
BİZİM CİHADIMIZ KAN DÖKMEK DEĞİLDİR, MÜSLÜMAN KANINI KORUMAKTIR.
Mehmet Kaçar
Hiç bir Müslüman, diğer Müslüman kardeşlerini ve hatta Müslüman olmayan bir insanı, tekfir ve ötekileştiremez. Öncelikle insana ve diğer yaratıklara, Yunusun diliyle Yaratandan ötürü saygılı ve sevgiyle yaklaşan dır.
“Benden olmayan, benden değildir” diyerek herkesi(rengi-etnik kökeni- uyruğu) ötekileştirip yermek anlayışı, İslam aleminin yüreğine saplamış bir hançer gibidir. Ve İslam ve ümmet kardeşliğini bitirmiştir. İslam ve Müslüman kanla anılır ve zalimlik anılır ya da Dubai gibi, İslam ümmeti ihtiyaç halindeyken, İsraflarla gökdelenlerle anılır hale gelmiştir. Bir yanda Müslüman kanı akarken bir yanda da , Sümme haşa Allah’ın dahi gücüne gidecek kutlamalarla gündemde ki yerini almış oldu.
Hiç bir strateji, Müslüman kanının dökülmesinden asla değerli değildir. Müslüman ve insan kanının dökülmesi üzerine planlana stratejiler ise dünyayı yaşanmaz hale getirmiştir ve kanın dökülmesini önlemek ve insan katliamının önüne geçmekten daha değerli değildir. İnsan, dünyada her şeyin secde etti bir varlıktır. Diğer varlıkların varlığı insanın varlığına bağlıdır. Öyleyse, yapılan tüm planlar insanın öldürülmesi üzerine değilde, yaşatılması üzerine olmalıdır.
Tarihte, Müslümanlar, Endülüs ve Maveraünnehir medeniyetlerinde katliam ve soykırıma uğramışlardır. Yerlerinden yurtlarından olmuşlardır.
Akan kanın, Sünnisi-Şiisi, Türkü-Kürdü-Arapı olmaz. Bu akan kan, netice Ümmet ve Müslüman kardeşlerimizin kanıdır. Ümmet kardeşliğinin ölümüne neden olan kandır.
Birbirimize, düşman olmak, suçlamak ve birbirimizle, siyasi üstünlük için savaşarak, İslam coğrafyasında ki, savaş ateşini dindirip, söndüremeyiz. Aksine daha çok Müslüman kanı dökmeye devam ederiz.
“İslam Cihadının temel özelliği, kan dökmek değildir. Aksine, İnsanı ve Kainatı diriltmek ve yaşatmak içindir. Medine de Efendimiz 63 savunma harbi yapmıştır. Hiç bir zaman hücum harbini desteklememiştir ve kan dökülmesine hep karşı çıkmıştır. İslamın cihadı, Müslümanı İslamı, İslamın Tevhid İnancını korumaktır. İslam da Cihad, vahşetin, öldürmenin, terörün temeli değil, vahşetin, öldürmenin, anarşi ve terörün temeli değil, insanı diriltmenin ve evreni yaşanılır kılmanın, öldüren ruhun değil, dirilten ruhun ve bu ruha hayat veren bir gayret ve çabanın adıdır.
Allah(c.c), bizlere son din İslam, Efendimiz aracılığı ile gönderirken, bu dinin temelinin Allah’ın vahidliği ve ümmetin bu birliğin içerisin de oluşan kardeşliği üzerine kurulmuştur.
Biz Müslümanlar olarak, yapacağımız cihat da, hedefimiz fitne tohumu ekmek değil hatta bu niyeti taşıyanları engellemek, İslam Coğrafyasında ekilen fitne tohumlarının çimlenmesini, meyveye durmasını önlemektir.
Bizim cihadımız da,”Müslümanın vahdetini, uhuvvetini be maslahatını, infakını, hamiliğini ön plan da tutmak ve bu uğur da her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı savunmak ve her türlü (din ve fen) alimlerinin bunun için çaba göstermesi vardır.
Bizler bu dinin şiarını üstünde taşıyan eğitmenler olarak maalesef “Hac Menasikini yerine getirirken, karıncanın öldürülmesinin, otların yolunmasının, saçların telinin dahi öldürülmemesinin hükümlerini” hacılarımıza uzun uzun anlatırken, “kul haklarından, “insanların bu karınca ve otlardan, saç tellerinden” daha değerli ve yaşamaya daha çok değer olduğunu anlatmayı ya unuttuk ya da ihmal ettik. İnsan katletmenin ve öldürmenin haramlığını, “bir insanın öldürülmesinin alemin öldürülmesiyle eşit olduğunu” anlatmayı unuttuk. Okullarımız da buna ait konuları ya çok az veya hiç yer vermedik.
Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu emreden bir dinimiz olduğunu ve tüm ümmetin kardeşliğini emreden bu dinin tüm yaratıkların sevilmesinin gerekliliğini unuttuk. Birbirimizi suçlayarak asla, barışı, kardeşliği tesis edemeyiz. Bir tek “selamla” dünya barışını kurabileceğimizi unuttuk.
Şii olsun, Sünni olsun, Arap olsun, Türk olsun, Kürt olsun, ama hepsi bir arada olsun, ümmet olsun, multi külti bir kardeşliğimiz olsun.
Şiilerle, Sünniler arasındaki sürüp gelen ayrılıklara, bir de etnik ve ırkçı ayrılıkları eklemeyelim. Aramıza kan girmesin. 14 asırdır süren bu ihtilafları çözüp huzura kavuşturamadığımıza göre, bundan sonra da bir ortak nokta da buluşmamızın imkansızlığını düşününce, sünnisi ve şiisiyle, arabı, kürdü, türküyle bu ümmete yön verenler , geliniz bu ayrılıklarımızı, ihtilaflarımızı çatışma ve savaş kültürü üretme yerine farklılıklarımız la beraber olduğu gibi kabul ederek, bunları insan ve müslüman katliamına birer neden olarak görmeyelim.
Gelin bir müslüman olarak, küfrün karşısın da tek ses, hainin karşısın da tek yürek, zalimin karşısın da tek bilek olalım. Elimizi, dilimizi, yüreğimizi bir ve beraber hareket ettirelim. Ezgimizi, Türkümüzü, Agıtlarımızı, Dualarımızı ayrı dillerde de olsa aynı his ve aynı yürekle aynı acıyı hissederek yapıyoruz.
Küresel, emperyal-siyonizim gözlerini bize dikmiş duruyorken, tarihin sarı ve tozlu sayfalarında ki ihtilaflı konuları, yeniden canlandırmanın bize hiç, bir faydası yoktur.
Mezhebimizin, ideolojimizin, politikalarımızın, politik görüşlerimizin değil, İslamin, İhlas suresinde bize bildirdiği tevhidin bayrağı altında, İslam Şemsiyesi altında yayılmasına güç harcayalım.
Firavunlar, Nemrutlar, Hamanlar, Karunlar ve diğerleri her daim ve her zaman da olacaklardır. Bunların hainliklerine karşı, bizler de birer Adem, birer Mûsa, birer İsa ve bir Muhammedi olup, dünyamızı, yaşanır ve kıymetli kılalım..
Çocuklarımızı, kadınlarımızı, diğer canlıları koruyup gözetelim ve onları, cihatlarımızla cennetlikler haline getirelim. Onlardan caniler değil, gül fidanları yetiştirelim...
Unutmayalım ki, Hz. Ademden bu güne kadar, şeytan bir çok katil, bir çok zalim, bir çok münafık, bir çok müşrik yetiştirdi.
Allah(c.c)ü de, şeytanın ve insan şeytanlarının, bu şerli, bu kan döken, sömüren, kan emen, tuzaklarına karşı, insanın mutluluğu, huzuru, saadeti için aklın yanında, Peygamberler ve Kitablar gönderdi. Öyleyse, bir Adem, bir Mûsâ, Bir İsâ, bir Muhammed mutlaka vardır ve biz de bu yola revan olup, insanlığı kurtaralım...
Ellerimiz, Arşu âlâya açalım ve yâ Rab, bizlerin yüreğini, Firavunlara, Hamanlara, Nemrutlara, Karunlara ve onların uzantısı günümüzde ki evlatlarına karşı, ümmet kardeşlerimizin yürekleriyle birleştir, saflarımızı, namazlarımızda ki gibi sıklaştır.Mazlum, çaresiz, aç, sefil ümmet kardeşlerimizi, necata, kurtuluşa ve muzafferiyete eriştir.
Ümmeti Muhammedi, ümmet kardeşliği üzerin de, Allah’ın varlığının ve tekliğinin yani tevhidin gölgesinden, ayaklarımız kaydırma. Yüreklerimizden, düşmanlık tohumlarını al ve kardeşlik filizleriyle doldur.
Ayaklarımızı, Tevhid ve Ümmet kardeşliğinde sabit kıl diyerek kardeşlik türküleri söyleyelim.
Selam ve Dua ile