Mehmet Kaçar

GELENEK Mİ MODERNİZM Mİ?

Mehmet Kaçar

    Kıyamet alametleri olarak bilinen hadisi şerifte, ahir zaman da çıkmasından söz edilen bir yaratıktan bahsedilir. Bu yaratığın adı Deccal’dır. Deccal’in mahiyeti nedir tam olarak bilemiyoruz ama, özelliklerinden anlıyoruz ki o iman ehli insanlar için büyük bir imtihan vesilesine neden olacaktır. Bir büyük yani baş Deccal’in yanın da kırk sayısı ile anlatılan ve kesret yani çokluk ifade eden Deccaller’in , yani şerre(kötülüğe) hizmet eden deccallerin ortaya çıkacağı da bize bildirilmiştir.

   Adının etimolojiden anlaşılacağı üzere deccal çok hilekar manasına gelmektedir. Alimler, onun batılı, hak ile harmanlayıp hak gibi göstereceğini bildirmişlerdir. Günümüzde de yaşadığımız şu hayat tam buna benzemektedir.

   Yaşadığımız bu çağda verilen savaşların belki de en büyüğü, küfür ve isyan dünyasın da ve günlük kullanılan kavramlar üzerinden yapılmaktadır. Hem de en şeytani şekilde yapılmaktadır... Bu hileyi en başta modernizmle süslemeye çalışmaktadırlar...

   Bize göre çok tuhaf bir kavram şu modernizm. Her gün kullanılan bu kavram çoğu zaman dini ve kaynağını da dinden alan değer ve normları(kıstasları) önemsememe, bir yana koyma ve insan aklını rehber edinip vahyi dışlamayı çağrıştırmaktadır. Özellikle kendilerini modern gören ve her şeyi akıllarıyla çözebileceklerini zanneden bazı kesimlerin felsefi bir deyim olan modernizmi; dinin yerine geçen bir değer koyucu, bir yol gösterici olarak görebilmekte ve hatta bu anlayışı inançlı insanlara da dayatmaya çalışmaktadırlar.Bunun da ötesinde yaptıkları bu dayatmayı bir ilericilik veya solculuk(komünistlik) olarak sunarlarken, kendilerini ise bu yolda bir kurtarıcı bir önder olarak görebilme cüretinide gösterebilmektedirler. Düşünceleri nedeniyle konuya bu şekilde bakınca, modernizmin olumsuz yönlerini de göz önünde tutup temkinli olmayı tercih eden Müslümanları aydınlanmanın, ilerleme ve tekamülün önünde bir engelmiş gibi görüp, değişime direnen örümcek kafalı, sabşt fikirli ve gericiler olarak yaftalamaktadırlar.

 

   Oysa ki, iyi düşünülecek olursa, insanları kendi elleriyle yaptıkları yaratılmış putlardan kurtaranlar da gerici dedikleri o peygamberlerdir. Nitekim zihinlerden büyücülerin korkuya dayalı saltanatını silip (Musa misali), müspet ilimlerin temelini atanlar da yine o gerici olarak gördükleri peygamberler  ve ümmetleri olmuştur. İlk ilmi çalışmaların serbestçe ve sansüre uğramadan çalışma ortamı bulup neşvünema ettiği ilim merkezlerinin İslam medeniyetinin koruması altında yeşermesi de bunun en açık bir delilidir.

   Özellikle de Efendimizin getirdiği en son ve en mükemmel hak dini; insanları, kahinlere, rahiplere ve onların desteğiyle sorgulanamayan aristokratları kulluktan kurtarmış, bu gün modernizme  mal edilen ferdin hürriyeti ve fırsat eşitliği gibi değerleri ortaya koymuştur. Bu anlayışın tarihteki kökeni ve ilk örneği, peygamberlerin insanlara armağan ettiği hukuk ve ahlak anlayışıdır.

    Peygamber Efendimiz hem kula kulluk anlayışının sembolü ve dayanağı olan kurumları kökten sarsmış hem de fiili olarak ta insan hak ve hürriyetlerinin önünü sonuna kadar açmıştır. Onun katı kabilecilik ve törecilik anlayışını ortadan kaldırıp ilahi kanunlar önünde herkesin eşit olduğu, üstün hukuk sistemini kurması, günümüz toplumlarının bile henüz erişemediği yüksek bir medeniyet seviyesidir.

   Hem peygamberimiz(s.a.v) sadece teorik olarak değil, pratik olarak töre ve geleneklerle savaşmıştır. En başta kan davası gütme, kızları öldürme, zayıf kabileleri yağmalama, insanları köleleştirme ve ırki üstünlük, pek çok çirkin töre ve adetleri yasaklamıştır. Kadın, çocuk ve kölelerin kabile ileri gelenlerinin malı gibi görüldüğü anlayışı kaldırıp bunların yerine kendi inançlarını ve dünya görüşlerini seçme haklarını tanımıştır. Kadınlardan biat almak(rey verme), kölelerin hürriyete kavuşturulmasını teşvik etmek, farklı konumlardaki kişileri İslam kardeşliği ile kardeşleştirmek; borçlulara ve kendi hayatlarını kazanacak sermayesi olmayanlara büyük bağışlarda bulunmakla en büyük sosyal değişimi, kabile toplumundan medeni şehirleri inşa eden de peygamberimiz (s.a.v) dir. Emin beldeler, emin şehirler, emin köyler kuranda yine odur.

    Ancak, Peygamber(s.a.v), haksız ve çirkin töre ve gelenekleri kaldırırken; komşuya, akrabaya iyilik, anne-babaya vefâ, eşine sadakat gibi toplumu ayakta tutan bağları koruyan örf ve adetleri de korumuş, söküp atmamıştır, hatta bunları dini birer vecibe haline getirmiştir.

   Günümüz de ise ferdiyetçilik anlayışında ki aşırılık ve hürriyetin, daha çok nefsâni başı boşluk olarak anlaşılması; hem fertlere hem toplum yapısına büyük zararlar vermiştir ve vermeye de devam etmektedir.

    Modernizmin önemli bir özelliği de değişim kavramına yüklediği abartılı, mübalağalı bir değerdir. Değişimi körü körüne iyi veya kaçınılmaz olarak görmek, korunacak hiç bir değer tanımamak modernizmin bizzat kendisini de hızla yıpratmış ve eskitmiştir. Ne gariptir ki çağımız da bizzat modernizmin kendisi de hızla eskimiş ve artık haberciler, bilim adamları, düşünürler, bu kelimeyi daha çok “modern hayat tarzına getirdiği hastalıklar”, “modern toplum yapısının getirdiği psikolojik problemler” gibi cümlelerle, olumsuz anlam da kullanılır hale gelmişlerdir.

    Evet, artık geçtiğimiz asır da olduğu gibi “modern” denildiğinde “geleneklerin ve kralların çizdiği sınırlardan kurtulmuş, kendi seçimlerini yapabilen ve ferdi gelişimini gerçekleştirebilen insan” anlaşılmıştır. Artık modern insan denildiğinde “hayatını kazanabilmek için ekonomi müesseselerinin istekleri yönünde en yüksek verimle değer üretmek zorunda olan insan” akla geliyor.

   Evet, modernleşirken; anne-babasına, konu-komşu, akraba ve cemiyetine karşı geleneklerin yüklediği görevlerinden sıyrılmıştır. Ne de olsa akrabalarıyla, komşularıyla sıkı bir dayanışma için de olamak zorunda değildir. Artık gençliğini, zeka ve şahsi yeteneklerini kullanarak bol kazanç elde edip istediği gibi yaşayabilecektir insan. Ama buna karşılık, yaşlılığın da ise emekli maaşı alabilmek için uzun yıllar sosyal güvenlik şemsiyesi altında da çalışmak zorunluluğu vardır. Çünkü o anne- babasına bakmadığı gibi onun çocukları da ona bakmayacak ve yanın da olmayacaktır.

    Faturalarını ve sosyal güvenlik primlerini ödeyebilmek için; gençlik çağını zorlu bir yarışın hüküm sürdüğü eğitim maratonun da; orta yaşını ise ondan daha acımasız rekabetin bulunduğu iş dünyasın da geçirmek; modern insanın uymak mecburiyetinde olduğu yeni toplum kuralı(norm) gibi görünüyor artık. Ne yazık ki bu, yeni zamanın acımasız “töresi” haline gelmiştir. Kapitalizm eşittir modernizm.

    Evet, işin doğrusu modernizm de bir çeşit gelenektir ve üstelik bu yeni töreler eski gelenekler gibi toplum düzenini temel alan kurallar değil, paranın gücünü esas alan ekonomi kurallarıdır. Bazen de çok acımasız olup insanı köleleştirmeye götürebilmektedir. Çünkü her şey para içindir ve insanda para içindir.

    Bir başka deyişle, modern insan gelenek bağlarından kurtulurken, onun sağladığı dayanışmadan da mahrum olmuş; acımasız kapitalist veya kömünist ekonomik doktirinlerin karşısında da yapa yalnız kalmıştır.

    Modern tolum; ferdi hem yalnızlaştırmakta, hem de para, teknik imkan, medya gücünün karşısın da tamamen zayıflatmaktır. Artık fertler medyanın reklam ettiği ürünleri ihtiyaç olarak görmek, propogan da ettiği fikirleri benimsemek ve telkin edilen davranışları sergilemek ve konusunda tamamen şuursuzca uyup taklit eden bir sürü haline dönmüştür. Elbette medyaya hakim olan güç de kitleleri gütme imkanını, siyasi ve ekonomik nüfuzunu da  artıracak şekilde kullanmaktadır. Böylece paranın kontrol ettiği medya ve siyaset gücü, yine parayı kontrol edenlerin çıkarına hizmet etmekte, halk kitleleri ise güçlüler karşısın da iyice güçsüzleşmektedir.

    Ne acıdır ki Mevlâ Teâlâ; “Arzı ve üzerinde ki bütün canlıları, insana hizmet ettirmek” üzere yaratmışken, şimdi insan kendi eliyle inşa ettiği kurumların mahkumu olmuştur. İnsan oğlunun temel ihtiyaç maddelerini zaten bitkiler ve hayvanlar ona hazır sunulmaktadır. İnsana düşen, sadece bu nimetleri hakça paylaşmak için düzenleme yapmaktan ibarettir. Ancak insanlar, dünya düşkünlüğü ile ihtiyaçlarını çoğalttıkça çoğaltmış, sonra da kurdukları sanayi/ticaret kurumlarının kölesi haline dönüşmüşlerdir. Üstelik insanların çoğunluğu, kendini bu gidişata öylesine kaptırmışlardır ki modernizmin eleştirisi  yapılırken bile hatalardan geriye dönmekten ziyade, daha yeni çareler aramak, daha da ileri gitmek yolu araştırılmaktadır.

    Elbette Müslümanlar modernizmin eleştirisini yaparken bile adil ve hakşinas bir tutumu benimsemektedirler. Bizim gayemiz, modernizmi körü körüne kötülemek ve yeni olan her şeyi reddetmek değildir. Aksine, insanların yeni imkanlar geliştirmesi ve böylece bazı eski zorluklardan kurtulması da yine Rabbımızın ihsanlarındandır.

   Müslümanlar; modernizmin sağladığı teknolojik nimetlerden yararlandıkları gibi bu gelişimin altında yatan akılcılık, ilerlemecilik ve sorunlara yeni yöntemlerle çözüm bulma anlayışını da eleştiremezler. Aksine, bu gün modern imkanları zayıfa ve mazluma hizmet anlayışıyla kullanan nice güzel insanımız bizlere örnektirler.

    Aslında biraz düşünülecek olursa, günümüz insanının en büyük problemi; modernizmin getirdiği imkanlar değil, modernizmi dinle değiştirip din yerine koymanın götürdüğü manevi kayıplardır. Bu gün insan oğlunun en büyük mahrumiyeti, yüksek ideallere, samimi hislere sahip olmadığı için kolayca behimi arzular peşinde sürüklenmesidir. İşte, fert hem de toplum olarak insanı bu durumdan kurtaracak olan ise yüksek duygularını harekete geçirecek olan maneviyat aşısıdır.

    Bu manevi dinanizme sahip olanlar, modern hayatın sunduğu kolaylıkları, nefsani arzuları için değil manevi sorumlulukları için kullanmaktadırlar. Mesela; bugün ulaşım ve iletişim imkanları sayesin de dünyanın dört bir yanına tebliğ, hizmet ve infak için koşanlar bunun en canlı örnekleridir. Elbette uzaklara koşarken yakınları da ihmal etmemeliyiz.

   Evinin konforunu, sohbetler tertiplemek için değerlendiren, arabasıyla hayır işlerine koşan, işleri kolaylaştıran makineler sayesin de ilme, fenne, irfana, hizmete daha geniş zaman ayıran hanımlar da toplumumuza şefkat kanatlarını germektedirler.  yeter ki hizmet, infak ve benzeri niyetler, halis olsun, dünyaya dalmanın, dünyevileşmenin, lüks ve debdebenin bir kılıfı ve kamuflajı haline gelmesin.

    Demek ki modern hayat, manevi bir hayat yaşamaya engel değil, belki tam aksine, sağladığı kolaylıklarla yardımcı olmaktadır. Yeter ki imkanlarla şımarıp gaflete dalmayalım, şeytana yenilmeyelim, hesap gününü hiç bir zaman unutmayalım....

Yazarın Diğer Yazıları