Mehmet Kaçar

GENÇLER NASIL KANDIRILIYOR?

Mehmet Kaçar

Günümüzde gençler arasında reklamlar ve teknoloji ile öne çıkarılan marka sendromu yaşanmaktadır. Bu sendromu medya (yazılı, sözlü, görsel ve sosyal) körüklemektedir. Bunu da daha çok süblimal mesajlar yolu ile vermeye gayret etmektedirler.
Marka sendromu Türkiye’de, özellikle gelir seviyesi iyi olan ailelere daha çok takıntı vermektedir. Bu çocuk ve gençlerin de diğer gelir seviyesi düşük çocuklara ve gençlere örnek olduğu ve bu yolla onlarda da bir başka sendroma sebebiyet verdiği de ayrı bir gerçek.
Marka sendromu denilen ruhi takıntılar Türkiye’de 1980’li yıllardan sonra serbest pazar ekonomik modele geçilmesi ile hızla süblimal mesaj yoluyla verilmeye başlandı ve gençlerin, ilimden, irfandan, edepten ve fenden de uzaklaşmasına neden oldu.
Bugün gençlerin ve çocukların sosyal medya ile oyalandığı aşikar bir durumdur. Hatta ebeveynler çoğu zaman bu duruma destek vermektedirler. Günümüzde medyanın ve sosyal medyanın reklam ayağında o kadar çok cezbedici nesne var ki, çocuklar ve gençler oraları seyrediyor, oralarda geziniyor ve ziyaret ediyorlar. Buralarda zaman öldürüyorlar. Bir nevi kendi hayatlarından çalarak buralara veriyorlar. 
Medya reklamları para kazanmak için her yolu mubah kabul ediyor. Reklam yolu ile öne çıkarılan nesneler dikkatleri oraya celbediyor.
Bizim aslında hangi yollarla olursa olsun, gözlerimizi biraz kapamamız gerekmektedir. İçimize dönmemiz ve içeriden dışarıya doğru bir eylemlenmemiz ve aşağıdan yukarı doğru yönelmemiz gerekiyor.
Felsefenin gizemli yönünde bir şeyler vardır; ona denir ki; doğan her şeyin hareketi yukarıdan aşağıya doğru olanıdır. 
Biz eğer bir akıl yürütecek olursak aşağıdan yukarı doğru yürütmemiz gerekiyor. Bunları bir ön şart olarak algılayıp ona göre eylem planı yapmamız lazım gelir.
“Tekillik çağı; dijital, fiziksel ve biyolojik olanın, bu üçlünün aynı bedende birleşip bir harmoni oluşturacağı çağdan söz ediliyor. Bu elbette müjdeler de içeren bir çağ olacaktır.
Eğer bize OCED tarafından sunulduğu gibi; eğitim sistemimizi sadece akıl yürütüp eleştirel düşünmek gibi bir kaç konu üzerinde tahmin etme becerisi yürütüp, bir ülkenin eğitim başarısını ölçersek, çok sağlıklı bir ölçümde yapmış olduğumuz söylenemez. Bizim daha bütüncül ve çevreleyici bir modele daha ihtiyacımız var.
Bizim, hem kendimiz ve hem de çocuklarımız için bir gelecek ve ati planımız olmak zorunda. Bu planın çerçevesini doldurmak içinde ne lazımsa o yolda adımlar atmamız gerekiyor.
“Böyle gelmiş, böyle gider” tarzı bir bakış açısı ile Türkiye’nin hep taklitçi bir ülke olduğu günleri yaşamaya devam ederiz.
Bizim ana meselemiz küresel rekabete katılmak ve Türkiye’nin dünya çapında önünü açmak olmalı. Üniversitelerimizde bu şuurla öğrenci yetiştirmeliyiz. Bu son yıllarda büyük iddialarla var olduğunu ortaya atan Türkiye’nin olmalıdır.
Selametle!..

Yazarın Diğer Yazıları