
DEF'İ MAZERET, CELB'İ MENAFİDEN EVLADIR.
Mehmet Kaçar
İslam Fıkıh Biliminde bir kural vardır. O da şudur: “Def’i mazeret, celb’i menafiden evladır.” Yani bir zararın giderilmesi, fayda temininden önce gelir. Mesela dibi delik bir kovayı asla suyla dolduramazsın. Onu su ile doldurmak için öncelikle dibi delik kovayı ortadan kaldırmak gerekir.Buna İslam Fıkıh Bilimin de “evveliyat fıkhı” adı verilir.
Eğer namazdan önce almak zorunda olduğun abdestin batılsa, kılmış olduğun namazının eksiksiz olması ve kılındı anlamına gelmez. Örneğin, binanın dışı çok güzel ve muntazam olmasa, mantolaması, sıvası, penceresi olmasa içerisine oturamazsın. Adama kan lazım, kanı bulmadan ve hastaya vermeden ameliyat edersen hasta kan kaybından ölebilir. İnsanların iç kanaması varken, onu bırakıp, estetiği ile oyalanamazsın. Burnunu, kaşını düzeltemezsin. Önce iç kanamasını durdurman lazım.
Bir haramdan vaz geçmek, daha çok ibadet etmekten daha önce gelir. Abdestsiz namaz kılınmayacağı gibi. Yahutta necis olan kanla abdest almak gibi. Mesela öyle haramlar vardır ki, namazın, orucun, haccın, zekâtın makbul olmasına engel olurlar. O halde ilk önce o haramları ortadan kaldırmak gerekmektedir. Yani önce istikamet(niyet) sonra eylem(amel) gelir.
Def-i mazaret kuralına uymadan “iyi işler yapmak” mümkün değildir. Abdest tövbesi ile tövbelenmeden, üstümüzdeki ve içimizdeki necasetten temizlenmeden (hades ve necaset), yani arınmadan o aldığımız abdestle kıldığımız namaz acaba ne kadar makbuldür? “Vay o zaman o şekilde namaz kılanların haline”. İlahi ikazına muhatap olursunuz.
Hac farizasını yapıp geri dönenleri, kamuda görev alanları, kısaca ben Müslümanım diyen herkesi bu kural dairesi içerisine almaktadır. Yani herkes aldığı abdesten emin olmalı ki, kıldığı namaz makbul olsun.
Kendi emek ve gayretinizin karşılığı olan, geçiminizi sağlayacak az bir şeyin dışında helal olmayan, haksız şekilde kazanılan makam-mevki ile elde edilen kazanç, onları arkanızda bırakmadan yani kul haklarını helal ettirmeden hacca giderseniz, bu kamburla gittiğiniz gibi geri dönmüş olursunuz.
Eğer bunu yapacak vaktiniz yoksa o zaman hacca gidin ve “Allah’ın evinde” kendinize bir söz verin. “Tövbe-i Nasuha” ile tövbe edin, geri döndüğünüzde de ilk işiniz haram ve haksız ne varsa üzerinizde onlardan bir bir kurtulun. Haramlarla elde ettiklerinizden bir kısmı ile “hayır “ yapıyormuş gibi yapıyorsanız o zaman da sadece kendinizi kandırmış olursunuz. “Kem alat ile kamalat olmaz” bu böylece biline.
Helale haram katarsanız, sonuçta ortada ne varsa o da haram olur. Temiz bir süte katılan idrar misali. O sütü de murdar eder. Hesaba çekilmeden kendi nefsimizi hesaba çekmeliyiz.
Kamusal alanda hizmet verenler hiç affedilmeyecek olan “kul haklarını” çok iyi düşünmelidirler. Yani kamuda çalışma fırsatını elde edenler hz. Ömer(r.a) misali hesap soranlara hesap verebilmelidirler. Kulda yaşamış olduğu bu dünyanın hesabını Allah(c.c.)’a verebilmelidir. Selametle…