
Askıda ekmek!
Mehmet Kaçar
Savaşlar, tabi afetler, insanların tutunabileceği hiçbir dal bırakmadan, yine insanların rengine, dinine, ırkına bakmadan yerinden, yurdundan, evinden, tarlasından ediliyorlar. Görevim gereği, 3-4 yıl Suriyeli mülteci kardeşlerimiz ve çocukları ile çalışmam oldu. Mülteci kardeşlerimizin durumları ile ilgili olumlu olumsuz yüzlerce hikâye dinledim. Bir tanesi bana çok ilginç geldi: “ Bedenimin yarısını doğduğum ve savaştan önce, bizlere yapılan işkencelerden önce doyduğum ve topraklarda bırakarak kardeş bildiğimiz bu ülkeye geldim.” Açlıkla karşı karşıya kaldığım günler çok oldu. O günlerde çok kez rüyalarımda, karnımı ekmekle doyurduğumu görüyordum. Ekmeğe ulaşabilmek için katlandığı çileleri gözü yaşlı anlatıyordu. Gözleri o günlere ve o topraklara uzanıp giderken yaşlar dökülüyordu. Savaşın vurdukları içerisinden, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, kız, delikanlı ayırımı yapılmıyordu. Mazlum halkların ellerindeki ekmeklerle bağlarını keserek açlıktan ölmelerine neden Savaşın sağa sola savurduğu insanların, gurbetine ağıtlar yakılır, türküler çağrılırdı. Ama ekmeğe, rızka ulaşabilmek için verdikleri mücadele ve ekmeğin, tokluğun hikâyelerde hep yer almış ve tıpkı su gibi, hava gibi, vatan gibi, inanç gibi, din gibi, bayrak gibi ekmeğinde bütün insanların ortak ihtiyacı olduğu ve kutsallığı vurgulanmıştır.
Ekmeğin, Türk Edebiyat Tarihinde aşk kadar yeri vardır. Ve Türklerin ekmekle bütünleşen söylemleri dilden dile, gönülden gönüle dolaşır durur. Bazen, halk ağzında ekmek için gösterilen çabaya “Ekmek davası adı verilir” ya da “ekmeğimizin peşindeyiz” diyerek ekmeğin hayati bir ürün olduğuna işaret ederiz. İnsan açlığa maruz kaldığında üst sınıfın sofrasında yer alan yiyecekleri değil, o sofradaki ekmeği arar durur.
Eskiden olduğu gibi günümüzde de yeniden canlandırılmaya çalışılan askıda ekmeğin, eskimeyen bir tarihinin olduğunu gösteriyor. Her ne kadar diyetisyenlerin ekmeği sağlık sorunlarına davetiye çıkaran bir ürün olarak gösterip sınırlandırsalar da ekmek insanların ihtiyaçlar listesindeki ilk sırasını korumaya devam ediyor.
Art arda gelen enflasyonist zamlar, işsizlik ve yoksullaşma, savaşlar ve tabi afetler nedeniyle baş gösteren açlık tehlikesi gündemi işgal ederken, insanlar geleneklerimizin zenginliklerini yeniden canlandırarak doğal bir yardımlaşma ağı oluşturmaya devam ediyorlar. Medya sektörünün, haber yapmaya dahi değer bulmadığı, seküler bireylerin önemsemediği askıda ekmek geleneği yardımlaşma ağının en etkin yollarından birini oluşturuyor.
İnsanlar fırına gittikleri zaman bir ekmek fazladan alıp, askıya bırakıyor ve fırına gelen ihtiyaç sahibi kişiler ihtiyaçları kadar ekmeği buradan alıp gidiyorlar. Bir ekmek parası, kimsenin cebini yakmaz ve delmez, kimsenin ekonomik gücünden ve parasından eksilme olmaz ve bir yoksulun kursağına ekmek girerek büyük bir kazanca dönüşür, hayrı kapılarını açıverir.
Askıda ekmek geleneği, şarkıcıların, dizi oyuncularının boy boy fotoğraflarını yayınlayan medya araçlarında gündeme gelmez, burada gönüllerini yoksullara açan insanların hikâyelerine yer Fakat halk yapılan hiçbir iyiliği zayi etmez. Kendisi ile ekmeğini paylaşan kişiyi, “veren el, alan elden üstündür" hadisi şerifi ile ödüllendirir ve bu yola devam etmesini sağlar ve zaman hızlı geçer ve gündemden popüler kişilerin şaşaalı hayatları unutuluverir geriye ise iki şey kalır. Askıda ekmek Atalarımız derdini kimseye açamayan, kimseyle paylaşmayan yoksul bireyler için oluşturdukları sadaka taşlarını hatırlarsınız. İnsanlar ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını (rızkını) buraya bırakırlar, İhtiyaç sahipleri de ortalık sakinleştiğinde gelir ve rızıklarını ihtiyaçları kadar alıp giderler. Bu gün yardım kurumsallaşmış vakıf ve dernekler aracılığı ile yardımlar yapılıyor ve insanların hayatlarına değemiyorlar. İhtiyaç sahibi bu kurumların kapılarında resmi, soğuk ve mesafeli duran çalışanlarla karşılaşıyor ve yakınlık kuramıyor, içini açmaktan, derdini anlatmaktan kaçınıyor.
Askıda ekmek geleneğinin yeniden canlandırılması resmi bir hüviyete bürünen ve bireylerin kalplerine ulaşamayan yardım çalışmalarının eksik bıraktığı bir boşluğu dolduruyor. İhtiyaç sahibi bir İnsanlar mahallenin fırınına geliyor, burada çalışanlarla selamlaşıyor ve kendileri için bırakılan ekmeği alıp gidiyorlar.
İnsanlar kendilerine bir araç muamelesi yapılmasını istemiyorlar, önemsenmek ve her insan gibi sevgiyi hak ettiklerini bilmek istiyorlar. Bu da onların en doğal hakkı değil mi!? Selâmetle!