
AVRUPA'YA GÜVENİLMEZ VE ADİL DEĞİLDİR!..
Mehmet Kaçar
İnsanımız bazen öyle espirili, öyle güzel ve öyle nüktedan deyimler kullanır ki, insanın normalinde, saatlerce anlatması gerekeni bu deyimlerle bir kaç kelimede anlatıverirler. İşte bunlardan bir tanesi de şudur:
“Maaşına zam, işine son” deyimi gayet nüktedan ve espiritüel bir şekilde, patronun işçisini işten attıktan sonra , çalışanın aylığına yapılacak olan iyileştirme veya zammın bir anlamının ve geçerliliğinin olmadığını anlatıverir. Dört kelimelik bir cümle içerisin de...
Belçika mahkemelerinin, adalet anlayışına sığınan Fehriye Erdal katili, öncelikle Türk adaleti yerine Belçika adaletine sığınınca, katil ve terörist muamelesi görmeden serbest bırakıldı.Yıllar sonra ise bu katil ve teröriste “Sabancı suikastı ve katili olamaktan dolayı, 15 yıl makümiyet cezası verildi. Belçika adaleti güya tecelli ettirilmişti. Fehriye Erdal’ı salıveren adaletli Belçika Mahkemeleri, 15 yıl ceza verdikten sonra, bir türlü ne hikmetse, Belçika polisi Fehriye Erdal’ı yakalama başarısını gösteremedi. Fehriye Erdal katili, sanki “yer yarıldı da yerin içerisine girdi”de, Belçika polisi de yerin altına inecek gücü ve teknolojiyi bir türlü bulamıyor. Fehriye Erdal’ı salıveribte yıllar sonra yakalayamadıktan sonra verilen 15 yıl mahkumiyetin sizce bir anlamı var mıdır?
Oysa, Fehriye Erdal’ın, bir terörist ve gözünü kırpmadan insan öldürebilecek kadar da cani, vahşi bir katil olduğu tüm belgeleriyle ispatlanmış ve bu belgeler Belçika mahkemelerine adalet tecelli etsin diye sunulmuştu. Yani belgelere göre Fehriye Erdal çok tehlikeli bir katildi, ama Belçika hakimlerine göre ise sıradan bir suçlu idi ve zararsızdı.
Fehriye Erdal’ın, Sabancı suikastı faillerinden olduğu tüm deliller ile açık seçik bir şekilde oratya konmuştu. Tüm bunlara yani Türkiye Cumhuriyeti’nin sunduğu delillere rağmen Belçika Mahkemeleri Fehriye Erdal’ı, Türkiye’ye iade etmeme kararı da aldılar. Tıpkı, Fehriye Erdal olayın da olduğu gibi ABD de Fethullah hainini, Yunanistan, 15 Temmuz 2106 tarihinde halkına, kardeşine, anasına, babasına, bacısına kurşun sıkıp da, devletin helikopteri ile kaçarak kendisine sığınanları, tüm delil ve ısrarlara rağmen iade etmediler. Fetullah haini yargılanmak için tutuklanmazken,Belçika, Fehriye teröristini tutuklamazken, Yunanistan da Fetöcü üniformalı hainleri biz mülteci kabul edip yargılamayacağız ve iade de etmeyeceğiz dediler. Belçika Fehriye terörist katilini serbest bıraktı. Yargılama ise 15-20 sene sürdürüldü. Fehriye Erdal komünist(DHKP-C) , katilinin yakalanması ise imkansız hale getirildi. Afganistan da, Bin Ladini yakalayan ve öldüren, Irak’ta Saddam’ı yakalayan, Libya’da Kaddafi’yi yakalayıp öldüren batı nedense Fehriye Erdal’ı yakalayamıyor ve yerini bilmiyor(!). Türkiye’ye karşıda yargılamadık demesinler diye göstermelik bir yargıla ile yargıladılar ve gıyabında 15 yıl cezaya çarptırdılar.
Sormazlar mı? adama, 15 yıl mahkumiyet cezası alacak kadar ağır suçlu, 15-20 yıl nasıl yargı da bekletilir, nasıl serbest bırakılarak kaybolmasına göz yumulur?
Serbest bırakıldıktan sonra ne değişti de veya neden adalet akla geldi de Fehriye Erdala ceza verilerek mahkumiyeti istendi?
Serbest bırakıldıktan sonra hangi yeni delillere ulaşıldı? Doğrusu bu da açıklığa kavuşturlması gereken ayrı bir konu!... DHKP-C li bir terörist ve katili serbest bırakan Belçika hakimlerinin yüzü bile kızarmıyor...
Fehriye Erdal, Fetullah Gülen ve Yunanistan’a sığınan üniformalı Fetoş havarilerini ve diğerlerini iade etmeyen batılıların adaleti acaba ne kadar adil bir adalet?
Sadece Belçika ve Yunanistan mı bu suçu yani “devletler arası anlaşmaları” çiğniyor dersiniz? Tabiki hayır. Almanya’sı, Farnsa’sı, İngiltere’si aynı senaryonun yazarları konumundalar. Yani Avrupa ülkelerinin tamamı bu durumdalar.
AB’nin en küçüğünden en büyüğüne tüm devletler ağız birliği etmişcesine PKK’ya, DHKP-C’ye, Fetöşizme kol kanat gerip “korunacak bir serçe yavrusu” muamelesi gösteriyorlar.
AB; Fetöcü, üniformalı Feto Pavloslarını iade etmek bir yana, onları sanki bir devlet erkanıymış gibi ağırlıyorlar. Senin adalet anlayışın, Müslüman bir ülke için olunca böylemi işliyor ey Avrupa?!
Evet, içerisinde uzun bir süre bulunmak zorunda kaldığım ve bir çok araştırmalarla çok şey gördüğüm Avrupa’nın adaleti işte budur kardeşlerim...
Şu iyi bilinmeli ki hiç bir zaman, Osmanlı’dan sonra, dünya Jandarmalığına soyunan, emperyal-siyonist Avrupalılara güvenilmez. Adaleti de sadece kendi vatandaşı için adalettir ve kendi içerisin de yasal yollardan yaşama halkına sahip olan diğer milletlerin vatandaşına ise farklı olduğu için tam bir adaletsizliktir ve adaletine de güvenilmez.
Durum bu mevkide olunca da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM, Türk hukuk sisteminin de en üst noktasıdır. AİHM kararları tüm Türk Mahkemelerinin verdiği kararların da üstünde olan kararlardır. Türkiye’nin Avrupa Konseyi Statüsü, TBMM’nce 12 Aralık 1949 yılında 5456 sayılı kanunla onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS) 10 Mart 1954 tarihinde 6366 sayılı kanunla onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasamıza göre AİHS hükümlerinin yine Anayasamıza göre aykırılığı ileri sürülemez. Yani AİHS hükümleri anayasamıza ve kanunlarımıza aykırı bile olsa ülkemizde geçerli kanunlardır. Anayasayı değiştirebilen Türk Milleti ve TBMM, AİHS’te değişiklik yapma yetkisine sahip değildir. AİHS, kararları bizim anayasa kararlarımızın daha da üstünde olan kararlardır.Yani AİHS, bizim anayasamızdan üstün ve en üstün hukuk normumuz durumundadır. AİHM ve AİHS hükümlerini yorumlamaya tek ve kesin yetkili mehkemedir. Türkiye, 21 Ocak 1990’da AİHM’in zorunlu yargılama yetkisini kabul etti. Türkiye, 1 Haziran 2006’da AİHM’e başvuru mekanizmasını tamamıyla değiştiren 14’Nolu protokolü mecliste kabul etti.
Türkiye, AİHM kararlarına mutlak uymak zorundadır. AİHM kararları Anayasa Mahkememiz de dahil tüm yargı mercilerimizi bağlayıcıdır. AİHM, bir içtihat mahkemesi olduğundan, zaman içinde değişen koşullara içtihatlar da üretiyor. Hatta soyut norm denetimi sayılacak nitelikte bile kararlar verebiliyor. Bu güne kadar AİHM’den Türkiye’yi mahkum eden binlerce kararlar, içtihatlar, soyut norm denetimi sayılacak nitelikte bile kararlar verebiliyor. Bu güne kadar AİHM’den Türkiye’yi mahkum eden binlerce kararlar, içtihatlar, soyut norm denetimi sayılacak içtihat kararları çıktı. Bunun yanın da AİHM’den Türkiye’yi memnun edebilecek şekilde verilen kararların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır. İslam düşmanlığı, yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı Avrupa’da almış başını gidiyor. Bu düşmanlıklar bizzat politikacılar, yöneticiler ve mahkemeler eliyle de yürütülebiliyor. AİHM bu konu da kılını kıpırdatmıyor. Ama söz konusu Türkiye aleyhine faaliyet gösteren terör örğütleri ve teröristler olunca hemen durumdan vazife çıkarıyor ve Türkiye’ye cezalar yağdırıyor. Ne yazık ki Avrupa, mahkemeleriyle de adalet sınavını kaybetmiştir. Avrupa adaleti; Bosnalı Müslümanlara tecavüz eden, onları öldüren, yok eden, soykırıma tabi tutan Sırp canileri için ne kadar işletilmiştir acaba? İşlese ne olacaktı ki? Olan olmuştu. Ama AİHM, bebek katili terörist Abdullah Öcalan için ‘şartlı salıverme imkanı tanıınmalı’ kararını alabilmişti.
EOKA katil sürüsünün Kıbrıs’a el koyma ve bu it sürüsünün Kıbrıslı Türklere 1955 yılından beri uyguladığı katliamlara göz yuman AİHM, Türkiye’yi 1974 Barış Harekatı nedeniyle 90 Milyon Avro tazminata mahkum etmişti.
Faransa’da yıllardır süren OHAL uygulaması ve bir çok Avrupa ülkesinin mültecilere uyguladığı en ağır işkenceler görmezlikten gelinirken, AİHM teröristlerin hendek kazarak halkı rehin aldığı, Cizre ve Sur’da ilan edilen sokağa çıkma yasağına tedbir koyabilmişti. Avrupa’nın hemen hemen her ülkesinde dersliklerde yazı tahtasının hemen üstünde ‘Haç’ bulunurken, her derslikte ‘İncil’ baş köşe deyken, dini eğitimi ana sınıfların da belli günlerde çocukları kiliseye götürerek başlıyorken, AİHM, gayri Müslimleri hiçbir şekilde kapsamayan Türkiye’de ki zorunlu din dersi uygulamasının keldırılmasını istiyordu.
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama kesin olan bir şey var ki Avrupa, Türkiye’nin etnik ve dini açılardan bölünmesine hizmet etme gayretine ve AİHM de bu anlamlara gelebilecek skandal kararları çokça almaktadır. Avrupa, mahkemeleriyle de, adalet dağıtan hakimleriyle de güvenilmez ülkelerdir.
Yapılması gereken tek bir şey vardır ki o da; eğitim de, savunma da, emniyette, ekonomi de, yönetim sisteminde, yargı da, sanayi de, üretimde kısaca her alan da her zaman güçlü ve bağımsız olmak ve bunun için de çok ama çok çalışmaktır.