DİN, DEMOKRASİ VE DİYALOG!
Mehmet Kaçar
Din, insanların dünya arzında yaşamasına(hayat sürmesine) dair, kurallar koyan ve kaynağı ilahi olan ve ilahi olmayan yasaların da varlığı ile yaşanılan hayat manzumesidir. Konuya bu açıdan bakınca da bir protestan ahlakı ürünü olan siyonist kapitalizm ve alt türevleri, batı da bunun adına “demokrasi” adı verilmiştir. Komünizm, faşizm, totemler vb. kendi kurdukları “anayasaları”ile veyahut “darbe yasaları” ile vs. birer beşeri din olma yoluna gitmişlerdir.
Beşeri dediğimiz bu dinlerin kurallarını, insan veya tabisi olan bir kısım insanlar belirlemektedirler. Oysa yüce yaratan, insanlar için belirledi ilahi kurallarının yani (dinin) adını yüne yüce kitabımızda “İslam” ona tabi olanlara da “Müslüman” adını vermiştir. Ve bu ilahi kuralları, yaşam şeklini yaşam tarzı yapıp uygulayanlara, teslim olanlara denir.
O halde ben Müslümanım demek ne anlama gelir? Ben Müslümanım diyen biri: “Ben Allah’ın benim için seçip bize gönderdiği tüm kuralları eksiksiz, şeksiz kabul ediyorum demektir. İnsanlar, dilediği dini seçmede özgür bırakılmışlardır:(Din seçerken zorlama asla yoktur. Lakin, “Allah’ın indinde geçerli olan tek din, sadece ve sadece İslam)dır. O halde insanlar kendi seçmiş oldukları hangi kurallar göre yaşıyorlarsa onların dinleri de o kurallar olmuş olmaktadır. Yani o kişinin dini o kurallar dini olmuş oluyor.”
Eğer insanlar, İslam dinini özgür iradeleri ile seçip kabul etmiş iseler, “O kurallara(taviz vermeden) ayrılığa, gayrılığa düşmeden, “Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalıdırlar.” Bu bir zaruret halidir.
Beşeri dinlerin, sunduğu güzelliklere aldanıp da; “bilerek, hak olan kuralları perdeleyip yok sayamazlar.” Beşeri dinler hiç bir zaman hak olan İslam dinini ortadan kaldıracak güce sahip değildir. Eğer bir beşer olan insanlar bunu yapmaya çalışırlarsa bunda da başarılı olamazlar. Çünü bunu tarihler boyunca denemişler ve güçleri asla yetmemiştir. Asırlardır İslamı yani hak ve ilahi dini ortadan kaldırmak için çalışıp durulmaktadır. Bu tür çalışmalardan en net olanı ise batılıların insanlara altın tepsilerde sundukları seküler laisizmdir. Sermaye, sömürü magazin, güç gibi unsurlardır. “Bizim kurallarımız Allah’ın gönderdiği kurallardan daha üstündür(!) diyen felsefe ye göre biz de deriz ki; “sisin dininiz size, benim dinim bana. Ben sizin kurallarınıza uyacak değilim. Siz de benim uyduğum kurallara uyacak değilsiniz.” tavrını açık bir şekilde ortaya koymalıyız. Hiç kimsenin, “hak ve batıl” arasında bir diyalog oluşturma hakkı yoktur. “Hakk’ı hak bilip savunma; batılı batıl bilip ondan kaçınma “kaçınma” içerisinde olmak mecburiyetindedir insan.
Bazı hayvanlara (mesela Bukalemun) bulunduğu ortama(araziye) uyum sağlama özelliği, onun için çok önemli bir nimettir. Ancak söz konusu bu özellik, insanlara(ölüm tehlikesi hariç) büyük bir suç olarak verilmiştir. Bunun adına İslam’da münafıklık denmiştir. Ve oda haramdır yani yasaktır. Bu nedenledir ki işte Peygamberimizin çektiği tüm eziyetler ve bazılarının ümitsizliğe kapılması. Allah, giyotin gölgesindeki Galileo’ya, “ortama uyma” cezasını verirken; yine Allah’ın seçtiği Rasûllerine(çarmıhlara, ateşlere vs. rağmen), “deki sizin dininiz size; benim dinim bana. Allah’tan başka ilah yoktur...” diye azimeti emretmektedir.
O halde batılıların bize pompaladığı protestan demokrat tipi Müslüman demokratın veya “Müslüman Milliyetçi(ırkçı)liği vs. içimize sindiririz de; nedense “Lat”çı Müslüman, menatçı müslüman, Uzzacı Müslüman” diye bir kavramı, duymak bile istemeyiz. Oysa ki Lat’çı, Uzza’cı, Menatçı’lar: “biz de Allah’a inanıyoruz, menatlarımız sadece bir araçtır diyorlardı. Gerçi o zamanlar, sadece bir kaç tane ile sınırlı idiler bu araçlar. Hem o zamanlar insanlar ebu cehil evlatları idiler. Bilim ve fen kifayetsiz, iletişim zor idi. Bugün ise her şey daha başka. İnsanlar daha bilimli, daha fenli, çağdaş, ilerici, modern, gerici vs.
İşte bu sebeptendir ki, eğer sen “olmasaydın biz de olmazdık” dininin, hükümranlığı ve kuşatılmışlığı ile yaşıyoruz. Oysa bu deyim Efendimizin getirdiği Hakk’ın tâ kendisi olmalıydı.”
Fi Eamenillah!...