BİR GÜN SIRA BİZEDE GELEBİLİR!
Mehmet Kaçar
Dediklerine göre, dünyada bugün 7/8 milyar civarında insan yaşarmış. Bu yedi-sekiz milyar insan içerisinde; açlık ve susuzluk çeken, bir lokma ekmeğe ve bir hırka giyeceğe muhtaç, kendisinin ve aile efradının karnını yeterince doyuracak kadar işi gücü ve parası olmayan, ailesi bölünmüş, yerinden yurdundan, evinden, toprağından sürgün edilmiş, ablukaya alınıp açlıkla baş başa bırakılmış, babası, anası, kardeşleri ve evlatları öldürülmüş, hapishanelere tıkılıp işkencelere maruz bırakılmış, kendisi veya yakınları sakat kalmış ve yahut hastalıktan inleyip ölümü bekleyen, yaşadığı yöre asgari sağlıktan veya hijyen kurallarından mahrum olmayan, insan yerine dahi konmayan, sosyal hakları ve en temel insan hakları elinden alınmış, elektriğe, ısıya muhtaç kalan, bulunduğu bölge de tek bir buğday tanesi dahi yetiştiremeyen, yaşadığı yörelere bir damla yağmur düşmeyen, yaşadığı yer mümbit olan ama yararlanılmasına müsaade edilmeyen, zalimlerin zulmü altında inim inim inleyen, aşağılanan, ikinci sınıf insan muamelesi dahi çok görülen, evi damı olmayan yahutta evi olup da sadece bir odası bulunan, bu evde de suyu, elektriği, ısınabilecek bir sobası, yıkanacak banyosu, lavobası bulunmayan, sevdiklerinden ayrı yörelerde yaşamak zorunda kalan ve zorunlu olarak bu hallere itilen, sokağı çamurdan hatta lağım kokusundan geçilmeyen, yaşadığı sokak ve mahallede, köyde ve şehirde ve dahi memlekette asgari insan haklarından yararlanamayan, çalışan ama alın terinin karşılığını alamayan veya zamanında alamayan ve burada saymayı unuttuğumuz insan nüfusu herhalde beş-altı milyardan daha fazladır. Farkındamısınız bilmem ama, siz onların arasında yoksunuz. Bizlerde öyle...
Yüzyıllardır, siyah renkli insanların beyaz tenli insanlardan gördükleri zulümleri ipe dizseler dünyayı kaç kere dolaşır dersiniz kim bilir? Afrika’dan Amerika’ya taşınan köle edilmiş kara tenli insanların taşındığı gemiler hakkında hiçbir yazı, kitap okuyup, film seyrettiniz mi? Okuyun da hayvanları bile taşımaya kıyamadığınız şartlarda binlerce insan nasıl taşınmış görün ve belki buna oturup ağlayın. Hareket edemeyecekleri, ayakta dik duramayacakları, ihtiyaçlarını oldukları yere gidermek zorunda kaldıkları, iki lokma ekmekle ve havasız bir ortamda yaşamak zorunda bırakılan bir kısmı hedefe vardıklarında ölmüş oluyorlardır.
Sağ kalanların gözlerinde ki sinmişlik, yedikleri kırbaçların acılarından ve içlerinde bir yanardağ haline dönüşmüş, patlamaya hazır nefretle köle olarak yaşamaya hala devam ediyorlar.
Bu insanlardan bazıları içerisinden çıktıkları topluma ihanet ederek, beyaz adama yakınlaşıp, yağ çekerek, biraz daha fazla haklara sahip olmaya çalışıyorlardı. Bir kısmı da her zaman başı dik duruyor ve her türlü işkencelere maruz kalmaya devam ediyordu. Bu durum 1960’ların sonlarına kadar, giderek azalan haksızlıklarla resmi olarak sürdürüldü. Bugün düşüncelerde devam ettirilmekle beraber resmiyette ise bir ayırım söz konusu değilmiş havası estirilmektedir. Hatta Amerikalılara siyah tenli bir insanı başkan dahi seçtirdiler. Ama gördüğünüz gibi dünya en çok bu siyahi başkan zamanında zulümlere maruz kaldı. Dışı siyah, içi renksiz bu insan zamanında...
Rengi farklı insanlara yapılan kötülüklerden başka, inancı farklı insanlara yapılan kötülükler de dünyayı ve insanlığı derinden yaralamaya devam ediyor ve edeceğe de benzemektedir.
İslam alemi, özellikle Devlet-i Aliyye tarih sahnesinden çekildiğinden sonra çeşit çeşit zulümlere maruz kalmaktadır. Cezayir, Libya, Mısır, Filistin, Irak, Suriye, Azerbaycan, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Keşmir, Doğu Türkistan, Afganistan, Çeçenistan, Burma(Arakan) ve ismini burada hatırlayamadığım nice belde on yıllardır, çeşitli nedenlerden dolayı, “Çağdaş batı medeniyeti” nin zulümlerine, haksızlıklarına, sömürülerine, müdahale ve darbelerine maruz kalmaktadır. Maalesef bu zulümler bu saydığımız belde insanlarını; aç, susuz, evsiz, işsiz, kolsuz, bacaksız, annesiz, babasız, evlatsız, vatansız ve topraksız bırakmıştır ve bırakmaya da devam etmektedir. Biz bu sıkıntıları çekmeyen ve sıranın kendimize kendimize hiç gelmeyeceğini sanarak rahat ve huzur içerisinde yaşayan bir güruh, sanıyormusunuz ki hep böyle rahat yaşayıp gideceğiz. Mazlumların ahını hiç duymayacağız?
Hangi sebeple olursa olsun; dünyanın herhangi bir yerinde çaresiz, savunmasız, kötü durumda bırakılan, aç-açık kalan, kolayca öldürülebilen insanların gerek kendilerini savunmak adına, gerekse kendilerini savunmaktan öte, on yıllardır kendilerine ve dünyaya zarar verenlere karşı haksız, hukuksuz yollara başvurmaları o kadar da zor değildir. Bu yolda teröre de, hırsızlığa da, kan akıtmaya da, can feda etmeye de hazır binlerce insan bulabiliriz. Çaresiz, ezilmiş, sindirilmiş insan ve hatta canlı her şeyi yapabilir. Marifet her şeyi değil gerekli gerekli ve yeterli olanı yapabilmekte değil midir? Maide Suresi: Sekizinci Ayet’te Rabbimiz şöyle buyurur: “Ey İman edenler! Allah için hakkı (doğruluk ve adaleti) ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun: Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Bütün haksızlığa uğrayan, yerinden, yurdundan edilen, aç-açık bırakılan ve vurulup öldürülen insanlardan bir bölük olarak bu mücadelede bizi, bizleri düşman bilenlerden bir farkımız olacaktır ve olmalıdır.
Adaletsizliğe, adaletsizlikle karşılık vermemek, kolay değildir ama zor da olsa bizim görevimiz budur. Haydi kalkın! bugünden tezi yok, yaşanılır ve adaletin hakim olacağı bir yeni dünya düzeni, adil bir düzen için için, adil ve insani bir yaşam için, önce yaşanmışlara üzülelim, sonra bir şeyler yapmadığımızı veya yapamadığımızı düşünelim ve tekrar hayıflanalım.
Daha sonra da bizim başımıza gelmediği için şükrederken, bu mazlum ve mustazaf müslümanların halini anlamaya çalışalım, zalimin zulmünden inleyenlere nasıl yardım edebileceğimizi ve neler yapabileceğimizi planlayıp düşünelim. Hadi biraz kıpırdayıp yardım edelim, hadi ayağa kalkın mücadele edelim ama adaleti elden bırakmadan zalimliğe başvurmadan!
Bunları yapamıyorsak, avuçlarımızın içini gökyüzüne çevirip, içlerine dua nefeslerini üflerken, zalimlere de bir bugz duası gönderiverelim.
Fi Eamanillah!