Mehmet Kaçar

Birleşememiş Milletler

Mehmet Kaçar

26 Haziran 1945 tarihinde, emperyalist ülkelerin baskısı ile ve aralarında Türkiye Cumhuriyetinin de bulunduğu 50 ülke tarafından San Francisko’da imza altına alınan ve 24 Ekim 1945 tarihinde de resmen hayata geçirilen ve bu tarihten sonra da her yıl 24 Ekim tarihini de ayrıca Birleşmiş Milletler günü olarak kabul edilen ve bu tarihte kuruluşu kutlanan bir teşkilattır.

“Birleşememiş Milletler”in, dünya üzerinde o tarihte yaşanan ihtilafların çözülemeyen sorunların çözülüp, dünyayı yaşanır hale getirmek için oluşturulan, yan organı da uluslar arası adalet divanı bir çok dava da, hıristiyan ve yahudiler lehinde önemli kararlar almışlardır ve böylece bir hıristiyan ve siyonist örgüt olduğunu da ispatlamışlardır. Günümüz devletler hukuk sistemleri içinde önemli bir içtihat vermiş olsalar da, 1945 tarihinden günümüze kadar Güvenlik Konseyinin, anlaşmazlıkların çözümünde daimi üye olan Emperyal zengin ülkeler, ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa’nın veto yetkileri nedeniyle, karar almakta oldukça zorlanması, problemlerin giderilmesine engel olamamaktadır. Dünya barışını sağlayabilecek oluşumlar için tek bir adım dahi atılmayıp, İsrail’in haklarını savunan bir kuruluş haline dönmüştür. Artık herkes biliyor ve kabul ediyor ki, Müslüman ülkelerin, toparlanıp bir araya gelerek yeni ve alternatif bir teşkilat kurarak hayata geçirmekten başka, dünya’nın çaresi kalmamıştır. Bu teşkilat kurulmadan dünya barışının kurulması da çok zor gibi görünüyor.
BM’nin takip ettiği politikalar, hep veto hakkına sahip emperyal devletlerin istek ve görüşlerine yöneltilmektedir.
BM’nin bu yapısı ile dünya adalet ve barışını sağlaması, bu yapı, anlayış ve zihniyetle asla mümkün değildir. Çünkü yapı, emperyal olunca savunduğu dava da bu devletlerin yapısı ve isteği doğrultusunda olmaktadır. Bu yapı aralarına bir tane İslam ülkesi karıştırma taraftarı da asla değildir.
Birleşmiş Milletlerin bu yapısı ve planı ile de dünya da adalet ve barışı getirmesi imkansızdır.

Güney Kıbrıs için, Kıbrıs adasında hazırlanıp, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ı tuzağa düşüren yine BM’nin senaristlerinin senaryosu olan Annan planı ve diğer sayısız tecrübelerden sonra bu hileli davranışı BM kürsüsünden bizzat sayın Cumhur Ryisimiz Erdoğan da açık açık haykırmak zorunda kalmıştır. “Erdoğan BM Genel Kurul kürsüsüsnden darbeleri ve darbecileri açık açık eleştirmiştir. İsim vermeden Mısır’da ki sisi darbesini ve yönetimin meşrulaştırılamayacağını vurgulayıp, BM’yi eleştiren Reis şunları söyledi:”Mısır da halkın oylarıyla seçilmiş, Cumhurbaşkanı Mursi’ye darbeyle indirirken, verdikleri oyun(rey) hesabını sormak isteyen binlerce masum katledilirken, BM’de, demokrat geçinen batılılar da bunu sadece izlemekle kalmıyor, maddi ve manevi destekler sağlıyorlar. Hata batılılar, terör örgütü mensuplarını ve darbecileri kucaklarına almaktan çekinmiyorlar. Ve netice de bu darbeyi yapan kişi meşrulaştırılıyor. Bir de İsrail için terörist kararı hiç çıkarılmıyor. Eğer, demokrasi diyorsak, sandığa ve oya(rey) saygılı olunmalı değil mi! Mursi reyle geldi, Fas ta reyle gelenler devrildi, 15 temmuzda yine reyle gelen sayın Reyise darbe yapılmaya kalkışıldı.

Yok demokrasi değilde darbeyle gelenleri savunacak olursak o zaman BM niye kuruldu ve niye var diye merak ediyorum.” demişti.
BM, her nereye el attıysa bu konuda Afganistan gibi, Libya gibi, Irak gibi, Sudan gibi işgal, parçalanma, yağma veya katliamlarla karşılaşılması, kaçınılmaz olmaktadır. Irak ve Suriye hala BM tarafından özellikle kanatılan bir yara olarak karşımız da duruyor.
BM, Irakta, nükleer silahlar bulunduğu, bunların imha edilmesi için BM yetkililerine teslim edilmesi gerektiği, teslim edilmediği taktirde, bunun bir askeri müdahaleye gerekçe sayılacağı yolunda, ABD baskısıyla 8 Kasım 2002 tarihinde ve 1441 sayılı bir karar çıkartıldı. Bu kararın alınmasından önce Irak, ABD ve İngiltere baskısıyla idam edilen Saddam, tüm suçlamaları reddetmişti. Ülkesinin, denetçilerin denetimine açık olduğunu, söz konusu ithamların aslının olmadığını ifade etmişti.
ABD ve İngiltere’nin ısrarı ile karar alınmış ve hemen harekete geçilmişti. Irak ise bu karara 13 Kasım 2002 tarihinde uyduğunu açıklamıştı. BM’nin görevlendirdiği denetçiler ise 27 Kasım 2002 tarihinde Irak’a girmişlerdi, yaptıkları denetlemeler de, nükleer silah adına hiç bir şeyin bulunmadığı açıklamalarına rağmen, bir dizi yalan ve iddialardan sonra, Irak’a müdahale kararı alınarak bildiğimiz senaryo ve felaketler meydana getirilmiştir. Bugün Irak, üçe bölünmüş bir durumdadır. Libya’da ki süreç ise Irak’a göre çok daha yenidir.

Alelacele alınan bir kararla, Libya bombalanmış, Kaddafi ve ailesi tek tek idam edilmiştir. Uluslar arası kurallar burada hiçe sayılmış, savaş bile ilan edilmeksizin Libya yerle bir edilmiş, bugün fiilen ikiye bölünmüş ve üçüncüsü de yoldadır.
Afganistan’ın, Sudan’ın, Somali’nin vahim durumlarını ise yine BM planlamıştır.
Aynı BM, İsrail konusunda yığınla aldığı kararlara rağmen uyulmaması sebebiyle kılını bile kıpırdatmamış ve BM İsrail teşkilatı gibi davranmaya devam etmektedir.
Şimdi, Suriye-Irak aynı akibete sürükleniyor.
Türkiye’nin ise uluslararası hukuktan doğan hakkı var. Umarım bu hakkını uygulayabilir ve hakkını alır.
Selametle

Yazarın Diğer Yazıları