
'BEŞER-ŞAŞAR'(İDEAL İNSAN)
Mehmet Kaçar
Güzel ahlak, pek çok yansıması bulunan bir şahsiyet bütünlüğüdür. Bazı insanlarda güzel ahlakın bazı şubeleri daha fazla öne çıkar. Ancak ahlak, bir bütünlük arz ettiği için, genel manasıyla faziletlerin çokluğu insani zaaf ve hataların azalmasına sebep olur.
Ancak hatasız, günahsız, kusursuz bir insan düşünmek ve hayal etmek yani “vehim”den başka bir şey değildir. Eskiler “beşer, şaşar” demişlerdir. O yüzden faziletlerini anlattığımız İslam alimleri, büyüklerimiz de, “kusursuz, mâsum(günah işlemeyen-hata etmeyen) kimselerdi” diyemeyiz. Böyle bir görüş ehli sünnet ve İslam akaidine taban tabana zıt bir görüştür. Çünkü her türlü noksanlıklardan hata ve kusurdan sadece münezzeh (temiz âri ve beri) olan ve evveli ve ahiri olamayan Allah’a mahsustur.
O’nun dışında ki ve O’nun yarattığı bütün varlıklar, az veya çok eksik, hata veya kusurlara sahiptirler. Kullukta kemal, hatasız olmak ve hiç günah işlememek değil, mümkün olduğunca “bile bile, isteyerek veya bilerek” günah işlemek, eğer bir hataya düşülmüşse ve onun da farkına varılmışsa en kısa zaman da hatayı terk edip tövbe edebilmek, ve pişmanlık içerisinde (nedâmetle) affedici olandan af dileyebilmektir. Nitekim insanların en mükemmel örnekleri makamın da ve tahtın da oturan Peygamberlerin bile zelleleri (bilmeden yaptıkları hataları) vardır; Kur’an-ı Kerim, hemen hemen her peygamberle ilgili böyle zellelerden bahsedilmiştir.
Bu mânâ da Efendimiz bir hadisi şeriflerin de şöyle buyurmuştur: “Vefat eden kimselerin ardından iyiliklerini zikredin(söyleyin), kötülük ve hatalarını anmayın”(Ebu Davud; Edep, 50):
Bu hadisi şeriften anlamamız gereken ise, bizim insanlarla ilgili vefatından sonraki hatıralarını anlatırken veya onları yad edip anarken aşağıda vereceğimiz şu ölçülere çok ama çok dikkat etmeliyiz:
a- Vefat eden kişiyi hayırla yad etmek de onun adına bir tür şehadet etmektir. Hayırla yad edip, vefa eden kişinin güzel amellerini veya davranışlarını örneklemeliyiz. Onların üzerinde konuşmalıyız ki bu konuştuğumuz ona şahitlik etsin.
b- Yad edeceğimiz kişinin dünyada yaşarken bilerek veya bilmeyerek ve bizim bildiğimiz kusur ve hatalarını örtüp gzilemliiyiz. Onları ifşa etmemeliyiz.
c- Kişi sevdiğinin kusurlarını görmemezlikten gelip onu ört bas ediyorsa, aynı düsturu diğer insanlara karşıda göstermeyi prensip ve alışkanlık haline getirmelidir.
d-İnsan bu alışkanlıkları kazanıp(kesbedip), böyle güzel davranışlar gösterebiliyorsa, bunu başkalarına da yaymaya çalışmalı ve o insan için vefatından sonrasın da aynı güzellikleri ve hayırlı yad etmeler gerçekleşecektir. Buna inan...
e- Gönül verdiğimiz kişilerin hatalarını görmemezlikten geldiğimiz gibi sevilecek ve taktir edilecek yönlerini zikrederken aynı ölçüleri diğer insanlar için de göstermeliyiz...
f- Yüce dinimiz İslam’da, “kötülüklerin şuyûu vukuundan beterdir” ilkesi vardır. Bu da şu manaya gelmektedir. Yani günahların ve günaha sebebiyet verecek bilinçli veya bilinçsiz hataların, ulu orta(aleni- insanlar içerisinde) bir şekilde insanlar arasın da , her yerde söylenmesi, bunun diğer insanlar tarafından, belirli bir müddet sonra benimsenip, normal hale getirileceğinden, bu hatanın açıktan işlenmesi kadar tehlikeli sonuçlar doğuracağını da unutmamak gerekmektedir.” Çünkü günah, alenileşmek de, kanıksanıp benimsenmekte, herkes işler duruma geldiği için kişinin tövbe etmesi, halini düzeltmesi çok zor hale gelmekte ve herkes işliyor, onlar bilmiyor da sen mi biliyorsun anlayışına zemin hazırlamaktadır. Bu kötülükleri, sohbetleri dinleyenler açısından düşünce yapılarının karışması, bulanması, su-i zan(kötü düşünme) ve dedikoduya, vefat edenleri geride kalan yakınlarının morallerinin bozulmasına, toplum içerisinde bir utanç yaşamaya sebebiyet vermiş olunacaktır..
Hiç şüphe yok ki yukarı da anlattıklarımız beni ve tüm insanlığı bire bir yakından ilgilendirmektedir.
Bu şıklarla bu yazımızda; İslam medeniyetinin bütün insanlık hakkındaki ölçülerini vermeye çalışıyoruz. İslam, kendi ifadesiyle, gönlün birisine kaymasın da bir takım basamaklar ortaya koymuş ve meâlen şöyle demiştir:
Peygamber Efendimiz her yönüyle insanlara örnek(usvetül hasene), olması bakımından en ulvi hasletlere sahipti. O, insanların en mükerremi, sevgiye ve saygıya en layık olanıdır. O; böyle olmasaydı, insanlara örnek bir hayat tarzı sunamaz dı ve usvetül hasene olmazdı. Biz Müslümanlar, hatta tüm insanlık, O’nun bu özelliklerini ortaya koymak için her türlü övgü sözlerini söyleriz. Ancak O’nu uluhiyet sıfatlarıyla sıfatlandıramayız, ilahlaştıramayız, kutsallaştıramayız ve O’nun da bizim gibi bir beşer, bir insan olduğunu, zelle miktarı da olsa hata edebileceğini çok iyi biliriz. Efendimiz ise bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur: “Ben bir beşerim, sisin gibi uyurum,sizin gibi evlenirim, sizin gibi rızkımı kazanırım, sizin gibi uyurum, sizin gibi çocuk sahibi olurum, sizin gibi ibadet ederim, sizin gibi yorulurum ve diğerleri...” demiştir.
Çünkü: İnsanlar İsa(a.s) sevenler, aşırı sevgi ve ihtiram göstermelerinin neticesin de, O’nu ilahlaştırmışlar(oğul Allah) ve bu şekilde de yollarını sapıtmışlardır. Yani küfre düşüp kafir olmuşlardır. Aynı sapkın görüşlere Yahudiler ve ehli Sünnet dışındaki sapkın mezhepler de sahiptirler.
Ashab-ı Kiram Efendilerimiz ise, karşılarında canlı bir örnekle yaşama imkanı bulmuşlar ve ondan ahlaki, imani ve itikadi ve hayatı yaşamayı ondan gören gözlerle öğrenmiş insanlardır. Bu yönleri ile Pegamberimizden sonra gelen ve seçkinler derecesini almışlardır ki bu konuda Efendimiz(sav); “Benim ashabım (r.anhüm)gökteki yıldızlar gibidirler.” kim onlardan birine tabi olursa kurtuluşa erenlerden olur.” buyurmuştur. Her ne kadar bunlar seçkin insanlar olsalar da, ehli sünnet inancına göre ne ilahlaştılar ve ne de Peygamberlik makamına yükseltilirler. Saygıyla davranılacak ahlaklı birer insandırlar.
Ahab-ı Kiram’dan sonra da hak ve hidayet yolunun yüce hizmet erleri olarak, Tabiun ve Etbauttabiunu görürüz. Ancak bunlar da, Ashabın derecesi ve Tabiunun elde ettiği makamlardan sonra gelirler. Çünkü bunlar Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayatında iken O’ndan sohbet alıp ahlakını ve yaşam tarzını öğrenenlerin öğrencileri olma şerefine erişmişlerdir.
Bu gün bir insan, tatlı sohbet erbabı, güzel nasihat erbabı, olmaya gayret etmelidir. Günümüz de, ahlaken taklit edilen, sohbeten de dinlenen biri olmaya gayret etmelidir.
Yazılan kitapların, bu ölçüler de insanları yetiştirmesi niyetiyle yazıldığı da unutulmamalıdır. Sohbetlerin meşhur olmak için değil de, insanlara doğru da, dürüstlükte, hakta, örnek olacak şekilde olmasına dikkat edilmelidir.
Bir tebliğci, “Allah(cc)ın, ona ihsan ettiği gibi başkalarına oda ihsan etmeyi bilmelidir.”
Bu dünya da güzel bir kul olmanın sevdasını, aşkını hissetmek gerekmektedir.
Yüce Rabbım! Bizleri, Efendimze, Ehli Beytine, Ashabına, Tabiuna ve Etbauttabiuna komşu eylediği kullarından eylesin!... Amin..
Selametle.....