Bağımlılıklar oluşturuyor kendi içerisinde. Kısa süreli tatminleri uzun süreli gelişimlere tercih ediyor. Yalnızca gerekli durumlar da ve zamanlar da teknolojinin ipine sarılmak yerine o ipe bütünüyle dolanmayı uygun buluyor. Tün bunların sonucunda da; medeniyetin ışığıyla, aydınlanan değil, adeta o ışıkla gözleri kamaşan ve kör olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir neslin, teknolojik yalnızlığa mahkum olmuş temsilcisi olmayı sürdürüyor.
Selam ve dua ile....