
AVRUPA'DA 'DİN ADAMI SORUNU'
Mehmet Kaçar
Avrupa arenasın da yer almak isteyen Türkiye’nin, Avrupa’da bulunan vatandaşlarını, bulundukları ülkelerin eğitim-öğretim standartlarına göre, eğitim de kaliteyi artırmak ve yaşadıkları ülkenin eğitim sitemini yakalamak ve din eğitiminde de kaliteli hizmet sunabilmesi için, pek çok din görevlisini Türkiye’den gönderme yoluyla karşılamıştır belirli bir müddet. Bu gün 4-5 milyonu aşan bir Türk nüfusu Avrupa’nın çeşitli ülkelerin de yaşamlarını sürdürmektedirler.
Bu gün hala Avrupa Türkleri arasın da Türk tarihi ve kültürüyle ilgili eğitim sorunlarının yanın da, özellikle de “din eğitimi” ile ilgili problemlerin çözüme kavuştuğu da söylenemez. Bu konu da örnek olarak alabileceğimiz iki ülke vardır ki, bunlar da İslam Dini, din olarak tanındığı için, okulların da ve camilerin de İslam Dini Eğitimine imkan verilmekte, Kurban ibadetlerini yerine getirebilmektedirler, ramazan bayramlarını rahatlıkla kutlayabilmektedirler. Bu ülkeler de Belçika ve Avusturya’dır. Maalesef son yıllar da burada da “İslamafobi” akımlarından etkilendikleri görülmektedir.
Bu gün milyonları bulan Türkün yaşadığı Avrupa Ülkelerin de, eğitim sorunlarından sosyal sorunlara, siyasal sorunlarından kültürel sorunlara, ailevi sorunlarından dini sorunlara kadar pek çok saha da çözüm bekleyen problemlerle iç içe yaşamak zorun da kalmaktadırlar.
Elbette, milletleri millet yapan bazı değerleri muhafaza ederek gelecek nesilleri iyi yetiştirmek gerekmektedir.
Avru’pa, dünyasının insanımızı asimile etme niyeti taşıdığını ve Türkleri her alan da bitirmek hevesin de olduğunu da artık sağır sultan bile duydu. Avrupa’nın yapmak istediği asimilasyon baskısına karşı entegrasyonla karşılık vermekten başka da çaremiz kalmamıştır. Dünya coğrafyasında entegre olarak yaşamayı becerebilen milletler kendi varlıklarını sürdürmeyi başarabilen milletler olmuşlardır.
Yirminci yüz yılın ortalarından başlayarak bazı batı Avrupa ülkelerin de görülen hızlı sanayileşme, gelişmekte olan ülkelerde iş gücü transferini de beraberin de getirmiştir.
1960’lı yıllardan sonra bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeni kaynaklar aramaya başlamışlardı. 1960’lı yıllar da ilk tercih Türkiye olmak üzere, Yugoslavya’dan, Pakistan’dan, Cezayir’den, Fas’tan, Tunus ve Mısır’dan çok sayıda kısa süreli çalışma amaçlı işçilerin, Batı Avrupa’ya gittiklerini görüyoruz. Bu gidişin dönüşü bir daha gerçek olmamıştır. Avusturya, 1912’de çıkardığı bir kanunla İslam Dinini resmi din olarak tanımış ve Viyana da bir müftülük açılmasına izin vermiştir.
Yurt dışına, işçi gönderilmesine 1961 yıl Ekim ayın da başlanmasına rağmen, bu vatandaşlarımızın dini ve sosyal ihtiyaçları ile ilgilenmeye ise 1970’li yıllar da başlanılmıştır. 1972 yılın da ilk defa Almanya’ya Diyanet İşleri Başkanlığınca Ramazan ayı dolayısıyla din görevlileri gönderilmeye başlanmış, Ramazandan sonra da bunlar tekrar geri dönmüşlerdir.1979 yılına kadar geçici statüde din görevlileri gönderilmeye devam edilmiştir.Böylece yurt dışı Türklerinin, sosyal ve dini hayatları uzun süre ihmale uğramıştır.
işte bu ihmal döneminde, başlangıçta iyi niyetle kurulan Türk Derneklerinin büyük bir kısmı, Türkiye’de ki siyasi ve ekonomik ve ideolojik bölünmeleri de beraberin de getirmiştir. Böylece din eğitimi ve din hizmetleri konusu yurt dışında geniş çapta istismara vesile olmuş ve Türk Dernekleri arasında büyük bir rekabet ortamı meydana gelmiştir. Bu yüzden de yurt dışı Türkleri kendilerini sahipsiz, hamisiz hissetmişlerdir kendilerini.
Yurt dışı Türklerinin, din görevlilerinin en başın da yaşadıkları problem ise, dernekleşme rekabetinden doğan farklı İslami anlayışa sahip dernekler de görevli bulunmaları gelmektedir.
Avrupa ülkelerinde yaklaşık 10 civarında konfederasyon seviyesinde teşkilatlanmış Türk dernekleri mevcuttur. Bu derneklerin bir kısmı da T.C. Diyanet İşleri Başkanlığınca görevlendirilen resmi din görevlileri, bir kısmında da dernekler tarafından temin ve tayin edilen özel din görevlileri çalışmaktadır.
Bu iki konumda ki Türk Dernekleri ve üst düzey yöneticileri birbirleri aleyhine faaliyette bulunabilmektedirler. Bu faaliyetlere din görevlileri de alet edilmektedir. Din görevlileri bunun farkına varsa da ses çıkaramamaktadırlar.
Yurt dışında ki vatandaşlarımıza ve derneklere, din görevlileri bu konu da gereken rehberliği dernekler arası rekabetten dolayı yapamamaktadırlar. Maddi imken elde etme düşünceleri ilk plan da yer aldığı için, çoğu zaman hizmet anlayışı zayıflamış görünmektedir. Din görevlilerinin hizmet anlayışlarının zayıflaması, bazen kendilerinden, bazen de dernek idarecilerinden ve çevre unsurlardan, bazen de dernek üyelerinin (aidat ödeyen) tutum ve davranışlarından kaynaklanmaktadır.
Batı Avrupa’da bulunan din görevlilerinin sorunlarının giderilebilmesi için, problemlerin bilinmesiyle olacaktır. Böyle bir duruma kavuşturulması içinde bir din görevlisinin, dini, sosyal, kültürel, ekonomik, psikolojik, ailevi ve siyasal sorunlarının bir bütün olarak çözümlenmesi gerekmektedir. Bu çözüm yollarına ulaşmak için de kişisel ön yargıların önüne geçilmesi gerekmektedir.
Din görevlileri genelde, Namaz kıldırmak, vaaz ve irşat faaliyetlerinde bulunmak, Kur’an ve din derslerini(yediden yetmişe) yapmak, derneklerin faaliyetlerini yaymak için çalışmalar yapıp toplantılarına eksiksiz katılmak, dernek faaliyetlerinin camii içerisinde yapılabilmesi ve diğer derneklerin faaliyetlerinin camii içerisinde yayılmasına karşı durmak ve yaymak.
Dernek toplantılarına katılmak ve bazı zamanlarda bu toplantıların camisinde yapılmasını sağlamak, cami içerisinde kantin, kitap satılan reyon gibi yerleri ayarlamak, ev sohbetleri toplantıları düzenlemek, dini sorulara cevap vermek, derneği aleyhine faaliyet yapanlara karşı derneğini savunmak, düğün, nişan, sünnet, asker, hac, doğum merasimlerine katılmak gibi görevleri yerine getiremeyenlerin, dernek camilerin de barınabilmeleri pek mümkün gözükmemektedir.
Selametle....