
Dilimiz Müslümanda yâ bedenimiz?
Mehmet Kaçar
İman ve İslam konusunda bizleri uyaran Peygamber Efendimiz (s.a.v), bedenimizin, çevremizin, davranışlarımızın, evimizin de mümin ve Müslim olmasını istemiş, davranış ve sözleri ile insanlara bu konularda örneklik teşkil etmiştir.
İnsanların kişilik haklarına saldırmak, onları küçümsemek, verilen sözlere ve dostluklara bağlı kalmamak, ölçüye ve tartıya özen göstermemek, adaletli davranmamak, yalan söylemek, rahatsız edici bir şekilde yüksek sesle konuşmak, çevreyi kirletmek, gıybet etmek, trafikte kural tanımamak, bakımsız araçlarla yolculuk yapmak, yemek kokusuyla komşuya eziyet vermek, balkonlarda komşuların rahatsız olmasını sağlamak, katlar arasında pisliklerini pencerelerden silkmek, ortak kullanım alanlarını kasti olarak kirletmek, yollara caddelere tükürmek, toplu taşıma araç duraklarına tükürüp pislik, sigara izmariti atmak, iş yerlerinde tasarruf tedbirlerine riayet etmemek ve iş yeri arkadaşlarını kasti olarak üzmek gibi daha pek çok konu kul hakkını ihlale girer.
Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde adaletten hak kavramından ve bunları temin etmek üzere konulan ölçülerden bahis edilir. Kullar arasındaki adalet esaslarını tespit eden pek çok ayetten sonra, “İşte bu Allah’ın hudududur/ ölçüsüdür, onu çiğnemeyin”(el-Maide, 5/87) mealinde ilâhî ikazlar gelir. Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu sahibine geri vermenin, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevap olduğu her daim göz önünde bulundurulmalıdır.
Peygamberimizin kul hakkıyla ilgili şu uyarısı oldukça dikkat çekicidir: “Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir kul hakkı bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hal sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir.”(Buhari, “Mezalim, 10)
“Ahiret müflisi “kimdir?
Allah(c.c.) kul hakkının affını, hak sahibinin rızasına bağlamıştır. Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde gerçek müflisten yani, “ahret müflisi”nden bahseder.
Müflis kimse, kıyamet günü namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerle geldiği halde; aynı zamanda birisine kötü söz söylemiş, birine iftira atmış, bir başkasının malını yemiş, başka birini dövmüş veya öldürmüş olarak Allah(c.c.)’ın huzuruna çıkan ve yaptığı ibadetlerin sevabını bu kişilere dağıtıldıktan sonra bile hak sahiplerinin alacakları bitemediği için sevapları biten ve onlarında günahlarını üzerine alarak cehenneme giden kişidir.” (Buhari, “Edep”, 102)
Peygamber Efendimiz (s.a.v), vefatından birkaç gün önce, ashabına; “Benim üzerimde kimin hakkı varsa gelsin, hakkını benden alsın ve helalleşelim” buyurarak kul hakkıyla ilgili sözlerinin yanında bizzat kendisinin davranışlarıyla da bizlere örnek olmuştur.
“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (ez-Zilzâl, 99/7-8)
Dinimize göre yerine getirmekle yükümlü olduğumuz hakları Allah hakları ve kul hakları olarak iki kısımda ele almamız gerekmektedir.
Allah’ın hakları:
O’nun emir ve yasaklarına saygı göstermek ve yapılması emredilen ibadetleri yapmaktır.
Kul Hakkı: Kul hakları denince insanlar arası ilişkilerden doğan haklar anlaşılmaktadır. Bu hak, daha çok insanın canı, bedeni, namusu, onuru, dinî inanç ve yaşayışı gibi j-konulardaki kişilik hakları ile, malına ve aile fertlerine ilişkin haklardan oluşan haklardır. Aslında kul haklarının çok geniş bir yelpazesi vardır. Kamu görevlileri, hısımlık ve akrabalık, komşuluk, işçi-işveren, aile içi davranışlar, devletlere arası hukuk, mülteci hakları, esirlerin hakları, diğer devletlere kaçırılan çocukların hakları, yine diğer devletlerde ki açlık, susuzluk çekenlerin hakları vb. konularda çok hassas alanlardır. Selametle!