Avrupa'da bir nesli kaybediyoruz!
Mehmet Kaçar
Avrupa’da ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında bir gayri Müslim’in İslam’ı din olarak seçtiğini görünce çok seviniriz. Yâ Avrupalıların Hıristiyanlaştırdıkları Avrupa’daki kayıp nesli ne yapacağız? Acaba bunları aklımıza getirip hiçbir şey yapamadığımız için üzüntü duyuyor muz? Yoksa duymazdan gelim hiç vicdan sızısı hissetmiyor muyuz? Ne olacak bu neslin durumu? Acaba bizlerinde bu halde vebali var mıdır?
Avrupa ve özellikle de Almanya’da Müslümanların çocuklarını asimile etmesiyle günden oluşturan Alman Gençlik Daireleri’ne gönüllü gidişlerde, 2000’li yıllardan sonra çok ciddi artışların olduğu gözlemlenmektedir. Sadece bir yıl içerisinde 11 bin Müslüman çocuğun, ailesini terk ederek Alman Gençlik Dairesine sığındığı resmi kayıtlara geçmiştir.
Kızını, Gençlik Dairesi hakimiyetinden kurtarabilmek için, Gençlik Dairesinin “Alman vatandaşlığından “ çıkma baskısı şartını kabul ederek alan ve Türkiye’ye getiren Sosyolog Pedagog Savaş Çalışır, “Çocuklar, Gençlik Dairesini kullanarak istediklerini yaptırıyorlar ve bu durum Müslüman ailenin çocuğunu terbiye etmesini zorlaştırıyor” açıklamasını yapmıştır.
Avrupa ve Almanya’da aralarında Türklerin de bulunduğu Müslüman ailelerin çocukları sistematik olarak asimilasyona zorlanıyorlar. Sayıları resmi olarak açıklanmayan binlerce çocuk çeşitli nedenlerle Alman Gençlik Daireleri(Jugendamt) tarafından alınıp Hıristiyan ailelerin yanına veriliyorlar. Bu yolla yetiştirilip Hıristiyanlaştırılan Müslüman çocukları, çeşitli İslam ülkelerinde Müslümanlara karşı kullanıyorlar. Diğer bir tehlike de Müslüman çocuklarının Gençlik Dairelerine kendi istekleri ile gitmeleri oluşturuyor. Sadece bir yılda on bir bin Müslüman çocuk, kendi isteği ile Alman Gençlik Dairelerinin koruması altına girmişlerdir.
Sözde çocukları şiddetten korumak amacıyla kurulan bu Gençlik Evlerinde, çocuklar uyuşturucu madde, ticari sömürü ve cinsel istismara uğrayabiliyorlar. Gurbetçi ailelerin yıllardır kanayan, tedavi edilemeyen yarası haline dönüşen ve Müslümanlar için gündemim en tepesine yerleşen bu durumla ilgili Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfında (SETA); ‘ Alman Gençlik Dairesinin Koruma Altına Aldığı Türk kökenli Çocuklar’ başlıklı bir panelde konuşmacılar çok çarpıcı tespitlerde bulundular.
Almam gençlik Daireleri en başta Türk çocuklarına ayrımcılık uyguluyorlar. Alman ekonomisinin dönen çarkları ve yapısal durumu içerisinde çalışır durumda olan çocukların, Alman Gençlik Dairesi “Sopası”nı ailelerine karşı kullandıkları ortaya çıkmıştır. Alman Sosyal Pedagogları ile irtibata geçmeden çocukları direk Gençlik Dairesi Evleri’ne götürüyorlar. Özgürlükler ülkesi olarak tanıtımı yapılan Almanya’da “çocuğa ders çalış” demek bile kısıtlama olarak görülüyor ve çocuğu ailesine karşı Alman Gençlik Dairesi ‘Sopası’nın kullanılmasına sebep oluyor. Yasal olarak aile, çocuğuna istediği kültürü ve eğitimi verme hakkına sahiptir. Ne var ki Gençlik Daireleri Personelleri ‘Çocuğun’ istediği saatte eve gelebileceği’ gibi argümanlarla çocuklara el koyabiliyorlar. Bu durumda çocuğun Gençlik Dairesini kullanarak ebeveynlerine karşı istediklerini yaptırmasına ve ailenin çocuğunu terbiye etmesine engel teşkil etmiş oluyor.
Almanya’da kaybolup giden çocuklarının, nerede olduğunu soran ailelere karşı, Gençlik Dairesinin tutumları ise daha da serleşerek sürdürülüyor. Alman Gençlik Daireleri bu tür soruları dahi çocuğa şiddet kategorisine sokuyorlar.
Mesela 2015 yılı Eylül ayından sonra Almanya’da yaşayan Müslüman Türk kökenlilerin durumu daha da kötüleşmiştir. Göz göre göre çocuğunuza şiddet uyguluyorsunuz diyerek ailelerin ellerinden alınan çocuk sayısında ciddi patlamaların olduğu gözlemlenmiştir.
Bu uygulamaların amacı tabi ki çocukları korumak adı altında yapılmaktadır. Ne var ki, çocuklar gerçekten bu korumaya muhtaçmıdırlar? Yahut da Gençlik Daireleri bu çocukları gerçekten koruyabiliyorlar mı yahut bu daireler tarafından korunuyorlar mı? Yoksa hedefte planmış olan Müslüman ailelerin parçalanmasına ön ayak mı oluyorlar? Bu sorulara cevap bulmalıyız.
2016 yılında 16 bin çocuk kendi isteği ile Gençlik Dairelerinin sunduğu özgürlüğü seçip dairenin koruması altına girmişlerdir. Bunların 11 bini ise göçmen çocuklarıdır. Aileler kendi çabaları ile bir takım çözüm yolları aramalarına giriyorlar. Çocuklara henüz bebekken el konularak, onların dil, kültür ve yaşam şekilleri ile Hıristiyanlaştırılıyorlar.
İnsan haklarını ihlal eden bu müdahalelerin acilen değişmesi gerekiyor. Çocuğun kültürünü, dilini koruyabilmesinin sert bir şekil de yasal olarak açılması lazım. Hukuki açıdan ailelerin çocuklarını kendi inançları ve değerlerine göre yetiştirme hakları bulunmaktadır(Bundest Gezest Maddesi). Almam Anayasasının, Almanya da yasal oturma hakkı bulunan yabancıların çocuklarını kendi kültür ve inancına göre yetiştirme hakları vardır ama bu yasa Müslümanlara uygulanmayan bir yasadır. Bu sebeple koruma sistemindeki problemlerin çözümünde bu hakkın ivedilikle yerine getirilmesi gerekmektedir.
Almanya’da ki bu sistemin, aileleri parçalayıp, yalnızlaştırılmaya yönelik olduğu aşikardır. Bu tür bir sistem ise bir ülkenin, bir neslin çöküşünü ve yok oluşunu hazırlar. Çocuğu aile eğitiminden, kültüründen, dilinden uzaklaştırarak, cinsel istismara, uyuşturucuya ve cahilliğe iten, adı da özgürlükçü olan bir koruma modeli ile gelecek nesiller tehlike altına alınmaktadır.