
ASHAB-I KİRAMA SEBT ETMEK!
Mehmet Kaçar
Ehl-i Sünnet vel Cemaate göre; hayır ve şer işlemek, kulların bu yöndeki iradelerine bağlı olarak, Allah tarafından takdir edilmiştir.(İmam Müslim rivayetine göre, bir defasında Sahabilerden birisi; “Ya Rasûlullah, madem önceden kaderler tayin edilmiş, kalemin mürekkebi kurumuş o halde bizim amel etmemizin ne anlamı var diye sormuş, Efendimiz(s.a.v) de: “Siz elinizden geldiğince amel ediniz, herkese, kendisi için takdir edilen şeyi yapmasına imkan verilir.” diye cevaplamıştır. Müslim, Kader, 8/48; Müsned-i Ahmed, 3/292; İbni Hıbban bu rivayetin sahih olduğunu açıklamıştır.)
Mahlukun(yaratılmışların) kendisi ile vasıflanmasının caiz olmadığı ‘tevfik’(bir işi yapma izni vermek) gibi işi meydana getiren güç(istitaa), (kulun yapacağı fiil’den önce ya da sonra değil) fiille beraber bulunur.(Bu güç kula bir fiili yapacağı anda verilir). Ancak, sağlıklı olma, takat getirme, imkân bulma, organların sağlam oluşu kabilinden olan istitaa(güç) ise, (kulun) fiilinden evvel bulunur. İşte hitap(insanın dini-şeri vazife ve yükümlülüklerle muhatap kılınması)da bu sititaa ile bağlantılıdır. Yüce Allah şu sözünde olduğu gibi:
“Allah, hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.”(Bakara:286).
Kulun fiilleri, Allah’ın yaratması, kulların kesbi(kulun fiili yapmaya niyeti, yönelişi)ile meydana gelir. Allah kullara ancak onların takat getirecekleri şeyleri teklif etmiştir. Kullar da ancak, Allah’ın kendilerine yüklediği işleri yapmaya güç yetirebilir. Bu anlatılanlar ‘Lâ havle velâ Kuvvete illa Billah’ (Güç ve tasarruf sadece Allah’a aittir.)(Güç ve tasarruf ancak ve ancak Allah’ın yardımı ve desteği ile yapılabilir) sözünün izahıdır ve bizde deriz ki:”Hiç kimse Allah’ın yardımı olmadıkça Allah’a isyandan uzak kalmaya çare bulamadığı gibi başka bir tarafa da yönelmez, hareket edemez. Hiç bir kimse, yüce Allah’ın tevfiki(Başarılı kılması, desteklemesi ve yardım etmesi) olmaksızın taatları yerine getiremez, bu taat halini sürdüremez.”
Her şey Allah’ın iradesi, ilmi ve kazası ve kaderi ile meydana gelir. Allah’ın dilemesi diğer bütün meşietlere galip geldiği gibi onun kazası da diğer bütün çarelere üstün gelmiştir. O, dilediğini yapar, ancak (bunu yaparken de) asla zulmetmez.
“Allah’ın yaptığından sorulmaz, halbu ki kullar yaptıklarından sorguya çekileceklerdir.”(Enbiya:23)
Dirilerin duası ve sadakaların da, mevtalar için faydalar vardır.(Bu konu da Ehl-i Sünnet âlimleri icma’(ittifak) etmişlerdir. Ebû Hüreyre(r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur:”İnsan ölünce, şu üç şey dışında bütün amelleri (nin sevabı) kesilir:
1-(Sürekli yarar sağlayan) sadaka, 2-Kendisinden istifade edilen ilim, 3-Arkasından dua edilen hayırlı evlat.(Müslim, Vasiyye, 14).
Dirilerin ölüler için yaptıkları duaların kabulü hakkında bir çok ayet ve hadisi şerif vardır. Allah Teâlâ dualara icabet eder, ihtiyaçları giderir.(Bir ayette şöyle buyurulur ve Rabbiniz şöyle dedi:’Bana dua edin, ben de duanıza icabet edeyim!”(Gâfir:60).
Bir başka ayette ise; “Eğer kullarım sana beni sorarlarsa ben(onlara yakınım. Dua ettiği ettiği zaman dua edenin duasını kabul ederim. “(Bakara: 186). O, her şeyin sahibidir. Hiçbir şey ona sahip olamaz. Bir an bile Allah’tan müstağni kalınmaz. Kim Allah’tan bir an bile müstağni olduğunu düşünürse küfre girer, asilerden olur.
Allah buğuz eder, razı olur, ancak kulların ki gibi değil. Bir âyette Allah(c.c) şöyle buyurur: “Allah onlardan razı olmuştur.”(Maide:119), “Gerçekten Yüce Allah agacın altında sana biat edenlerden razı olmuştur.”(Fetih:18). Allah’ın gazabı konusunda ise şu ayetleri örnek verebiliriz:” Allah her kime lanet edip, gazap ederse...”(Maide:60), “Allah onlara gazap edip, kendilerini lanetlemiştir.”(Nisa:93).
Rasûlullah(s.a.v)in tüm ashabını severiz:(Ashabın faziletlerine dair pek çok ayet ve hadis vardır. Mesela: Haşır:8-10 ayetlerde şöyle buyurulur:”Allah’ın (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberlerine kazandırdığı mallar: Allah’a, Peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içimizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet(ve güç/menat) haline gelmesin diye(Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.
Bu mallar özellikle, Allah’ın bir lütuf ve hoşnutluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin tâ kendileridir. Onlardan(muhacirlerden)önce o yurda(Medineye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar hicret edenleri severler.
Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içerisinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir. Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimiz de, iman edenlere karşı hiç bir kin tutturma! Ey Rabbimiz! şüphesiz sen çok esirğeyicisin, çok merhametlisin.”
Bu konuda ki hadislere de şu örneği verebiliriz: “Ashabımdan hiç birine sövmeyin! Eğer siz, Uhut dağı ağırlığınca altın infak etseniz(sevap bakımından) onların bir avuç yada onun yarısı ağırlığına bile uşlaşamazsınız!”(Buhari:3673, Müslim, 2541, Ebu Davud, 4558).
Bunu yaparken onlardan her hangi birinin sevgisi konusunda aşırı gitmediğimiz gibi onlardan hiç birinden de ve uzak olmalıyız. Onlara buğuz edene, onları hayırsız şekilde anana (biz de) buğuz ederiz.
Biz onları sadece hayırla anarız. Zirâ onları sevmek dindir, imandır ve ihsandır. Onlara buğuz etmek, küfür, nifak ve tuğyandır.(Bu konu şu şu hadisi şerifde ifadesini bulur:” Aman hâ aman, Ashabım hakkında dikkatli olun. Benden sonra onları hedef tahtası haline getirmeyin. Onları Seven, beni sevdiğinden dolayı onları sevmiştir. Onlara buğuz eden bana buğuz ettiğinden dolayı onlara buğuz etmiştir. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş, bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş demektir.
Kim Allah’a eziyet ederse ,(Allah’ın onu yakalayıp, cezalandırması, pek yakındır!”(Tirmizi, bu hadise hasen hadis der, 3862). İbni Hıbba’da sahih hükmü verir, 2284).(Kaynak kişi: Prof Dr. Ali Pekcan).
Fi Emanillah!...